14. Bölüm: Fuck Normal People

104 5 0
                                    


"Kendini mi öldürdü?"

Yaklaşık bir dakika kadar sustuktan sonra sorabildim bu soruyu. Kıpırdamadan yan yana yatıyorduk hala. Işık yoktu, pencereden sızan gece kadar aydınlıktı içerisi.

Neden sorduğumu bile bilmediğim bir soruya beklemediğim bir cevap almıştım. Daha öncesinde anlatmamıştı. Babası, geçmişi kilitli kutu gibiydi. Tıpkı benim geçmişim gibi aslında. Ikimiz de geride bırakmaya çalıştıklarımıza takılıp duruyorduk. Ne kadar büyürsek büyüyelim, büyümeyi dilediğimiz zamanları yaşanmamış sayamıyorduk. Yaralardan oluşuyorduk. Çocukluğumuz kadar eski ama bir o kadar da taze yaralardan. Öfkemiz de çocukluğumuzdandı, korkularımız da. Sessizliğimiz çocukluğumuzdandı. 

"Mhm," diye mırıldandı Gediz. "Kimse bilmiyor. Bir tek ben, ablam. Bir de annem biliyor. Biliyordu. Kalp krizi dedik herkese. Öyleydi de, yalan değil. Ama kalp krizine neyin sebep olduğunu söylemedik işte. Annem söyleyememiş. Ben Amerika'ydım. Orda değildim."

"Ne sebep olmuş peki kalp krizine?"

"Uyuyamıyormuş, uyku hapı almış. Birden fazla." Sonra ekledi. "Kaza değildi."

"Nerden biliyorsun?"

"Mutsuz bir adamdı benim babam. Kendi mutsuz olduğu için herkesi mutsuz eden bir adamdı. Onu mutsuz eden her neyse, acısını ailesinden çıkaran bir adamdı. Iyi bir adam değildi benim babam."

"Tanıdık geldi," diye fısıldadım acı bir gülümsemeyle. Ikimiz de tavana bakıyorduk. Ellerimiz yan yana duruyordu. Teni tenime yakındı. İnce bir ipin üzerinde yürüyormuşuz gibi hissettim.

"Ölümünden bir gece önce aradı beni. Açmadım."

"Belki kazaydı gerçekten," dedim.

"Değildi. Bilerek yaptı," dedi hemen.

Çok emindi kendinden bunu söylerken. Böyle düşünmek için bir sebebi olduğu belliydi ama paylaşmayacaktı. Üstüne gitmek istemedim. 

"Benim annem de uyurken öldü. Bir gün uyudu, bir daha da uyanmadı."

Kafamın içinde rüzgar çanları sesi, telefon sesine karıştı. Birini aradığınızdaki o bekleyiş, telefonun çaldığını size bildiren ve belli aralıklarla kendini tekrar eden o dııııt sesi… Ama o telefon açılmıyor. Sonsuza kadar sürüyor sanki o dıt sesi. Uzun uzun çalıyor beynimde.

"Iyi birisi miydi annen?"

"Babamdan iyiydi. Ya da ben öyle olduğuna inanmak istedim. Insan tutunacak bir şey arıyor."

"Mhm…"

"Annem öldüğünde… ben de evde değildim. Bir arkadaşıma kalmaya gitmiştim. Telefonu sessize almıştım, bakmadım hiç. Anca sabah bakabildim. Annemi aradım. Çaldı, çaldı, çaldı… ama açmadı. Normalde hiç yapmaz öyle. Bir daha aradım, sonra bir daha. Açmadı. Yaşadığım o panik, korku ve pişmanlık. Keşke kalsaydım evde keşke gitmeseydim pişmanlığı. Saçma belki ama gerçek. Sonra beni aradılar… annemin öldüğünü haber vermek için. Telefondan öğrendim. Arkadaşımın evinin önündeydim hatta, hafif bir rüzgar vardı. Verandadayım, ellerim buz gibi gerginlikten. Dudaklarımı falan kemiriyorum. Rüzgar çanlarının sesini hatırlıyorum. Bulanık her şey."

Gediz elimi tuttu bu kez. Birbirimize bakmadık. Sadece el ele tutuştuk. O geceki gibi. Yutkundum ama boğazımdaki yumru gitmedi. 

[Jenerik girer]

Jenerik sonrası flashback sahnesi girer. Yakın çekimde kırmızı Impala oyuncak araba. Arabayı tutan erkek çocuğunun elini görürüz önce. (Sonra yüzünü görürüz, çocuk Akın) Vınnnnn vınnnnn sesi çıkararak arabayı sürer. Sonra bir anda arabaya kaza yaptırır. BAM!

Sefirin Kızı: ZuhurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin