Bölüm 5: Kumdan Kaleler, Arkadaş Tavsiyeleri ve Büyüdüğüne İnanılmayan Çocuklar

116 8 3
                                    

Beşinci Bölüm: Kumdan Kaleler, Arkadaş Tavsiyeleri ve Büyüdüğüne İnanılmayan Çocuklar

NARE

Gediz'i bu şekilde görmeyi beklemiyordum. Sancar'la resmen birbirlerine girmişlerdi. Sancar'ın telefonuyla bir hışımla arabadan indiğinde elbette peşinden gitmekti amacım. Tam olarak planladığım gibi olmadı. O gittikten hemen sonra telefonum çalmaya başladı. Arayanın Güven Çelebi olduğunu düşündüm. İsviçre'den ayrıldığımızdan beri sürekli arıyordu. Hiçbirini cevaplamadım. Sessize almak için telefonu çıkardım ama arayan o değildi. Vildan… Vildan'ın ismini ekranda görmek beni Akın'ın ölüm haberini aldığım güne götürdü bir anda. Donup kaldım. Aklımdan bir sürü şey geçti. Neden arıyordu beni? Babam mı aratıyordu? Açarsam ne diyecektim? O suçlayan bakışları, kursağıma dizdiği kelimeler... Hatırlamak bir lanetti. Buz gibi oldu ellerim. Kalbim ağzımda açtım telefonu. Nefesimi tutup bekledim alo dedikten sonra. Konuşmamız gerektiğini söyledi. Ona Muğla'da olduğumu söyledim. Bildiğini söyledi. Benimle konuşmak için gelecekmiş işlerini halleder halletmez. Peki dedim, ne işi olduğunu sormadım. Konuşmayı sonlandırdıktan sonra fark ettim gözlerimin yaşardığını. Birkaç dakika izin verdim kendime toparlanmak için. Sonra indim arabadan. Gediz'in peşinden gittim. Aramızda pamuk ipliğine bağlı bir denge var gibiydi. Çok kolay altüst olabiliyordu her şey. Birkaç dakika öncesinde gülüp eğlenirken bir anda soğuk rüzgarlar çalabiliyordu gülüşlerimizi. Bile bile yanlış anlıyorduk sanki birbirimizi.

Aklım duruyor bazen ona bakınca. İletişim kurmayı, düşünmeyi yeniden öğrenmem gerekiyor o durgunluk kıskacında. Yabani değilim ki, ilk defa bir arkadaş edinmiyorum. Ama Gediz'le farklı. Sebebini bilmediğim bir farklılık bu. Polislerden, terapistlerden sonra geçmişe dair tamamen şeffaf olduğum ilk kişi o. İlk erkek. Ona anlatmış olmam bile başlı başına bir mucize. Belki de yabancılara içini açmak daha kolay olduğu için. Ama öyleyse eğer, bunca zaman neden çözülmedi dilim başka yabancılara? Üniversitede, yaşadığım şehirlerde çok yakın olmasa da kurduğum arkadaşlıklar parça pörçük hatırladığım bulanık geçmişime hiç değmedi. Anlatmayı bıraktım, anlatamadığımda kaçtım. Ölsem haftalarca, belki de aylarca fark edilmezdi yokluğum, öyle kestim bütün bağlarımı. Eninde sonunda gidiyorsa herkes, kalmaları için bir sebep aramak zaman kaybı. Peki neden Gediz'in kalmasını istiyorum?

Sancar'la konuşmasının medeni bir şekilde gideceğini düşünmesem de birbirlerinin ağzını gözünü dağıtacak kadar da çıldırmış olamazlardı. Gündüz, herkesin görebileceği bir yerde böyle kavga etmek için akıllarını kaçırmış olmaları lazımdı. Ama şahit olduğum tam olarak buydu. Görünce hemen koştum "Ne yapıyorsunuz, durun!" diye bağırarak. Tam o esnada Sancar Gediz'e bir yumruk savurdu. Araya girdim. "Delirdiniz mi siz?" dedim nefes nefese. Gediz güldü sadece kanayan dudağına dokunurken. Kendi yüzünü kontrol edip acıyla gözlerini kısan Sancar'a tekrar yönelir gibi olunca bir elimi göğsüne dayayıp durdurdum onu. Sabırsızlıkla çenesini oynattı gözlerini devirerek. Diğer elimle koluna dokundum yavaşça bana bakması için. İyi olup olmadığını anlamaya çalışıyordum. Hiçbir şey söylemedim. Bana baktı, gözleriyle cevap verdi yine. Göz temasımız henüz kopmamışken Sancar konuştu. "Bana bunu da yaptın ya sefirin kızı, sana helal olsun," dedi. Duymamazlıktan gelmeyi tercih ettim Gediz'den ayırdığım bakışlarımı yere indirirken. Ama Gediz karşılık vermeden duramadı. "Sana helal olsun be. Asıl sana helal olsun."

"Tamam yeter, susun artık," dedim ikisine de. "İnsanlar izliyor kendinize gelin. Hadi."

"İnsanlar izliyor he? İnsanların ne düşündüğünü o kadar önemsediğin için mi gittin Gediz efendiye nikahı bastın?!"

Sancar bu cümleyi kurduğunda Gediz'in yavaşça gözlerini kapatıp sinirle gülümsemesinden anladım birazdan üzerine atılacağını. Sancar'a doğru bir hamle yapacakken benim ondan daha hızlı hareket edip engel olmam gerekiyordu yeni bir gerginliğe. Düşünmedim. Bir anda kendimi Gediz'in eline uzanırken buldum. Onu ordan götürmek için elini tutmak zorunda değildim belki de ama tuttum. Bir elim onu zapt edebilmek için deli gibi atan kalbinin üstünde, diğer elim onun elinde, saniyeler içinde oldu her şey. Gediz şaşırdı. Bu hamlem öfkesini sekteye uğratmıştı. Bana baktı, kalbinin üzerindeki elime ve elindeki elime sonra. Çekebilirdi elini, çekmedi. Parmaklarımızın iç içe geçmesine izin verip kavradı elimi. Kulağımda deli gibi atan kalp benim kalbim miydi Gediz'in kalbi miydi emin değilim. Sancar sadece izledi. Gediz'in şaşkınlığından istifade ederek kendime çekip uzaklaştırmaya çalıştım onu Sancar'dan. Bu kez benimle geldi. Birlikte yürüdük. Onun her an geri dönüp Sancar'a saldırası var gibiydi. O yüzden onu ardında sürükleyen bendim. Arabaya yaklaşırken "Sancar yok, elimi tutmak zorunda değilsin artık," dedi sessizce ama elimi bırakmak için bir şey de yapmadı.

Sefirin Kızı: ZuhurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin