“When I look back on my life, it's not that I don't want to see things exactly as they happen, it’s just that I prefer to remember them in an artistic way. And truthfully, the lie of it all is much more honest, because I invented it. Clinical psychology arguably tells us that trauma is the ultimate killer. Memories are not recycled like atoms and particles in quantum physics. They can be lost forever. It sort of like my past is an unfinished painting and as the artist of that painting, I must fill in all the ugly holes and make it beautiful again. It’s not that I’ve been dishonest, it’s just that I loathe reality.”
FLASHFORWARD
Sıradan bir sabah… Sıradan bir ailenin kahvaltı sofrası…Televizyon açık.
Haberlerde öldüğü bilgisi alınan iki kişinin fotoğrafı…
Gediz Işıklı ve Nare Işıklı.
Günümüz
What is real? Does it mean having things that buzz inside you and a stick out handle?
Real isn't how you are made. It’s a thing that happens to you. When a child loves you for along, long time, not just to play with but really loves you, then you become real.
Does it hurt?
Sometimes. When you are real, you don’t mind being hurt.
Does it happen all at once, like being wound up or bit by bit?
It doesn’t happen all at once. You become. It takes a long time. That’s why it doesn’t happen often to people who break easily, or have sharp edges, or who have to be carefully kept. Generally, by the time you are real, most of your hair has been loved off, and your eyes drop out and you get loose in the joints and very shabby. But these things don’t matter at all. Because once you are real, you can’t be ugly, except to people who don’t uunderstand.
Annemin sesi kulaklarımı doldurdu. Burda değildim. Çok uzaklardaydım. Küçük bir kız çocuğuydum yine. Annem yatağımın başında bana en sevdiğim hikayelerden birini okuyordu. The Velveteen Rabbit.
Skin Horse rabbit'e gerçek olmayı anlatırken ona inanmıştım. Haklıydı. Gerçek senin başına gelen bir şeydi. Biri seni çok ama çok sevince gerçek oluyorsun. Acıtsa da umrumda olmuyor çünkü gerçeksin. Gerçek olduğun için güzelsin.
Gediz'den önce ben gerçek değildim ki. Çirkindim. Kimsenin görmediği, kimsenin sevmediği kayıp bir sestim. Gediz benim başıma gelen gerçekti. Beni gerçek yapan onun sevgisiydi. Onunla güzeldim ben. O bana sevmeyi hatırlattığında sevebilmiştim kendimi.
Hayatın bir kurgu, Gediz’in gerçek olduğunu nerden biliyorsun?
Eğer Gediz gerçek değilse, neydi gerçek?
Onun bana olan aşkı gerçek değilse, neydi gerçek?
Yok, gerçek diye bir şey yok. Eğer Gediz gerçek değilse, gerçek diye bir şey yok.
Nasıl kurgu olabilir her şey? Bütün hayatım, yaşadıklarım, tanrı olmak isteyen bir grup insanın eğlencesi miydi? Neden?Gözümün önündeydi her an. Çocukluğumdan bu yana ruhumda açılan her yara, başımı yastığa koyup sabaha uyanmamayı dilediğim her gece… Nefesini kesmek istediğim, aynada bana bakan gözlerini tanımadığım o kadın. Kimdi o?
Kaç kere haykırdım adımı. Nare'yim ben. Nare, Nare, Nare… Gücümü ismimden aldım. Ama neydi ki bir isim? Birbirini tanımayan harflerin yan yana durmasıyla oluşan neydi ki? Hayatım boyunca sadece Nare olabilmek için çabalayıp durmuştum. Ama o Nare gerçek bile değildi. Hangi kararım bana aitti? Kim gerçekten görmüştü, sevmişti beni? Üstüme yağan yağmur da oyun muydu? Beni sırılsıklam, darmadağın eden o aşk peki? Dudaklarında yeniden hayat bulduğum o adam, adımı her andığında çarpan kalbim nasıl gerçek olmazdı?
Başım çatlayacak gibi. Düştüğümde aldığım darbenin acısını hala hissediyordum. Öğrendiklerim, silah sesi, Cordelia'nın cansız gözleri… Her şey o kadar fazlaydı ki… Ruhum nasıl isyan etmedi, vazgeçmedi var olmaktan bilmiyorum. Belki onu karşımda gördüğüm içindi. Elleri canımı yakmaktan çekinerek yüzümde, saçlarımda gezinirken “Ne oldu sana?” diye mırıldandığında sesindeki korku da yalan mıydı?
Gözlerine bakamadım. Ama içimdeki ona dokunma isteğine karşı koyamayarak yanaklarımı kavrayan ellerine uzanıp, bileklerine tutundum. “Benim kanım değil…”
Her şey bir soru işaretiyken bile onun korkularını yatıştırmak istiyordum. Korkmasın, endişelenmesin, üzülmesin istiyordum.
“Başın…” Şakağımda kuruyan kana bakarken acıyla buruşturdu yüzünü akan kan kendisine aitmiş gibi. Bütün ilgisi benim üzerimdeydi. Baştan aşağı süzdü beni iyi olduğumdan emin olmak için.
“Nerden bildin burda olduğumu?” Gözlerine bakmadan sordum. Sesim boğazımda çatladı. Onun kulaklarına ulaşırken neredeyse bir fısıltıydı.
Soruma Vincent cevap verdi. Tam arkamda olduğunu unutmuştum o konuşana kadar.
“Ben çağırdım, ikinize bir sürprizim var.”
“Cordelia içerde… Ölmüş… Elliot… Elliot yaralı.”
“Hadi içeri geçelim.” Vincent bize doğru ilerledi. “Güzel karın sana olanları anlatsın. Biraz sakinleşin, öpüşün, anlaşın sonra konuşalım ne dersiniz? Ha bir de tabii kaçmaya çalışmayın lütfen. O zaman sizi vurmak zorunda kalırım. Öldürmek için değil, durdurmak için. Hastane, ameliyatlar, iyileşme süreci falan filan. Bunları yaşamayalım, birbirimizi uğraştırmayalım olur mu? Burda sakin sakin oturun. Keyfinize bakın. Ben hemen döneceğim.”
Artık kaçmaya, itiraz etmeye gücüm kalmamıştı. Gediz’e tutunarak onunla birlikte, Vincent'ın bizim için açık tuttuğu kapıdan içeri girdim. Elliot hala hayattaydı ama çok kan kaybetmişti. Vincent onu bir hastaneye yetiştireceğine, ölmesine izin vermeyeceğine söz verdi bizi yalnız bırakmadan önce.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sefirin Kızı: Zuhur
FanfictionBu hikaye Sefirin Kızı dizisinin dördüncü bölüm sonrasında olacakları konu alacak. #NarGed için kelimelere ruh üflemek amacım. Hikayenin odak noktası Nare ve onun iyileşme süreci olacağı için dizide yer alan bazı yan karakterler bu versiyonda yer al...