Medya: Turgay
Turgay geçen gün geldiği ve ezberlediği yolu fırtına gibi geçerken en sonunda karşılaştığı mekan ile düşünmeye fırsat bile vermeden adımlarını oraya yönlendirdi. Siyah perdeler çekilmişti ve içerisi görünmüyordu ama kapısı açıktı. Kapıdan içeri girdiğinde gördüğü manzara ile burnunun direği daha çok sızladı, olduğu yerde kalakaldı.
Kerem mekanın ortasına bir sandalye çekmiş oturuyordu, elinde yarısı bitmiş sigarası vardı ve omuzlarını çocuk gibi düşürmüş, gözleri rastgele bir noktaya takılı kalmış öylece donuk ve düşünceli ifadesiyle orayı izliyordu. Ses çıkarmış olacaktı ki bakışları saniyeler içinde kendisini buldu.
İlk başta hafifçe gülümsedi, dudaklarını araladı ama yüzündeki ifade nasıl bir haldeyse saniyeler içinde kaşları çatıldı ve endişe ile baktı.
"Turgay?" dedi ayağa kalkıp, sigarasını tozlu zemine atıp kendisine yaklaştığında Turgay ona fırsat vermeden büyük adımlarla yanına gitti ve ulaşır ulaşmaz sıkıca sarıldı.
Yanağını omzuna yaslayıp gözlerini kapattı, kardeşim dediği adamın afalladığını biliyordu çünkü bir süre hareket etmeden öylece durdu ama ardından beline konulan eli hissetti.
"Biri bir şey mi yaptı?" diye sordu endişeyle. "Kim?"
Soru sordukça sinirleniyor gibiydi, içini çektiğinde ise Kerem artık dayanamayıp kendini geri çekti. Turgay onun endişeli suratıyla karşılaşınca ağlamamak için dişlerini sıkıp öylece baktı.
"Noldu bebeğim? Söyle kim ne yaptı?" iki elini yanaklarına koyup gözlerinin içine baktı, endişeli ve sinirli gözleri yüzünün her köşesinde geziyordu.
"Bulut," dediğinde Kerem'in gözleri yüzünde turlamayı bırakıp gözlerine kilitlendi. "Aldatmış beni."
Karşısındaki esmer çocuk ilk başta ne dediğini anlamayadı ya da anlamak istemedi. Eli yanaklarından düşerken kaşları şaşkınlıkla havalandı.
"Ne?" dedi şaşkınlıkla. "Ne diyorsun?"
"Aldatmış, itiraf etti." Turgay hem üzgün hem de öfkeyle konuşuyordu. Patlayacak gibiydi ama bu öfke patlaması mı yoksa ağlama krizimi bilmiyordu. Karşısındaki çocuk kendisine böyle bakarken daha çok ağlamak istiyordu.
Kerem dudaklarını araladı ama yine bir şey söylemeden kapattı. Derin bir nefes aldı ve dudaklarını birbirine bastırdı, ensesinde onun elini hissetti ve saniyeler sonra yine kafasını kardeşinin omzunda buldu.
"Kurban olurum, ağlama." dedi ama Turgay sanki ona inat edermiş gibi burnunu çekti.
Dudaklarını boynunda hissetti, sıkıca öpüp burnunun üstünü sürdü ve bir daha öptü. Öyle sıkı sarılıyordu ki sanki şu an yaşadığı acıyı kendi omzuna yüklemek istiyordu.
Birkaç dakika öylece ayakta sarılı halde durdular ama telefon sesiyle mecburen birbirlerinden ayrıldılar. Turgay'ın telefona bakmasına bile gerek yoktu, arayan kişiyi biliyordu. Telefonu çalarken elini cebine atıp ses kısma tuşuna iki kere basıp aramayı meşgule attı.
Kerem onun yüzüne son bir kez daha bakıp kolundan tuttu ve az önce oturduğu sandalyeye oturması için yöneltti. Turgay hiç itiraz etmeden oturduğunda Kerem onu bırakıp kapıya gitti ve dışarıya bakıp kapıyı kapattı. Perdeyi çekip arkasını döndüğünde kendisine üzgünce bakıyordu.
Kenardan bir sandalye çekip hemen yanına oturup tüm vücudunu kendisine çevirdi, Turgay ise ağlamamak için dudağını kemiriyordu.
"Nasıl öğrendin?" diye sordu Kerem, sesi tereddütlü çıkıyordu. Sorup sormamak arasında kalmış gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FERNWEH
Novela Juvenil[TAMAMLANDI] Bölümler kısadır. Bu kitaba başlamak için No:31 kitabında "K-A" bölümlerini okumanız yeterli... "Kerem," dedi ardından herkesin yüzünde gezen gözleri sanki rastgele Asef'in yüzünde kalırmış gibi durdu. "Yakında geliyormuş." Asef öyle...