"Mezarlık, Kahkahalar ve Ölülere Doğmayan Cevap Hakkı"

467 30 9
                                    

“Look at the world outside
Beware its evil tide
Too many endless days
Cold streets and alleyways
The poor come crawling out
They speak but never shout
I think you'd rather be alone.”


Prologue.
Mezarlık.

Gri bulutlarla kaplı gökyüzünün altında, içi boş bir mezarın etrafında biz…

Ben, Gaye, Kasumi.

Lanetli dörtlüden geriye kalanlar.

Hiçbirimiz bakamıyoruz birbirimizin yüzüne. Soğuktan buz kesilen ellerimize bakıyoruz. Ara sıra gürleyerek, güneşi bir süre daha göremeyeceğimizi bize hatırlatan gökyüzüne bakıyoruz. Çamurlaşmış toprağa bakıyoruz. Günlerdir dinmek bilmeyen yağmur nedeniyle ıslak ve koyu. Rüzgar mezar taşlarının arasında dolaşıyor, yanaklarımızda kurutuyor gözyaşlarımızı. Her yere bakıyoruz ama birbirimizin yüzüne bakmıyoruz.

Kaybettik. Ölüm haberini bile katillerinden aldık. Boş bir mezarın başında dikiliyoruz, cansız bedeni hala katillerinin elinde. Kim bilir nerde şimdi…

Onu geri almamız lazım, biliyorum. Biliyorum ama beynim bir plan, bir çözüm üretemiyor. Biz kaybettik. Cunicularium’un altını kazıdığımızı sanarken açtığımız çukura sevdiklerimizi gömerken bulduk kendimizi. Yaşatmak isterken öldürdük. O çukura on dokuz yaşında genç bir kızı, Peyton'ı gömdük. O çukura çocukluğumuzu, Cassandra'yı gömdük. Biz de ordayız, toprağın altında. Henüz ölmedik belki ama yaşamıyoruz da. Garip. İçimi üşüten soğuğu hissediyorum. Nefes alıyorum. Aldığım nefesi verirken dudaklarımın arasından sızan şekilsiz dumanı görüyorum. Kalbim acıyor, acısını hissediyorum. Nabzımı duyabiliyorum. Hayattayım. Ama yaşadığımı hissetmiyorum. Gökyüzüne baktım. Bulutlar daha yoğundu. Gri tonu adım adım siyaha yaklaşıyordu.

“She said it. She knew it,” dedi Kasumi. “She knew it was gonna be her.”

“Stop romanticizing her death.” Gaye terslendi. “Don't you dare use her death to fulfill some stupid prophecy. She didn’t die so that we could all live happily ever after. She didn’t sacrifice her life. She was fucking raped and murdered by some cishet white man.”

Gerçek buydu. Üçümüz de biliyorduk. Ama duymak başkaydı. Her bir kelime etime saplandı. Acı keskindi. Acımasızdı. Gırtlağımda bir jilet vardı sanki. Yutkunmaya korktum. “Gaye haklı. Ortada gerçekleşen bir kehanet yok. Cass öldürüldü. Yaşaması gerekiyordu ama onu öldürdüler. Onun ölümü bizi bir lanetten falan kurtarmadı. Zaten Cass'in ölümü bize nasıl mutlu bir hayat şansı verebilir ki? Everything has gone to shit.”

“Ama intikamını alacağız sonuçta değil mi?”

“Revenge?” Kasumi Gaye'ye kaçamak bir bakış attı. “Cass bunu istemezdi.”

Gaye doğrudan baktı ona. Bakışları boştu. Kasumi'nin ne demek istediğini anlamamıştı. “Ne?”

“Vazgeçmemizi istiyordu. Her şeyi geride bırakmamızı. Mutlu olmamızı, güvende olmamızı istiyordu. Eğer onu en başında dinleseydik şimdi hayatt olurdu. Bari bundan sonrası için-"

“Ne dediğinin farkında mısın sen? Cass öldü. Öldü ama farkında mısın boş bir mezarın başında duruyoruz?! Hala onların elinde… Intikamını almayacağız da ne yapacağız? Ne diyorsun sen? Duyuyor musun kendini? Önce onu öldüren herifi sonra da o aptal erkek kulübünü bitireceğiz.”

“Diyelim ki başardık, diyelim ki ona bunu yapan adama cezasını verdik. Sonra ne olacak? Bize bunu ödetecekler. Daha fazla kan, daha fazla ölüm.”

Haklıydı. “Doğru. Peyton'ı kurtardığımız için Cass’i aldılar. Gerçi onu bile kurtaramadık ya… Şimdi biz yine… bir şey yaparsak…”

Yine mezar kazman gerekecek Nare. Şimdilik sadece iki mezar. Eğer durmayı düşünmüyorsan bütün arkadaşların için kaz. Kendin için de kaz.
Bitkin bir halde gözlerimi kapattım. Sesleri uzaklaştırmak için çabalamadım bile. “Hem ne yapabiliriz ki? Ne gelir elimizden?”

“Ben o herifin evine girebilirim.”

“Evine mi gireceksin?...” Sözcükler dilime dolandı. “Neden evine giresin ki?”

“I'll slit his throat.”

“Saçmalama. Birini öldürmek o kadar kolay mı?”

“Kolay. Hem de çok kolay. Biz çok kolay ölüyoruz. Ölmek kolay, öldürmek niye kolay olmasın?”

“Biz katil değiliz.”

“Bak, doğru yanlış falan biz bunları çoktan geçtik Nare. Karşımızdakiler doğruya yanlışa bakmıyor. Onları yenmenin tek yolu-"

“Onlara dönüşmek mi?” Kasumi Gaye’nin sözünü kesti.

“En son baktığımda gencecik kızlara işkence edip sonra da öldüren biz değildik. Bir şey mi kaçırdım? Neymiş bizi onlara dönüştürecek şey? Cass öldü ama bu adamlar nefes almaya, öldürdükleri kadınların kanını çay partilerinde içmeye devam edecekler. Onlar ölsün, niye biz ölüyoruz? Ne yapalım onlara, ne öneriyorsun? Polisten yardım istedik, olmadı. Hukuk dedik, adalet dedik, hadi bari bir gazeteci haber yapsın tüm dünya duysun dedik. Olmadı. Biz kitabına göre oynamayı denedik Kasumi. Denemedik mi? Olmuyor. Onlar kitabına göre oynamıyor. Idealist, kuralcı olmanın zamanı değil şimdi. Böyle devam edersek hepimiz öleceğiz. Bunu mu istiyorsun?”

“Hayır ama-"

“Hayır ama ne? Artık geri dönemeyiz."

“Dört yaşında bir kızım var benim!”

“Nare’nin de bir kızı var.”

“Exactly! Ben de onu diyorum. Cass uyarmıştı hepimizi. Devam ederseniz kaybedeceksiniz demişti. Ben kaybetmek istemiyorum. Ben sizi, karımı, kızımı kaybetmek istemiyorum. Eminim Nare de Melek ve Gediz'i kaybetmek istemiyordur.”

“Ciddi olamazsın. Kaybedecek bir şey her zaman vardır. Tabii ki tehlikeli olacak. Oyun oynamıyoruz burda. Onları yenmek istiyorsak tehlikeyi göze almamız gerekiyor. Arkadaşımız öldü ve sen bir korkak gibi kaçıp saklanmak istiyorsun. Sana inanamıyorum!”

“Senin için söylemesi kolay Gaye! Senin kaybedecek kimsen yok!”

Sefirin Kızı: ZuhurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin