Yine gecenin kör karanlığında kendini balkona atmıştı.
Biraz nefes almanın kendisine iyi geleceğini düşünüyordu ama her defasında beynine oksijen gittiğinde daha çok düşünüyordu.
Herkes içeride mışıl mışıl uyurken salonda uyumanin rahatsızlığı ise kendini bırakmıyordu. Elbette yatağı Arda'ya bırakmıştı. Ne olursa olsun o kadar bencil olamıyordu.
Aklına hem yaşadıkları üç yıl geldiğinde dolan gözlerine engel olamadı, ağlamayı kendine yakıştırmıyordu ama ağlıyordu işte. Çünkü geleceğinin onunla beraber olmasını isterken şimdi onu görmeye bile katlanamıyordu.
İçindeki tüm sevgiyi bitirmişti, geriye sadece öfke kalmıştı. Hiç umrunda değilmiş gibi davranması ise cabasıydı.
Üst katın balkonu açıldığında aldırmadı, içini çekti ama yanağına akın eden gözyaşlarını elinin tersiyle silip burnunu çekti.
"Kim ağlıyor lan?" sessiz sokakta Oğuz'un mırıltısı duyuldu. Erhan istemsizce kafasını kaldırıp yukarı baktığında onunda kafasını eğmiş kendisine baktığını gördü.
"Aaaa tokatçı..." dedi afallayarak, ağladığını gördüğü için afalladığı malumdu. "Niye ağlıyorsun? Eğer bana vurduğun içinse boşuna ağlama. Ben de sana vurdum, hem de iki kere. Senin bir hakkın daha var ama bence onu kullanmak istemezsin çünkü ben bana vurulduğunda refleksle geri vuruyorum. Yani her türlü bir hakkın daha kalacak."
Zaten beyni doluydu ve bu çocuk çok uzun konuşuyordu. Yüzünü buruşturdu.
"Yeter," dedi gözlerini ondan ayırıp. "Başımı ağrıttın."
Oğuz'dan birkaç saniye ses gelmedi, ardından yine konuştu.
"Ama ben ağlayan birini görünce dayanamıyorum, teselli de veremiyorum."
"Teselliye ihtiyacım yok." dedi Erhan sokağa bakarken.
"Bence var, bekle yanına geliyorum." dediğinde Erhan omuz silkti.
"Kapıyı açmam."
"Oradan değil zaten," Erhan irkilerek yukarı baktığında çocuk balkondan ayrıldığını gördü. Saniyeler sonra ise hemen balkonun yanından ses geldiğinde korkuyla ayağa kalktı ve kenara gitti.
Onun ayağını boruların kenarında gördüğünde gözleri iri iri açıldı.
"Lan ne yapıyorsun?" dedi korkuyla, düşüp ölecekti.
"Dur," dedi meşgul bir sesle, gittikçe alt balkona yaklaşıyordu. Borudan sıkıca tutundu yaklaştıkça Erhan panikledi. Boruların olduğu kısıma biraz yaklaşıp onu tuttu.
"Geri zekalı." diye sinirle mırıldandı onu çekerken, düşmemesi için ayrı bir özen gösterirken saniyeler sonra balkonun hizzasına geldiğinde Oğuz elinden kurtulup sanki kendisi inmiş gibi büyük bir artistlikle balkona atladı.
"Nasıl ama?" dedi artist gibi bakarken. Erhan sinirle dişlerini sıktı ve elini kaldırdı, düşüp ölseydi bu vicdan azabı ile yaşamayamazdı bile.
"Sakın, sakın!" dedi Oğuz işaret parmağını kaldırıp. "Bir daha vurursan seni balkondan aşağı atarım."
Erhan sinirden titrerken elini indirdi, korkusundan değil. Çocuğa bir daha vurmak istemediği için. Bu aralar her şeyde vicdan azabı çekiyordu.
"Manyak mısın sen? Ya düşseydin?" diye sorduğunda karşısındaki çocuk omuz silkti.
"Kalbim iyi, kesin cennete giderim bu yüzden çok problem etmiyorum ölmeyi."
"O kadar güvenme." dedi Erhan emin olamayarak.
"Yani yanarsam belki biseksüel olduğum için, bir ihtimal. Ama yok ya, niye yanalım ki sanki biz mi istedik?"
"Biseksüel misin?" Oğuz ilk defa geldiği balkonu incelerken kafasını salladı.
"Sen de gaysin değil mi? Ülkücü bir gay aşırı çekici geliyor, okulda hiç bulamadım. Arkadaşlarıma sorduğumda bir kişi vardı o da mezun oldu dediler. Senden bahsediyorlarmış." sandalyeye ilerleyip oturdu ve etrafı incelemeye devam etti. Fazla meraklıydı.
"Niye ülkücü gay diye vurguluyorsun?" Erhan artık her şeyi salıp yanına ilerledi. Hemen yanındaki sandalyeye kuruldu.
"Çünkü lgbt bireylerine en çok eziyet edenler onlar ama aralarında erkekci bol oluyor. Aynı senin gibi." dediğinde kafasını çevirip gözlerine baktı. Gözleri karanlıkta bile parıldıyordu.
"İnkar etmeyeceğim, önceden homofobiktim." dedi Erhan, Oğuz uzun uzun suratına baktı.
"Hayvan." sessizliğin ardından konuştuğunda Erhan sinirlenmek yerine güldü. Bu çocuk garip bir şekilde kendisini sinirlendirmiyordu.
Oğuz'un gözleri gülüşüne kaydı, sinirli ifadesi solarken dudağının kenarı hayranlıkla kıvrıldı. Yüz ifadesi değişmişti.
"Çok güzel gülüyorsun." Erhan bakışları garip geldiği için dudaklarını birbirine bastırdı ve bakışlarını çekti.
"Eyvallah birader."
"İltifat olsun diye söyledim, çok güzel gülüyorsun ve sana yakışıyor. Kirpiklerin uzunmuş, ağlamak seni tatlı yapıyor ama gülmek güzelleştiriyor. Güzel kal." yine uzun uzun açıkladığında Erhan bakışlarını kaçırdı. Ortam saniyeler içinde garipleşmişti.
"Neyse ben gideyim şimdi, sen ağlama tamam?" diye sordu ayağa kalkarken.
"Tamam." dedi Erhan istemsizce.
"Aferin, görüşürüz." dedi ve balkon demirlerine yöneldi. Erhan gözlerini devirerek üzerindeki kapşonlu sweatshirtin ucundan tutup kendine çekti. Oğuz geri geri gelirken ayağa kalktı.
"Adam gibi git." dedi balkon kapısını açıp mutfağa girerken.
"Ya anahtarım yok." dedi Oğuz sıkıntı ile.
O sırada mutfağa giren Kerem ile ikiside irkildi. Kerem ışığı açana kadar ikisini fark etmedi, ışığı açtığı anda göz göze geldiklerinde çocuk irkildi.
"Ananı sikim Erhan," dedi Kerem korkuyla, tövbe tövbe çekip kafasını sağa sola oynatırken. "Kusura bakma kardeşim."
"Sağ ol kardeşim."
"Oha bu da yakışıklıymış baya, ülkücü müsün sen?" diye sordu Oğuz sırıtarak. Kerem bakışlarını ona çevirdi.
"Ha?"
"Bir şey yok kardeşim, saçmalıyor işte." dedi Erhan sıkıntı ile.
Erhan çocuğu çıkarmak için Kerem'in yanından geçerken arkadaşının ters ters bakmasını umursamadı. Kapıya yürürken Oğuz arkasını döndü, ardından kendisine baktı.
"Sen daha yakışıklısın, küsme tamam mı?"
"Aynen aynen, küsmem." dediğinde kapıya varmışlardı bile.
Kapıyı açtığında Oğuz hiç beklemeden dışarı çıktı.
"İyi geceler." diye mırıldandı yukarı çıkarken. Yer soğuk olduğu için küfür mırıldanarak merdivenleri tırmandı.
Erhan arkasından sırıtarak baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FERNWEH
Teen Fiction[TAMAMLANDI] Bölümler kısadır. Bu kitaba başlamak için No:31 kitabında "K-A" bölümlerini okumanız yeterli... "Kerem," dedi ardından herkesin yüzünde gezen gözleri sanki rastgele Asef'in yüzünde kalırmış gibi durdu. "Yakında geliyormuş." Asef öyle...