NAREYine hastane koridorlarında olmak… Bu beyazlıktan kaçıp kurtulmak imkansız gibi. Onu görüyorum karşıda. Gitmemiş. Göz göze geliyoruz kısa bir an için. Anlamsız heyecanımı hastanede olduğumuz gerçeği bastırıyor. Gözleri benden Sancar'a kayıyor, yere iniyor sonra. Yanımıza yaklaşıyor ama bakmıyor bana. Doğrudan ablasına gidiyor. Ona sarılıyor. Ne olduğunu, nasıl olduğunu soruyor. Müge'nin gözleri yaşlı ama darmadağın bir halde değil. Bir başkasının başına gelmiş gibi anlatıyor her şeyi. Kirpikleri hala ıslak, teni solgun ama dimdik ayakta. Başka birinin hayatını uzaktan izliyor gibi. Sancar Gediz'e sarılıyor. Gediz'in elleri havada, sarılmakla sarılmamak arasında bir yerde öylece duruyor. Bakışları bana değdiği an geri çekiliyor yavaşça. Bir şey söylemeden, başını sallayarak teşekkür ediyor Sancar'a. Bana bakmıyor doğrudan. Onunla ne ara bu kadar uzaklaştık birbirimizden anlamak güç. Belki de haklı benden kaçmakta, içimde dindiremediğim bir öfke var ona karşı. Sebebini bile anlamıyorum. Ondan başka her yere bakmaya çalışıyorum. Duvarda afişler var. Bir tanesi ilgimi çekiyor. Çizim gibi. Afişin içeriğine odaklanamıyorum çünkü çizim daha çok etkiliyor beni. Bir deniz feneri bu. Tuhaf. Bana bir şey hatırlatıyor. Sahip olduğumu sandığım, çok detaylı hatırladığım bir anı. Elimde eski bir fotoğraf makinesi. Bir deniz fenerini çekiyorum. Burası Muğla. Hatta güneşi hatırlıyorum. Gözlerimi kısmak zorunda kaldığımı, tenimi nasıl ısıttığını, susadığımı. Deniz feneri orda karşımda. O kadar net ki. Ama gerçek olamaz. Çünkü deniz fenerini gördüğüm yeri biliyorum. Orda bir deniz feneri olmadığını da biliyorum. Dolayısıyla böyle bir fotoğraf çekmiş olmam imkansız. Böyle bir şeyin yaşanmış olması imkansız. Ama hatırlıyorum. Sancar'a anlattığımda rüya görmüşsündür dedi. Rüya değildi.
•••
Nare iyi görünmüyor. Hem de hiç iyi görünmüyor. Gözlerinin altındaki halkalar daha koyu şimdi. Rengi atık. Bakışları donuk. Gediz o haldeyken bile farkında bu değişimin ama ne yapabilir ki?
Annesinin iyi olmasını beklerken nefesi daralınca hastanenin bahçesine çıkıyor. Güneşin altında gözleri kapalı oturuyor bir bankta. Ağır ağır alıp veriyor nefesini. Her anlamda yorgun. Kafasının içindeki sessizliği dinlerken Nare geliyor yanına. Gelebilmek için çok kavga etmiş kendisiyle, belli. Adımları, bakışları ürkek. İyi olup olmadığını soruyor Gediz'e. Tam yanında duruyor. Destek olmak istiyor ona zor zamanında ama Gediz izin vermiyor. Sorusuna bile cevap vermeden, kafasını bile kaldırmadan oturuyor öylece sanki Nare orda değilmiş gibi.
"Her şey düzelecek, göreceksin," diye mırıldanıyor Nare.
Gediz'in cevabı ise yarı öfkeli. Hala bakmıyor yüzüne. "Hiçbir şeyin düzeleceği falan yok."
"Annenin durumu iyiye gidiyor ama. Doktor öyle söyledi. Ona bir şey olmayacak."
"Biliyorum."
"O zaman niye böylesin?"
"Nasılım?"
Nare nasıl tanımlayacağını bilemiyor, susuyor.
"Suçlu mu hissediyorsun Nare?"
"Ne için?"
"Verdiğin kararlar için."
Bu kez bakıyor Nare'nin yüzüne.
"Hangi… kararlar… için?"
"Bu yüzden mi geliyorsun peşimden? Büyük bir kabahat işlemiş küçük bir çocuk gibi… affedilmeyi bekler gibi. Seni ne için affetmemi istiyorsun?"
Nare'nin bakışları yerde. Yine suspus, ağlamaklı.
"Ben… ne demek istediğini… anlamadım."
"Anladın, anladın. Çok iyi anladın. Ama biz bunu konuşmayacağız, dimi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sefirin Kızı: Zuhur
FanficBu hikaye Sefirin Kızı dizisinin dördüncü bölüm sonrasında olacakları konu alacak. #NarGed için kelimelere ruh üflemek amacım. Hikayenin odak noktası Nare ve onun iyileşme süreci olacağı için dizide yer alan bazı yan karakterler bu versiyonda yer al...