"Onu Senin Merhametine Bırakmayacağım"

1.2K 47 26
                                    

"Ama bu defa düşen ben değilim..."

Parmaklarımız piyanonun tuşlarının üzerinde hafızamızın önderliğinde bir yolu takip ediyor tatlı bir telaşla. Yüzümde engel olamadığım bir gülümseme… Saçlarım darmadağın, özgür…  Slytherin sweatshirtüm -onun swearshirtü- dizimin birkaç santim yukarısında ama çıplak bacaklarımda soğuğu hissetmiyorum. Kollarının arasındayım. Müziğin ritmine yetişmeye çalışırken heyecan dolu bir tutkuyla piyanoya doğru eğiliyoruz, aynı anda. Aldığımız her nefes bir notaya dönüşüyor adeta. Müzik bizimle can buluyor. Gözlerimi kapatıyorum. Rachmaninoff: Six moments musicaux, Op. 16: No. 4 in e minor. Dudakları boynumda. Her nota vuruşu içime işliyor. Birlikte sarsılıyoruz. Güç almak için ona yaslıyorum kendimi. Pantolunun kumaşı bacağımla buluşuyor. Kesik kesik nefesi tenimde gezinirken dikkatim dağılmıyor. Aksine ona duyduğum arzu müziğin tutkusuyla birleşiyor. Daha hızlı…Daha… O telaşın içinde her saniye bir tüy darbesi kadar hafif olmayı nasıl başarıyor? Ellerimiz tuşların üzerinde, birbirimizin adımlarını tamamlıyoruz. Her bir zerrem bu sese aitmiş gibi, onunla dolu. Daha fazlasını, çok daha fazlasını istemenin sancısıyla dolu. Damarlarımdan taşan, yer ve zamana gücünü kaybettiren bir büyünün esiri ruhum. Her dokunuş müziğin en koyu, en yoğun hâline serenat… Parmaklarımızın altında uyanan dünyanın cazibesine karşı koymak imkansız. Vazgeçmek, durmak söz konusu bile değil.
Dudaklarını kulak mememde hissettiğimde, alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Son notaya kadar gitmeye kararlıydım. Aramızdaki enerji müzikle bir uyum içindeydi. Onunla yükseliyor, dalgalanıyor, zirveye tırmanıyordu. Bir yanım kontrolü elinden bırakmamak için hala direniyordu. Gerginliğim notaları kısıtlıyordu sanki. “Bırak kendini,” diye fısıldadı kulağıma direnişimin eserdeki yansımasını hissettiği için. “Bir sonraki hamleyi düşünme, sadece hisset…” Onu dinledim. Baskı yavaş yavaş dağılmaya başladı. “Hissediyor musun? Her şey burda başlıyor.” Elleri nazikçe ellerimin üzerinde gezindi. Ses tonu hipnotikti. “Müzik burda. Parmaklarının arasında. Tüm bedenine yayılışını hisset.” Bacağıma dokunduğunda neredeyse pes etmek üzereydim. Zihnim onu öpmek için çığlıklar atıyordu. Dikkatimi piyanonun üzerine tutmaya çalıştım. “Onunla bir ol. Bırak seni ele geçirsin.” Parmakları bacaklarımın arasında, yukarı doğru ilerledi. Nefesimi tuttum. “Izin ver damalarında aksın… Nefes al.” Daha yukarı. “Evet, böyle…” Notaları özgürleştirdim. Biraz önce hissettiğim baskı yerine sınırsız, yoğun bir tutkuya bırakmıştı. Parmakları ulaşmak istediği noktaya ulaştığında bir saniyeliğine durdum. “Durma…Devam et,” dedi. Dudakları hala kulağımdaydı. Dediğini yaptım, çalmaya devam ettim. Benim ellerim piyano tuşlarında, onun elleri ise bacaklarımın arasındayken müzik bizdik. Aynı hızla aynı anda hareket ediyorduk. Her notayı tüm benliğimde hissediyordum. “Sonra ona hükmet…” Dokunuşlarımızın arasında amansız bir savaş başladı. Kontrol ondan bana, benden ona geçerek sürekli el değiştiriyordu. Ikimiz de vazgeçmiyorduk, geri adım atmıyorduk. Tuşların üzerindeki gücümü kendimden emin bir şekilde yönetiyordum. “Yönlendir ve zirveye çıkar…” Sona yaklaşıyorduk. Müzik gittikçe yükselerek kaçınılmaz olana hazırlanırken kontrolü elinde tutan taraf olmaya çalıştım. Farkındaydı, bana meydan okur gibi gülümsedi. Ben son notaya bastığımda o da son hamlesini yaptı. Piyanonun serbest bıraktığı ellerim sakin ve kontrolde kalmaya çalışan yanıma ihanet ederek ona tutundu. Omzuna yaslandım nefes nefese. Sonra birden başımı kaldırdım, onu kendime çekerek öptüm. O son nota kadar yüksek, hırçın, baskın bir öpücüktü. Bunu beklemiyordu. Dudaklarımız ayrıldığında ona aynı meydan okuyan gülümseme ile baktım. Bu kez ben onun dengesini bozmuştum. “Beni affettin galiba,” diye mırıldandım. Bir elim yüzünü okşadı.

“Galiba? Emin değil misin?”

“Affettin mi beni?”

Gözlerimin içine bakarak cevap verdi. “Affettim seni.”

“Barıştık yani?”

“Barıştık.”

“Şimdi seni alıp New York'a götürebiliyor muyum?”

“Istediğin bu mu?”

“Hı hı.”

“Al götür bakalım öyleyse.”

“New York'tan önce seni götürmek istediğim başka bir yer var ama.”

“Neresiymiş orası?”

“Yatak odası.”

“Mhm?”

“Mhm.”

Sefirin Kızı: ZuhurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin