Altıncı Bölüm: Ben Hep On Sekizim

125 11 0
                                    


Gediz Nare'nin gittiğini ertesi sabah öğrendi. Nare ona bir not bırakmıştı, bir de evlilik yüzüğünü. Notta tek bir cümle yazılıydı: Özür dilerim.

Yakınlarda bir motelde olduğunu sonradan Müge söyledi ona. Otellere gidemezdi çünkü hepsi Işıklı ailesine aitti. Hem giderse insanların ağzına laf vermiş olurdu. Gediz Işıklı'nın karısının gecenin bir vakti tek başına bir otel odasında ne işi olurdu? Anlattığına göre aniden vermiş bu kararı Nare. Biraz konuşmuşlar. Nare sonunda bu evlilik işinin delilik olduğunun farkına varmış, Müge'ye bakılırsa. Bırak gitme peşinden artık dedi kardeşine Gediz arabasına yürürken. Ne söylese boşunaydı, o da biliyordu içten içe. Gediz'in gözü Nare'den başka hiçbir şey görmüyordu. Giderken yanına Nare'nin bıraktığı yüzüğü de almıştı. Amacı onu geri getirmekti, bu belliydi. Müge bunun yanlış bir karar olduğunu düşünüyordu. Öte yandan Nare'nin dün geceki hali aklını kurcalamıştı. O gözyaşları, Gediz'in ona mesafe koyuşuna bu denli içerlemesi nasıl yorumlanmalıydı? Gediz'in aşkı bir karşılık bulabilir miydi Nare'de? Bulursa daha da zor olmaz mıydı her şey? Bu aşk kesinlikle kimseye gül bahçesi vaad etmiyordu. Eski dostların arası şimdiden açılmıştı. Sadece Gediz ve Sancar da değil, anneleri Refika ve Halise de bu evlilik haberinden sonra soğuk savaş dönemine girmiş gibiydi.

Halise hanım Nare'den hoşlanmıyordu. Oğlunun başına dert olmasını da istemiyordu ama Nare'nin Gediz'le evlenmesini ihanet olarak görüyordu. Yakışık almayan bir durumdu bu onun nazarında. Hem nerde görülmüştü Gediz'in ciddi bir ilişki yaşadığı? Ele avuca sığmayan, su gibi akıp giden biriydi Gediz. Kolay sıkılır, dayanamayınca çekip giderdi. Hep çocuk kalacak bir ruhu vardı. Sancar gibi dediğim dedik, sınırları keskin, doğruları sabit bir adam değildi. Sancar'ı kimse söküp alamazdı doğup büyüdüğü topraklardan ama Gediz yersiz yurtsuzdu. Bir sırt çantasına, bazen tek bir cekete sığardı onun hayatı. Köklü bir dağ değil dalgalı bir deniz gibiydi daha çok. Ak ve kara kadar farklıydı Gediz ve Sancar. Nare zamanında bu yüzden istememiş miydi Sancar'ı? Sabit bir evi olduğu için, kökleri olduğu için, tahmin edilebilir bir adam olduğu için ordan oraya savrulmaktan çok yorulmuş olan Nare'ye sığınak olabilme ihtimali değil miydi her şeyi başlatan? Gediz öyle değildi. Ona güvenirdi insanlar ama bir sonraki adımını tahmin etmek imkansızdı. Sancar'a göre daha plansız, daha gelişine yaşardı hayatı. Suyun akıp gidebildiği her yere sürüklenebilirdi ve bundan rahatsızlık duymuyordu. Çünkü o Sancar'ın aksine kopup gitmek istiyordu köklerinden. Unutmak istiyordu. Sancar'ın sıkı sıkıya tutunduğu o değerler Gediz'e ayak bağıydı. Nare bırakabilir miydi kendini serin sulara öylece? Köksüzlüğü benimseyebilir miydi Gediz gibi? Barışabilir miydi tek başınalıkla? Ya da o çok aradığı evini, toprak parçaları yerine bir insanda bulmayı başarabilir miydi?

Nare korkuları olan bir kadındı. Eskiden de korkardı çok. Yanlış yapmaktan, babasından, terk edilmekten, sevilmemekten, yalnızlıktan, yüksek sesle konuşulmasından, öfkeden korkardı. Görünmez olmaktan korkardı. Şimdi ise her şeyden korkar olmuştu. Artık gözü kapalı sırtını bir dağa yaslamak isteyen o Nare yoktu. Artık güvenmiyordu kimseye. Kendine bile. Hayal kurmadan yaşıyordu artık çünkü ne önemi vardı ki? Kurulan her hayal yalnızca birkaç saniye içinde paramparça olabilirdi. Bu ihtimal asılıyken tepede, hayal kurmaya cesaret edebilmek delilikti. Nare yorgun bir kadındı. Henüz çok genç olmasına rağmen bin yıl yaşamış gibi yorgundu. Yıllardır bir rutinin içinde yaşıyordu. O rutin güvenli bir alandı. Soğuktu, donuktu, ruhsuzdu ama güvenliydi. Her gün uyanıp tadını bile almadığı yiyecekleri sırf hayatta kalabilmek için tüketip, saatlerce çeviri yaparak geceyi ederken güvendeydi. Sözcükler başkalarının ağzından seni hedef alarak dökülmediklerinde, bir kağıt parçası üzerinde tarihi geçmiş bir zamandan geldiklerinde zararsızdılar. Kendi hayatında asla kontrol edemediği kelimeleri orda kontrol edebiliyordu. Başkalarının hikayelerini anlatmak kolaydı. Anlaşılmak zorunda hissetmiyordu o zaman. Çırpınmıyordu, ses kendine bile ait değildi ki. Sözcükler sessizken daha kolaydı. Keşke kafasının içi de susabilseydi.

Sefirin Kızı: ZuhurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin