"Ama Hala Senin Patronunum"

1.5K 66 37
                                    

Vôtre âme est un paysage choisi
Que vont charmant masques et
bergamasques
Jouant du luth et dansant et quasi
Tristes sous leurs déguisements
fantastiques.

Tout en chantant sur le mode mineur
L'amour vainqueur et la vie opportune,
Ils n'ont pas l'air de croire à leur bonheur
Et leur chanson se mêle au clair de lune,

Au calme clair de lune triste et beau,
Qui fait rêver les oiseaux dans les arbres
Et sangloter d'extase les jets d'eau,
Les grands jets d'eau sveltes parmi les
marbres.”



Sessizlik.

O ve ben… aynı yöne bakıyoruz. Yeni bir günü karşılıyoruz birlikte. Yan yanayız ama aslında uzağız. Paramparça olmuş bir aynada kendimizi arıyoruz. Her şey ikimizin arasındaki o boşlukta asılı. Dışarda hayat devam ediyor. Biz hala burdayız. Başımı çevirip onunla göz göze gelmeye korkuyorum. Nefesini duyuyorum. Yanaklarım hala ıslak. Kucağımdaki ellerim birbirini teselli ediyor. Güneş ışığı yüzümde. Sessizlik.

Sessizlik. Yürüyorum. Gecenin karanlığı üzerimde. Aydınlığın yokluğunda koyulaşarak geceye ayak uyduran ağaçların arasında nereye gittiğimi bilmeden yürüyorum. Gözlerim tamamen açık ama dünya flu. Toprağı ayaklarımın altında hissetmiyorum. Adım atıyorum ama hayat durmuş, zaman durmuş … Sessizlik.

Karşıya bakıyoruz. Gözlerimiz birbirine değmese bile aynı pencereden izliyor yeni günü. Aynı güneşin ışığında, aynı duyguların esiri, aynı çaresizliğe öfkeli…

Ağaçlar bile nefes almıyor sanki. Bilincim hem açık hem kapalı aynı anda. Bir ayağım gerçekliğe dalmış, diğer ayağım ise bir rüya aleminde. Ay ışığı yolumu belli belirsiz aydınlatıyor. Bacaklarım ağırlaşıyor, adım atmakta güçlük çekiyorum ama durursam zaman beni de dondurur, sonsuzluğa hapseder diye korkuyorum. Saçlarım havalanıyor. Saç tellerimin ağır çekimde uçuştuğunu görüyorum. Duyamadığım bir müziğe eşlik eder gibi dalgalanıyorlar boşlukta. Omzuma düşmemelerinin sebebini anlayamıyorum çünkü rüzgar burda, benimle değil. Her şey bulanık. Sessizlik.

Sessizlik.

Gediz'i görüyorum ilerde. Bana bakıyor ama sanki beni görmüyor. Uzakta… Çok uzakta. Seslenmek istiyorum ona. Dudaklarımı aralıyorum. Harfler bile uzak birbirine. Bir kelime olabilmeleri için sarılmaları gerekiyor diğerlerine. Tek başına hepsi anlamsız. Ancak yan yanayken bir anlam ifade ediyorlar. Birbirlerine tutunmaktan başka çareleri yok. Yapabilirler mi?

Sessizlik.

Bütün gücümle bağırıyorum beni duysun diye. Sesim çıkmıyor. Ben denedikçe bacaklarım daha da ağırlaşıyor. Bir şey beni geri çekiyor. Ne olduğunu bilmiyorum. Direniyorum. Ona doğru koşmaya çalışıyorum. Orda. Öylece duruyor. Hareket etmeden bana bakıyor. Beni görüyor mu bilmiyorum. Adını söylemek istiyorum. İsmi dudaklarımda. Tam o an kulakları sağır eden bir çınlama sesiyle sarsılıyorum. Flu dünya benimle birlikte sarsılıyor. Ağaçlar yıkılıyor, toprak parçalanıyor. Gökyüzü adeta kükrüyor. Başımı kaldırıp bakıyorum. Ay ikiye bölünmüş sanki. Saçlarım görüş alanıma girerek havada dans ediyorlar. Kendimi bıraksam yere düşmeyeceğimden neredeyse eminim. Zaman o kadar yavaş ki…  Gediz orda. Tam ona ulaştım derken ikimizin arasında kırılıyor toprak. Önce küçük bir çatlak. Sonra büyümeye başlıyor. Eğer zamanında Gediz'in yanına varamazsam o çatlak bir uçuruma dönüşecek, biliyorum.

Sessizlik.

Tam karşımda. Ona adım attığım an arkamda yok oluyor koca orman. Elimi uzatıyorum.

“Bugün hava çok güzel,” dedi birden bana bakmadan. Dışardan birbirlerine günaydın diyen insanların sesi duyuluyordu. Perdenin aralık kısmından sesin geldiği tarafa çevirdim gözlerimi. Karşı evde oturan çiftin birbirlerini öptükten sonra işe gitmek için farklı arabalara binerek uzaklaşmalarını izledim. Gülümseyen yüzlerinin fotoğrafını çekti zihnim. Dışarıyı izlemeyi sürdürdüm. Yemyeşil çimler, köpeği ile yürüyüşe çıkan genç bir kız, uzaklardan gelen kuş cıvıltısı…

“Öyle,” diye karşılık verdim. Uzun süre sessiz kalmaktan kısılan sesimi geri getirmek için hafifçe öksürdüm.

“Hava durumunda yağmur gösteriyordu. Ama yağmayacak, belli.”

“Yağmayacak.”

Sessizlik.

Gergin bir şekilde parmaklarımı kütlettim. Yağmur yağsın istedim o an. Dışardaki rutine dönüşmüş mutluluğu sekteye uğratsın istedim. Alışkanlıklara meydan okusun istedim. Mesela her gün aynı yolu kullanarak evine dönen bir adam, yağmura yakalanmamak, daha fazla ıslanmamak için kestirme bir yol keşfetsin bugün. Yağmurdan sonra bu yeni keşif de başka bir alışkanlığa dönüşür belki ama yine de döngüyü kırmaya çalışmak gerekmez mi? Çabalamak döngünün bir parçası olsa bile…denemeye değmez mi? Dışarda rutin mutluluk, içerde rutin yalnızlık…

Sefirin Kızı: ZuhurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin