Herkes bizi izliyor…Ama umrumda değil…
Nefes alabiliyorum. Gerçekten nefes alabiliyorum. O yağmur topraklarıma bir mucize bırakmış olmalı. Bir şeyler değişiyor. Hissediyorum. Ne olduğunu bilmiyorum ama beni heyecanlandırıyor. Yeni bir yaşam, yeni hayaller mümkün mü? Kaderimi kendi ellerimle yazabilir miyim? Annesiyle birlikte piyano çalan o küçük kız ne istemişti hayattan? Kendisine zorla giydirilen elbisenin içinde kalamamıştı. Islanma pahasına atlamıştı o nehre. Boyun eğmemişti. Saçlarını özgür bırakmak istiyordu o küçük kız. Başkalarının seçimleriyle yaşamak istemiyordu. Kim ne der, sonuçları ne olur diye düşünmedi bu yüzden. İnadına ıslandı. Günün sonunda üzerinde kendi seçtiği elbise vardı. Saçları ise özgürdü. O küçük kız ne istediğini çok iyi biliyordu ama büyüdükçe uzaklaşmıştı kendinden. Ne istediğini unutmuştu. Başka sesleri takip ederken kendi sesini kaybetmişti.
O gün, kendini farklı formlarda tekrar etmişti zaman içinde. Sancar’a evet demek o beyaz elbiseyi giyip saçımı topuz yapmaktı aslında. Sevilmek için, kabul görmek için kendim olmaktan vazgeçmiştim. Halbuki ben yeşil elbiseyi giymek, saçlarımı da açmak istiyordum. Ben kendim olmak istiyordum. Hayatımı içimden geldiği gibi yaşamak istiyordum. Kendimi keşfetmek istiyordum. Olmadı. Sessiz kaldım. Kabul ettim. O küçük kızı hayal kırıklığına uğrattım. Ama bir şeyler değişiyor artık. Hissedebiliyorum. Aldığım nefeste, baktığım her yerde, içimde hissediyorum. Bir şeyler değişiyor. Sesimi hatırlıyorum. O küçük kızın ne istediğini hatırlıyorum. Ne yapmam gerektiğini biliyorum. O kızı bir daha asla hayal kırıklığına uğratmamak için ne yapmam gerekiyorsa yapacağım, artık biliyorum.
Işte burdayım…Yıllar önce düştüğüm yerde. Hayata küstüğüm, her şeyden vazgeçtiğim yerde. Kaybettiğim, pes ettiğim yerde. Bugün düştüğüm yerden sapasağlam geri döndüm ben. Bugün vazgeçmedim. Bugün pes etmedim. Bugün küstüğüm ne varsa, hepsiyle barıştım. Bugün kendimle barıştım. Bugün yeniden başladım. Bugün zincirlerimden kurtuldum. Izleri kaldı belki ama iyileşecek. Bugün özgürüm. Artık kaybolmuş küçük bir kız çocuğu değilim. Ben kendimi buldum.
Yüzümden birkaç santim uzaktaki yüzüne baktım. Işte burdayım. Beni uçurumdan çekip alan sesin sahibine bakıyorum. Gözleri yaşlı ama umutlu. Kokusunda kendimi bildim bileli aradığım bir sır saklı. Çözmeye korkuyorum…Kaçmak çözüm mü? Herkes bizi izliyor…Bakmıyorum hiçbirine ama biliyorum. Bizi yargılayacaklar. Bizi konuşacaklar. Sesleri seslerimizi bastırmaya çalışacak. İnanmak istediklerine inanacaklar. Bizi duymayacaklar. Umursamıyorum. Çünkü o burda, tam karşımda ve bana gülümsüyor. Kafamdaki bütün sesleri, soruları susturdum. Birkaç dakika daha…Sadece birkaç dakika…
Yavaşça uzaklaştık birbirimizden. Bileklerimi saran parmakları gevşedi, avuç içimden parmak uçlarıma doğru bir yol izledi giderken. Tenim, yokluğuna birkaç saniye sonra alıştı. Hala birbirimize bakıyorduk.
“Nare?” Omzuma dokunan el, beni bu büyüden uyandırdı.
Yanı başımda Sıla ve Müge'yi gördüm. Onlar da benim gibi dağılmış bir haldelerdi ama başları dimdikti. Gözlerinde başarmış olmanın verdiği bir gurur vardı. Başarmıştık. Akın bizden çok şey çalmıştı ama bizi yenememişti. En çok da ellerimize kanını bulaştırmadan olmesine sevinmiştim. Hiçbirimiz onun katili değildik. O kendisinin katili oldu. Neden sorusunu sormaya henüz hazır değildim çünkü alacağım cevap beni başka sorular sormaya itecekti. Cesaretim yoktu. Şimdi değil. Kafamın içinde sesini duydum. Bana öyle bakmayacak…Ona baktığı gibi bakmayacak…
Düşünme Nare, bunu düşünme. Sonra aklıma Doğa geldi. Panikle, “Doğa yaralanmıştı, iyi mi, nerde o?” diye sordum.
“Bak orda,” Sıla parmağı ile arkamızdaki kalabalığı işaret etti. “Sağlık ekipleri ilgileniyor. Yarası ciddi değil, merak etme. Iyi olacak.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sefirin Kızı: Zuhur
FanficBu hikaye Sefirin Kızı dizisinin dördüncü bölüm sonrasında olacakları konu alacak. #NarGed için kelimelere ruh üflemek amacım. Hikayenin odak noktası Nare ve onun iyileşme süreci olacağı için dizide yer alan bazı yan karakterler bu versiyonda yer al...