GEDİZ'İN BAKIŞ AÇISI
Bir mucize… Başımıza gelen şeyin adı bu muydu? Daha önceden tanışsaydık her şey daha farklı olurdu belki… Bu cümle kocaman bir keşkeydi. Her bir harfine sinmiş çok fazla pişmanlık, yaşanmamışlık vardı. O cümle avuçlarımızın içindeydi şimdi. Bize söylemek istediği şeyler vardı. Dinlemeye hazır mıydık? Daha önceden tanışmıştık işte. Tanışmıştık ama bugünü değiştirmeye yetmemişti bir zamanlar birbirimize denk gelmiş olmak. Aksine daha çok acıtmıştı sanki bilmek. Çünkü geçmişte bir şansımız vardı. Ellerimizden kayıp gitmesine izin verdiğimiz ya da izin vermek zorunda kaldığımız bir şans...Kaybetmeseydik o şansı, ikimiz de bu kadar yanmayacaktık belki de. Bugün bildiklerimizi o gün bilseydik…belki o zaman gerçekten her şey farklı olabilirdi. Kaybettiklerimize mi yanmalı yoksa o şansın ikinci kez avuçlarımıza bırakılmasına umut mu bağlamalı? Ikimizin de gözü yaşlı, birbirimize tutunarak masanın yanına çöktük.
“Hâlâ inanamıyorum,” dedi Nare kendi kendine konuşur gibi. “O sensin…”
Ben de şaşkındım ama bir yandan da o fuların sahibinin Nare olduğunu içten içe biliyordum sanki. Gözümün önünde, bana bakıp kocaman gülümseyen o küçük kız canlanıverdi. Rüzgarın dalgalandırdığı özgür saçları, yanaklarında kurumuş gözyaşları, taşı avuçlarıma bırakırkenki sevinci, temas eden ellerimiz, denizin sesi, kalbimin sesi… Birbirimizi tanımıyorduk ama hiç düşünmeden canımızı yakan gerçekleri fısıldamıştık. Birbirimizi tanımıyorduk ama anlamıştık. Hatta anlaşmak için kelimelere bile ihtiyacımız yoktu. Yalnızlığımız birdi. Kimseyle konuşmayan, canımı sıkan her şeyi bir gülümsemenin arkasına saklayan ben, onun yanındayken saklanmayı aklımın ucundan bile geçirmemiştim. O benim ilk aşkımdı. Ne büyük bir mucizeydi ki ben de onun ilk aşkıydım. Peki bu bizim için neyi değiştirir Nare, diye sormak istedim. Senin için neyi değiştirir?
“Küçükken hep bu anı hayal ederdim biliyor musun? Böyle hiç beklemediğim bir anda karşıma çıkardın hayallerimde.” Gözyaşları akmaya devam ediyordu ama yüzünde bir gülümseme vardı. Heyecanlı olduğunu görebiliyordum. “Ben seni görür görmez tanırdım. Sonra sarılırdık. Gerçekten çıktın karşıma hiç beklemediğim bir anda. Ama ben seni tanımadım.” Yüzündeki gülümseme dondu. Bakışlarını kucağındaki ellerine indirdi suç işlemiş gibi. “Ne zaman Muğla'ya gitsek gözüm hep seni arardı. Sahilde oturur saatlerce gelmeni beklerdim. Adını bile bilmediğim için seni arayıp bulmak imkansızdı. Tek yapabileceğim şey beklemekti. Ben de beklerdim.”
“Sonra Sancar'la tanıştın,” dedim sessizce. Suçlamak ya da sitem etmek değildi amacım ama bir yanım beklemekten vazgeçip başkasını sevdiği için kırgındı ya da kızgındı. Ne hissettiğimi ben de bilmiyordum ama o cümleyi kurmak canımı acıtmıştı. Saçmaydı belki de. Birlikte sadece bir saat geçirmiştik. Birbirimizden bize kalan tek şey saklama sözünü verdiğimiz deniz taşlarıydı. Bir daha karşılaşmayabilirdik. Hayatının sonuna kadar neredeyse imkansız olan bir olasılığa tutunmasını bekleyemezdim elbette.
“Sonra Sancar'la tanıştım,” diye tekrar etti. Sesinde pişmanlık vardı. “Nare herkese karşı tek başına savaşmaktan çok yoruldu ve pes etti. Alacakuş oldu, Sancar'ın Nare'si oldu. Kendi sesini, hayallerini unuttu. Ama senin tanıdığın o küçük kız hiçbir şeyi unutmadı, beklemekten hiç vazgeçmedi. Başkalarının rüzgarıyla uçarsan düşersin elbet. Ben de düştüm. Düştüğümde beni o küçük kız hayatta tuttu. Sadece Nare ol dedi bana. Kendin ol. Ama ben hatırlayamadım. Mutlu olmayı, hayal kurmayı, kendim olmayı…” Af diler gibi baktı bana. “Ben…hatırlayamadım. Kendi sesimi tanıyamadım, özür dilerim.”
Hem kendinden hem de benden özür diliyordu. Gözlerinde pişmanlık görmek bana kendimi suçlu hissettirdi. Özür dilemesini istemiyordum. Suçlu hissetmesini istemiyordum. Yeterince üzülmüştü. Gözyaşlarının sebebi olmak istemiyordum. O an geçmişe dönebilmeyi istedim. O güne dönebilmeyi istedim. Tek bir şans… Sadece tek bir şans daha verilseydi ve bütün hikayeyi baştan yazabilseydim… Hiç gitmeseydim mesela o gün. Ya da başka bir yerde çok geçmeden yeniden karşılaşsaydık. Ya da o beni sahilde beklerken bir anda otursaydım yanına, işte geldim deseydim. O uçurumdan hiç düşmeseydi. Kalbi hiç kırılmasaydı. Sesini hiç kaybetmeseydi. Mutluluğu hiç unutmasaydı.
“Ben özür dilerim. Kalamadığım için özür dilerim. Beklettiğim için özür dilerim. Düştüğünde tutamadığım için özür dilerim.”
Kafasını kaldırıp gözlerimin içine baktı. Tıpkı o günkü gibi gülümsedi. Gözlerim dudaklarına kaydı bir anlığına. Sanki bütün sorularımın cevabı onun dudaklarındaydı. Onunla havaalanında karşılaştığımızda da böyle hissetmiştim. Bir kadından etkilenmenin, onu istemenin de ötesinde bir şeydi. Deliceydi. Hiç tanımadığı birini öpmeyi, şiddetle arzular mıydı insan? Belki de tanımıştım onu farkında bile olmadan…Belki kalbimin ritmi bu yüzden değişmişti bir anda. Aradığımı bulmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sefirin Kızı: Zuhur
FanficBu hikaye Sefirin Kızı dizisinin dördüncü bölüm sonrasında olacakları konu alacak. #NarGed için kelimelere ruh üflemek amacım. Hikayenin odak noktası Nare ve onun iyileşme süreci olacağı için dizide yer alan bazı yan karakterler bu versiyonda yer al...