"sarılalım, olmaz mı?"

115 6 0
                                    

28. Bölüm 

"sarılalım, olmaz mı?"

NARE

Birini bu kadar çok istemek ve bundan utanç duymamak… 

Birinin dokunuşunda yaşadığını hissedebilmek…

Olduğum yerde durmaya devam edip başıma gelenleri karşılamak yerine dilediğim gibi hareket etmenin, bir adım atmanın özgürlüğü…

Ne garip, hiç bu kadar tutkulu bir insan olduğumu düşünmemiştim. Küçükken bile biri bağırınca köşesinde sessiz sessiz ağlayan, ah etmeden ahını başkasından çıkarmadan cayır cayır yanabilmeyi en büyük meziyet sanan ben; aslında ne kadar izin vermiştim ki kendime ben olabilmek için?

Hissettiği her şeyi bastıran, inkar eden ben; sırtına bindirilen yüklerin hepsine şikayet etmeden tamam diyen ben, hak etmediği acıları çekerken ölmemeyi bir gurur madalyası gibi taşımış olan ben… 

Acının dışında başka bir şey hissetmeyeli uzun zaman olmuş meğer. Ben olmayalı uzun zaman olmuş.

Birine aşkla dokunuyorsan kalbin korkuyla değil heyecanla çarpıyormuş meğer. Ruhun bedeninden kaçabilmek için bir yol aramıyormuş birine aşkla dokunuyorsan.

Zihnin seni ordan uzaklaştırmaya çalışmıyormuş. Bitsin diye dualar eden bir ses de olmuyormuş içinde. Birine aşkla dokunmak güvende hissettiriyormuş meğer.

Benim için kabus olan bir deneyim çok güzel bir rüyaya dönüştü o gece.

Ikimiz de çok sabırsızdık. Birbirimizi öpmeyi bir an bile bırakmadan girdik içeri. Her adımda başka bir kıyafet parçası bıraktık ardımızda. Acelemiz yoktu hiçbir şey için ama engel olamıyordum içimdeki tutkuya. Üstündeki çıkarmayı başarıp tam kapıdan geçerken yere bıraktığımda ilk defa çıplak teni olduğu gibi buluştu tenimle. Ellerim göğsünde gezindi onu daha fazla hissedebilmek için. Bir yanım gerçek olduğundan emin olmak ister gibiydi. Her şey çok güzeldi. Rüya gibi… Belki de gerçekten rüyaydı ve uyanma fikri çok korkutucuydu. 

Gediz'in şaşkınlığı ise onu gerçekten istediğimden emin olup öpücüğüme aynı şiddetle karşılık verdiğinde son bulmamıştı. Onu her öpüşümde, her dokunuşumda hala hissedebiliyordum şaşkınlığı. Böylesine delice, korkusuzca benim tarafımdan istenmenin şaşkınlığıydı yaşadığı. Aklının bir köşesinde hala kontrolde kalmaya çalıştığından da emindim. Beni incitme korkusu… hissettiği tutkunun bu kadar çok yoğun olması nedeniyle fazla sert olma endişesi… ama ben de aynı yoğun tutkunun esiriydim. Onun aksine aklımın bir köşesinde kontrolde kalmayı düşünmüyordum. Hiçbir şey umrumda değildi. Tek istediğim oydu ve beni korumak adı altında istediğimi almamı geciktirecek herhangi bir davranışta bulunmasını istemiyordum. O yüzden daha şiddetli öptüm onu. Daha çok yaklaştım. Ellerim korkusuzca karnından aşağı doğru indi. Dudaklarım aynı anda çenesinden boynuna, çıplak omzuna kaydı. Bu defa dokunuşum onu daha çok etkilemiş olacak ki kontrolü yitirme korkusuyla kasıklarındaki elime uzanır gibi oldu yeniden. Parmakları bileğimi cılızca kavradı. Bense umursamadan diğer elimle omzuna tutundum. Dudaklarım dudaklarına dönebilmek için boynundan yukarıya doğru bir yol izledi. Çenesi… dudaklarının kenarı… ve dudakları. Dudaklarına ulaştığımda kasıklarında dolaşan parmaklarım daha cesur bir şekilde dokununca bedenine, ben kazandım. Beni durdurmak için bileğimi kavrayan parmakları çözüldü bu ani hareketimle. Aynı anda dudakları aralanarak dilimin diline ulaşmasına izin verdi. Bileğimi serbest bırakan eli saniyeler sonrasında kalçamdaydı. Beni aniden kaldırıp ayaklarımı yerden kesince iki elimle tutundum omuzlarına. Bacaklarım beline dolandı. Arkamda soğuk duvarı hissettim. Içeriyi sadece dışardan gelen ayın ışığı aydınlatıyordu. Bir şeyler düştü, kırılma seslerini duydum ama ne olduğunu göremedim karanlıkta. Umursamadım da. Bedeni bedenime yaslandığında aklımı kaçıracağımı sandım tutkudan. Ben bu kadar uçlarda, zirvede yalnızca acıyı deneyimlemiştim, zevki değil. Bu ilkti.

Sefirin Kızı: ZuhurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin