Gecenin bir yarısı sessiz sokaktan geçen arabanın sesi dışında hiçbir ses yoktu. Herkes uyumuş, tüm şehir sessizliğe hapsolmuştu sanki.
Normalde soğuk kendisini çok etkilemese bile akşamdan beri balkonda oturduğu için artık vücudu üşümeye başlamıştı. Ama buna aldırmadı çünkü içeri geçtiği anda duvarlar üstüne geliyordu, boğuluyordu.
Eski anılar zihnine dolduğunda sanki yüzlerce kiloluk ağırlığın üzerinde kalmış gibi hissediyordu. Son zamanlarda aklını bu kadar meşgul eden düşüncelerin iki kişiye ait olması bile onu rahatsız etmeye başlamıştı.
Bir sinir uğruna mı yapmıştı bunları? Hayır. Oğuz'dan hoşlandığını biliyordu, zamanında böyle şeyleri çok yaşamıştı. Elbette Arda kadar kimseye aşık olmamıştı ama bu döngünün hep sürdüğünü biliyordu. Sadece şimdi onu rahatsız eden şey, Arda'ya olan o aşkının bittiğini düşünüp bir başka masumun duyguları ile oynamaktı.
Ama ona aşık olduğunu hiçbir zaman söylememişti zaten. Öyle değil mi? O da biliyordu.
Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı ve soğuk havaya bıkkın nefesini geri verdi. Kötü hissediyordu kendini, ne kadar aşık değilim dese de ona umut veren sözler etmişti. O kadar mı kör olmuştu?
Özlemişti, eskileri.
Yukarıdan sesler geldiğinde aniden gözlerini açtı. Bu seslerin sebebi malumdu, borulardan sarkan bir ayağı gördüğünde ise kimin geldiğini bakmadan anladı. Ayağa kalktı, düşüp bir yerini kıracaktı.
"Lan Oğuz," dedi sıkıntılı bir sesle. Küçük, yaramaz bir çocuk gibiydi.
"Tut beni." diye mırıldandı ve biraz zorlanarakta olsa aşağı indiğinde bedenini kucakladı. Oğuz'u homurdanarak balkona çekti ve ayağının zeminle buluşmasına izin verdi.
"Bir gün düşeceksin geri zekalı." dedi sinirle, kendisine sarılan çocuğa. Oğuz dengesini sağladığı an ondan ayrıldı.
"Düşmem ben." inatla söylendi ve gidip diğer boş sandalyeye oturdu.
"İnşallah." ters ters konuşup Oğuz'u kucakladığı için yukarı çıkan kazağını indirdi ve sokağa kısa bir bakış atıp gidip yanına oturdu.
"Balkona biraz hava almak için çıktım, sirkeli of pof çekiyordun." neden geldiğini açıklarmış gibi konuştu.
Erhan az önceki kısa aksiyonda, dakikalık olarak düşüncelerden uzaklaşmışken yanında oturan ve kendisi ile konuşan bedenin farkındalığı ile yine durgunlaştı.
"O güzel yüzüne bu hüzün hiç yakışmıyor, biliyor musun?" dedi birden Oğuz, ona dönemedi. Sandalyede biraz dikleşti. Ne cevap vereceğini bilemiyordu.
"Seninde o güzel kalbine ben yakışmıyorum," diye mırıldandı, tabi bunu Oğuz duymuştu.
"Yakışabilirdin." dedi sadece, bunu herhangi kötü bir niyetle söylememiş gibi duruyordu.
Erhan bakışlarını ona çevirdi, direkt gözlerinin içine bakıyordu. Oldukça yakınında duruyordu ve bakışlarını hiç çekmeden birbirlerine bakarken yavaşça kafalarının yaklaştığının farkında bile değillerdi.
Yaklaştılar, dudakları birbirlerine değmek üzereyken durdular. İkisi de öylece durdu. Erhan gözlerini kapattı, ne geri çekiliyordu ne de ileri gidiyordu. Geri çekilmek istiyordu ama öylece durmuştu.
Onun çilek kokusu sıcak sıcak yüzüne vururken kalbini dinledi, kalbi tek bir milim bile yaklaşma diye bağırıyordu. Çocuğun güzel kokusu ise geri çekilmesini engelliyordu.
"Kalbinde başka biri varken," dedi Oğuz, nefesi dudaklarına değiyordu. "Başka birinin gözlerinin içine farklı gözle bakarken bile çekinmelisin."
Erhan'ın uzun ve gür kirpikleri titrerken gözlerini açtı. Karşındaki çocuk dudaklarında hüzünlü bir gülümseme ile kendisine bakıyordu, onun gözleri yüzünün her köşesinde gezindi.
