15. Bölüm
"sen gittiğinden beri benim dönecek bir evim yok."
Nare kocaman yemyeşil bir bilyeyi havaya kaldırıp güneşle aynı hizada tutar. Işık gözlerini kıstırırken bilyeyi iki parmağı arasında yuvarlayarak güneşi dans ettirir.
"Denizaltı gibi."
Doğa'nın yorumu üzerine gözlerini bilyeden ayırır Nare. Indirir elini. Bilye şimdi avcunun içinde.
"Başka bir şey ararken eşyalarımın arasında buldum."
"Ne arıyordun?"
Nare omuz silker. Enerjisi durgun, dalgın, düşünceli hala. "Bilmem, unuttum."
"Bir anısı var herhalde, sakladığına göre."
"Var…" Nare gülümser kendi kendine hatırlayarak. "Ben çocukken Muğla'ya geldiğimizde kalabalıktan uzakta göl kenarında bir yazlığımız vardı orda kalırdık çoğu zaman. Ben gölü çok severdim. Hep oraya giderdim. Tek başıma otururdum saatlerce. Bir tane ağaç vardı gölün kenarında. Kökleri damar damardı, çok eski bir ağaçtı. Onu çok severdim. Diğerlerinden farklıydı o yüzden hemen fark ediliyordu. Onun dibine bir tane kutu gömmüştüm ben. Içine bir şeyler saklarım, yıllar sonra gelip bakarım falan diye. Aslında bir filmde görmüştüm, çok yakın iki arkadaş yapıyordu bunu birbirleri için."
"Öyle bir şey vardı dimi bir zamanlar?"
Doğa balkon korkuluklarına yaslanır pür dikkat arkadaşını dinlerken. Açık kahve gözleri güneşin altında altın sarısı gibi parlar. Nare geçmişi hatırlarken buruk, mahzun…
"Varmış. Benim çok arkadaşım yoktu. O yüzden yapmamıştım kimse için. Ben de kendi kendime yaptım işte. Içine ne koyacağımı bile bilmiyordum."
"Bu bilyeyi mi koydun?"
"Yok, kendimi çizdim bir kağıda. Onu koydum. Mutsuz bir kız çizdim. Tek başına. Yalnız. Hiç öyle süslemedim de kağıdı. Çiçek böcek falan çizmedim etrafına. Öyle boşlukta… tek başına küçük bir kız sadece."
"Neden yıllar sonra gelip baktığında seni gülümsetecek bir şey koymadın?"
"Bilmem… istedim aslında ama yapamadım. Içimden gelmedi. Güya yıllar sonrasına hatıra bırakacaktım ama kara kutuya dönüştü kutu. Herkesten gizlediğim, en derinlerde hissettiğim bir gerçeği sakladığım kara kutum… O çizimi koydum kutuya, gömdüm ağacın dibine. Sonra çok tuhaf bir şey oldu." Bilyeyi avcunda oynatırken güneş yeşilin farklı tonlarını ortaya çıkarır. Nare daha iyi anlar Doğa'nın denizaltı benzetmesini. "Bir dahaki gelişimizde açıp baktım kutuya. Birisi o kağıda ekleme yapmış."
"Nasıl yani?"
"Yanıma bir çocuk çizmiş. Mutsuz bir çocuk. Tıpkı benimki gibi. O kadar çok heyecanlanmıştım ki görünce. Artık yalnız değilmişim gibi hissetmiştim. Benim gibi hisseden, mutsuz biri daha vardı ve artık yalnız değildik. Iki kişiydik. Ne bileyim işte… garipti ama çok… bilmiyorum nasıl açıklayabilirim o duyguyu. Hiç tanımadığım birisi sanki beni herkesten daha iyi tanıyormuş da beni teselli etmeye çalışıyormuş gibiydi. Samimi geldi işte."
"Etkilendim… Sonra ne oldu?"
"Kocaman deniz gibi masmavi bir bilyem vardı, onu koydum kutuya. Çok güzeldi böyle gerçekten deniz gibi görünüyordu bakınca, dalgaları falan vardı sanki. O kişi her kimse, onun için bıraktım. Teşekkür niyetine. Burdayım dediği için. Bir de bir tane güneş çizdim aynı kağıda. Gülümseyen bir güneş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sefirin Kızı: Zuhur
FanfictionBu hikaye Sefirin Kızı dizisinin dördüncü bölüm sonrasında olacakları konu alacak. #NarGed için kelimelere ruh üflemek amacım. Hikayenin odak noktası Nare ve onun iyileşme süreci olacağı için dizide yer alan bazı yan karakterler bu versiyonda yer al...