Oğuz üniversitenin alt sokağında bulunan marketten çıkarken aldığı jelibonları ilk defa cebine koymak yerine poşete sığdırmıştı. Bugün biraz kafayı bulmak istiyordu.
Sağına soluna bakıp karşıdan karşıya geçtikten sonra bankta oturan hafif balık etli, güzel kıza kısa bir bakış attı. Siyah saçları kıvır kıvırdı, telefonuyla ilgilenirken önüne düşen tutamları sürekli geriye itiyordu. Gözleri maviydi, siyah saçlarına ve beyaz teninin yanında mavi bir deniz gibi parlıyordu. Üzerinde ise siyah bir ceket, altında da aynı renk pantolonu vardı.
Yanına gidip banka oturana kadar kendisini fark etmemişti. Oğuz ona aldırmadan poşeti kucağına koydu, kız telefonuyla ilgilenmeyi kesip ekranı kapattı ve kendisine döndü.
"Bebeğim biraz abartmadın mı? Dokunmasın?" dedi poşetteki jelibonlara bakarken. Oğuz omuz silkti.
"Bugün karışma bana Ecem." dedi huysuz sesiyle. Üç derse girmişlerdi ve bu huysuzluğu gram eksilmemişti. Ecem ise sınıfında en iyi anlaştığı arkadaşı olarak bu tavırlarını çekmek zorunda kalıyordu.
"Ya ülkücülerden bir bok olmaz zaten, üzme kendini bu kadar." dedi solcu kişiliğini öne çıkarıp, konudan alakasız konuşurken.
"Ülkücülük ile alakası yok, mal her yerde mal." dedi Oğuz bir jelibon paketini açarken. "Neyse, mal demek istemiyorum ona."
"Mal ama."
"Deme öyle." dedi Oğuz bir elmalı, ayıcıklı jelibonu ağzına atarken. Aralarındaki galip ilişkiyi düzgünce bitirmişlerdi ve hâlâ onu seviyordu.
"Aşık değilim diyorsun ama bence sen aşık olmuşsun. Tavırların onu gösteriyor." dedi Ecem kendi açtığı pakete elini uzatıp iki tane jelibon alırken.
"Hayır," dedi Oğuz kendinden emin sesle. "Ben aşık olsam, kendimi kaybederim."
"Bu kaybetmemiş halin mi?" dedi Ecem ağzına bir jelibon atarken. Oğuz onun alaycı tavrını umursamadan kafasını salladı.
"Evet, çok aşık olsam öyle deli olurum ki ben. Daha öyle biri karşıma çıkmadı."
"O zaman deliyim." dedi Ecem birden, bir şeyler düşünüyor gibiydi. Oğuz göz ucuyla ona baktı.
"Hâlâ konuşuyor musun o komünist ile?" Ecem kafasını sallayıp kendisini onayladı. "Niye hiç bir yerlere gitmiyorsunuz? Öyle telefondan telefona olur mu?"
"Mecbur."
"Niye ki? Mecburiyeti mi olurmuş böyle bir şeyin? Buluşun, konuşun. Temas abi, en önemlisi temas. İlla cinsellik olarak değil ki zaten onu kastedmiyorum. Sarılacaksın, elini tutacaksın. Bunlar olmazsa, eksik hissedersin. Uzak ilişkide olur ama aynı semtte oturuyorsunuz." Ecem kendisini dinlerken sadece alayla güldü.
"Öyle olmuyor işte Oğuz Kağan bey."
"Neden?" diye sordu, solcular buluşamıyor muydu?
"Ecem!"
Ecem tam cevap verecekken araya giren sert, kalın ses ile dikkatleri dağıldı. Oğuz çatık kaşları ile sesin geldiği yöne baktı.
Kafasında direkt işte geliyor özel harekât şarkısı çalmaya başladı.
Biraz ileride üzerlerine gelen çocuk ülkücü olduğunu o kadar belli oluyordu ki direkt gözlerinin önüne dans eden kurt gelmişti.
Sakalları ve ülkücü bıyıkları birleşmiş suratında kusursuz bir görüntü çizmişti. Sanki cımbız ile tek tek yerleştirilmiş gibiydi. Açık yeşil gözleri uzaktan bile belli oluyordu. Çatık kaşları ne ince ne de kalındı. Yüz hatları sert ve keskindi.
Siyah kaşe montunun önü büyük adım attıkça açılıyordu ve içindeki beyaz gömlek belli oluyordu. Onun altında ise siyah pantolon vardı.
"Siktir, abim." dedi Ecem korkuyla mırıldanıp.
Oğuz bakışlarını gelen ülkücüden çekip büyük bir şok ile yanındaki endişeli bedene baktı. Ülkücü bir abisi mi vardı? İki yıldır ülkücülere küfür ederken abisinin ülkücü olacağını hiç düşünmemişti. Sırıttı.
"Ulan devrim marşından, teşkilat müziğine geçiş yaptın." diye alayla mırıldandı ama tabi kız onu duyamacak kadar endişeliydi. Ecem ayağa kalktığında sırıtarak poşeti kenara bıraktı ve kendisi de hafifçe ayağa kalktı. O sırada kendisinden uzun, kalıplı bedenin önünde durduğunu fark etti. Vücudu kalıplıydı ama kilolu değil aksine zayıf duruyordu. Galiba boyundan dolayı heybetli duruyordu.
"Alperen abi," dedi Ecem şebeklik yaparak. Ama bu şebekligin çatık kaşlı adama işlediği pek söylenemezdi.
Oğuz gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken kendisine dik dik bakan adama baktı. Kendisinden birkaç yaş büyük gibi duruyordu. Ama heybetli duruşundan dolayı saygıdan da olsa abi diyesi geldi.
"Niye telefonlarını açmıyorsun? Merak ettim." dedi Alperen adlı çocuk bakışlarını kendisinden çekmeden. Cümlesini tamamlayıp kardeşine döndü.
"Arkadaşım ile ders hakkında konuşuyorduk abi, görmemişim." dedi, yalan.
Alperen emin olamayarak kardeşine baktı, pek ikna olmamış gibiydi. Daha sonra ise gözlerini çevirip yine gözlerinin içine baktı.
Gözleri kısıldı, bir şey hatırlamış gibiydi. Duruşu değişti, kafasını emin olamamış gibi çok hafif yana yatırdı.
"Sen daha önce Yıldırım Ülkü Ocaklarına geldin mi?" diye sordu nereden tanıdığını çıkarmak istermiş gibi. Oğuz kafasını salladı.
"Evet, Oğuz Kağan ben."
Alperen birkaç saniye yüzün baktı, hoşnut olmamıştı.
"Erhan'ın yanına gelmiştin değil mi sen?" diye sordu emin olmak istermiş gibi.
Oğuz onun adını duyduğunda tüm tadı kaçmış, Ecem ile dalga geçme hevesi gitmişti.
"Evet." dedi az önceki nesnesinin aksine ama yine de çaktırmamaya çalıştı.
Alperen gözlerini ondan çekip kafasını salladı ve ardından elini cebine koyup kardeşine baktı.
"Dersin bittiyse gidelim." dediğinde Ecem anında kafasını salladı.
"Bitti, bitti."
Ecem kendisine kısa bir bakış atıp banktan çantasını alırken Oğuz öylece duruyordu. Alperen ile gözleri saniyelik olarak kesişti ama çocuk keskin gözlerini ondan çekip arkasını döndü ve birkaç adım attı.
"Oğuz," dedi Ecem yanına gelip fısıldayarak. "Sonra konuşuruz."
"Konuşuruz komünist." dediğinde Ecem gözlerini büyülttü ve abisinin duymadığından emin olup civciv gibi peşine takıldı.
Onlar ilerlerken Oğuz arkalarından baktı. Banka geri oturup jelibonunu yerken bu ülkücülerin neden hep sinirli gezdiğini düşündü.
Doğduklarında ülkücü yeteneğinin yanına sanırım bir de sinir skili ekliyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FERNWEH
Teen Fiction[TAMAMLANDI] Bölümler kısadır. Bu kitaba başlamak için No:31 kitabında "K-A" bölümlerini okumanız yeterli... "Kerem," dedi ardından herkesin yüzünde gezen gözleri sanki rastgele Asef'in yüzünde kalırmış gibi durdu. "Yakında geliyormuş." Asef öyle...