“Ee şimdi nereyi yakıyoruz Nare efe?”
Yüzünde o çocuksu gülümsemesi ile bana bakan Gediz'in gülümsemesine karşılık vermemek için başımı çevirdim ve camı açtım. Arabanın içine süzülen rüzgar saçlarımı savururken gözlerimi kapattım.Ilk defa yaşadığımı hissetmeye başlamıştım. Yağmurdan sonra toprak kokusu, tenime değen rüzgârın verdiği hissiyat…küçük ayrıntıları fark ediyordum artık. Aldığım nefesin farkındaydım. Hayal kurmak o kadar imkansız görünmüyordu artık.
Topraklarımdaki çatlaklar belki de kapanabilirdi. Belki yağmur yağardı, güneş doğardı. Belki bu topraklar bir gün kocaman bir ormana dönüşürdü. Hiçliği cennete çevirebilir miydim?
İçimdeki heyecan bana annemin yaşadığı zamanları hatırlatıyordu. Gerçekten gülümsediğim, hayatta olmanın ağır gelmediği günler…Yine öyle olabilir miydim? İçimdeki ses hevesle evet dedi. Yaşamak belki de o kadar kötü bir şey değildi.
“Biz yemek yiyelim dedik ama şimdi bütün Muğla'nın gözü üzerimizde olacak.” Yüzleşmek zorunda olduğum gerçekliğe surat astım. Gediz ise her zamanki gibi karanlıkta ıslık çalan taraftı.
“O zaman bizi kimsenin bulamayacağı bir yere gideriz biz de."
“Nereye?”“Aklımda bir yer var.”
Yüzüne yayılan gizemli gülümseme merakımı körükledi. “Nasıl bir yer?”
“Benim için özel bir yer.”“Dağılma mekanı gibi mi?”
“Gibi. Gediz Işıklı'nın kalesi diyebiliriz.”
“Peki…bu kaleye daha önce gelen oldu mu?” Bakışlarımı yola sabitledim. Kelimelerimi dikkatli seçmeye çalışmıştım. Aslında neden böyle bir sorduğumu bilmiyordum. Gediz ile ilgili her detay bende merak uyandırıyordu. Onun hakkında yeni bir şeyler öğrenmek beni mutlu ediyordu.
Beni kalesi olarak gördüğü bir yere götürüyor olmasını sevmiştim ama içimde ufacık bir ses anlamsız ihtimaller üzerinde duruyordu. Mesela Gediz daha önce buraya kimlerle gelmişti? Bu sorunun cevabı tabii ki beni ilgilendirmiyordu ama arkadaşımın geçmişini merak ediyor olmam normaldi, öyle değil mi?
“Hayır, sen ilksin. O kalenin kapıları ilk defa birine açılıyor.” Gözlerini bir anlığına yoldan ayırıp bana döndü. Sadece birkaç saniyeydi. Karnımda bir karıncalanma hissettim yine. İçimde tarifi olmayan bir mutluluk vardı. Mutluluk böyle bir şey miydi?
Insan mutlu olunca sebepsiz yere heyecanlanır mıydı? Içi kıpır kıpır olmak deyiminin ne anlama geldiğini artık anlayabiliyordum galiba. Güzel bir histi. Yol boyunca kalbimde bir huzur hakimdi. Yanından geçip gittiğimiz ağaçları izledim. Her bir ayrıntıyı görmeye, hissetmeye çalıştım. Topraklarıma güneşi yeniden doğduracaktım, bu kez umudumu kimse elimden alamayacaktı. Aşılmaz gibi görünen ne varsa aşacaktım. Başkalarının bana biçtiği hayatı yaşamayacaktım.
*
Gediz'in kalesi olarak gördüğü yer harikulade bir malikaneydi. Oldukça büyük ve gösterişli bu yapı yemyeşil bir bahçe ile çevriliydi. “Gerçekten kaleymiş,” diye mırıldandım hayranlıkla etrafıma bakınırken.
Gediz sadece gülümsemekle yetindi ve beni içeri davet etti. İçi de dışı kadar etkileyiciydi. Koyu renklerin ağırlıkta olduğu asil ve zevkli döşenmiş bir evdi. Çok fazla kitap vardı. Eski bir plak, radyo, piyano, şömine, duvardaki tablolar…Bu ev başka bir dünyaya, döneme ait gibiydi. Burası tuhaf bir şekilde ev gibi hissettiriyordu.
Sadece duvarlardan ve kaliteli dekorlardan oluşmuyordu. Bu evin bir kimliği vardı. Kokusu bile başkaydı. Kocaman olmasına rağmen soğuk değildi güzelliği. Bu zamana kadar çok fazla evde yaşamıştım ve hiçbiri ev gibi hissettirmemişti. O hissi burda ucundan kıyısından yakalamak ilginçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sefirin Kızı: Zuhur
FanfictionBu hikaye Sefirin Kızı dizisinin dördüncü bölüm sonrasında olacakları konu alacak. #NarGed için kelimelere ruh üflemek amacım. Hikayenin odak noktası Nare ve onun iyileşme süreci olacağı için dizide yer alan bazı yan karakterler bu versiyonda yer al...