"Nedense beni öperken, onu unutmuşsun gibi hissettim." dedi elini kaldırdı ve yüzünü incelerken yavaşça sakallı surata okşar gibi koydu. "Normalde hislerim kuvvetli olurdu anlardım ya da şansımı denemek istedim. Bilmiyorum."
Yanağını okşarken Erhan bu anlayışlı tavrıyla dumura uğradı.
"Seninle sevişmek isterdim, hayallerim arasında bu vardı. Belki hiçbir şeyi umursamasaydım eskisi gibi, yine de sevişirdim. Ama sanırım ben senden daha fazla şey bekliyorum." dedi yüzünü okşarken. Eli durdu, gözlerinin içine baktı. Yutkundu. "Böyleyken, olmaz."
Olmayacağını biliyordu.
"Özür dilerim." dedi Erhan, Oğuz gülümsedi ve elini indirip geriye çekildi. Dudaklarındaki o gülümseme hâlâ yerli yerinde duruyordu.
"Benden özür dilemene gerek yok, kendinden özür dile." dedi sadece.
"Hayır, sana umut verdim." kafasını iki yana sallayıp. Oğuz dişlerini göstererek gülümsedi.
"Ülkücü bozuntusu, önemli değil."
Erhan onu yüzüne saniyelerce baktı ve geriye yaslandı. Sanki, bu saniyeler içinde omzundan bir yük kalkmıştı. Kalbindeki acıda ise bir eksilme olmamıştı.
"Olsun, seninle geçirdiğim kısa güzel anılarım beni mutlu etti. Hep üniversitedeki meşhur ülkücüyü merak ederdim. Tanışmak güzel oldu, hem de biraz yakından tanışmış olduk. Fazla yakın." dedi, aklına sabaha kadar bu balkonda öpüştüklerinin geldiğini anladı.
"Peki bundan sonrasında mutsuz olur musun?" dedi Erhan çekinerek, bir nevi onunla bir daha böyle bir şey yaşamayacağını açıklıyordu. Açık açık değil, onun anlayacağı şekilde.
"O kadar şey yaşadım ki emin ol bunlar beni mutsuz etmez." dedi Oğuz sakince, omuz silkti. Çok umrunda değilmiş gibiydi. Birden bir şey hatırlamış gibi heyecanla ve sertçe kendisine döndü.
"Ama sakın iki gün sonra karşıma çıkıp seni özledim falan deme." çocuk gibi uyardığında Erhan istemsizce gülümsedi.
"Ben seni özlerim ki," dedi aynı ses tonuyla konuşurken. "O anlamda değil ama senin varlığına alıştım. Unutabileceğim biri değilsin."
Oğuz sadece suratına dümdüz bakmakla yetindi. Hiçbir şey demedi ya da diyemedi.
"Sen gerçekten çok güzel bir insansın Oğuz." dedi Erhan gözlerini ondan ayırmadan.
Oğuz yine sustu, saniyelerce baktı ve ardından gözlerini çekti.
"Biliyorum, sen öylesin."
Erhan kafasını salladı ağırca, dudaklarını birbirine bastırdı. Oğuz biraz öylece durdu ve ardından derin bir nefes alıp ayağa kalktı.
"Ben gideyim, ocakta yemeğim var." dediğinde Erhan gülümsedi onun bu haline. Sanki bir şeyler düşünmemek için böyle şeyler söylüyordu.
"Kapıdan çık." dedi ayağa kalkarken. Oğuz kafasını salladı ve balkonun kapısına ilerleyip açtı ve sıcak eve girdi.
Karanlık mutfaktan geçip kapının önüne gittiler. Kapıyı açtı, apartmanın ışığı karanlık holü aydınlattı.
Oğuz dışarı çıktı, arkasını dönüp hafifçe gülümsedi ve anında arkasını dönüp merdivenlere ilerledi. Basamakları yavaş yavaş çıkarken Erhan onun durgunlaşan suratını gördü. Arkasından öylece, sakince baktı.
Onun kapıyı açıp içeri girdiğini anladığında ise boş apartmana bakmaktan vazgeçip kapıyı kapattı. İçeri dönerken derin düşüncelere boğulmuştu.
Ama birazda olsa rahatlamıştı. Gönlü ferahlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FERNWEH
Teen Fiction[TAMAMLANDI] Bölümler kısadır. Bu kitaba başlamak için No:31 kitabında "K-A" bölümlerini okumanız yeterli... "Kerem," dedi ardından herkesin yüzünde gezen gözleri sanki rastgele Asef'in yüzünde kalırmış gibi durdu. "Yakında geliyormuş." Asef öyle...