"objet petit a"

972 55 13
                                    

FLASHFORWARD
Terapide.


“Kendim olmak istiyorum…” Sessizlik. “Ne çok kuruyoruz bu cümleyi değil mi? Kendimizi arıyoruz sürekli. Bulabilirmişiz gibi. Böyle bir şey gerçekten mümkünmüş gibi. Sanki… elini uzatsan kendine ulaşabilirmişsin gibi. Ama gerçek şu ki ulaşamazsın. Ulaşamayız. Asla ulaşamayacağımız bir şeyin peşinde koşuyoruz. Ulaşamayacağımızı biliyoruz belki de ama… o ulaşma arzusunu seviyoruz.” Gergin bir şekilde güldüm. Dışarda çıt çıkmıyordu. Bir ses olsa,  dağılan dikkatime bahane edebileceğim herhangi bir kıpırtı. Ama yoktu. Karşımda oturan terapistime baktım. “Pardon. Saçmalıyor muyum?” Elbette saçmalıyorum. Saat kaç acaba? Daha ne kadar sürecek? Başlayalı çok olmadı ama saatlerdir burdaymış gibi hissediyorum. Içimden hiçbir sey anlatmak gelmiyor. Söyleyecek çok şeyim var oysa.

“Saçmalamıyorsun, lütfen devam et.”

Sessizlik.

“Belki de… kendin olmak Lacan'ın objet petit a konsepti gibidir. Ulaşılmazdır. Hep ulaşmaya çalıştığımız ama asla ulaşamadığımız…” Tik tak. “Yani… demek istediğim… sen ne kadar sen olabilirsin ki? Bir dünyanın içine doğuyorsun. Ailen, arkadaşların, okulun, işin… Içine doğduğun dünya seni sen yapıyor. Herkesten bir parça bulaşıyor sana. Herkesten bir parça bulaşıyor sana. Tanıştığın herkesten, yaşadığın her deneyimden izler taşıyorsun. Sen sen değilsin aslında. Sen herkes ve her şeysin.”

Tik tak.

Yutkundum. Gözlerim terleyen avuç içlerimden dolayı nemlenmiş peçetedeydi. Farkında olmadan buruşturup küçük, biçimsiz bir top haline getirmiştim. “Kendin ol, özgün ol diyoruz hep. Sanki kendin olabilirsen özgün olabilirmişsin gibi. Ama sen herkes ve her şeyden oluşuyorsun, nasıl özgün olabilirsin? Orijinalliği kaybetmedik mi çok uzun zaman önce? Şimdi hepimiz birbirimizin yansımalarıyız. Farklı açılardan bakıyoruz kendimize ama aynıyız. Kendime bakıyorum. Beni bugün olduğum kişi yapan yaşadıklarım. Iyisiyle kötüsüyle…” Durdum. Nerde olduğumu ilk defa fark ediyormuş gibi etrafıma bakındım. Dikkatimi odadaki hiçbir ayrıntının üzerinde tutamadım. “Doğduğumuz ilk an… Minik bir bebekken mi kendimiziz? Henüz dünyanın eli bize değmemişken… Ama DNA'ini bile birilerinden alıyorsun. Iki farklı insanın bir araya gelmesinden oluşuyorsun. Zaten en başında sen sen değilsin ki.” Alnımı ovuşturdum. Tamamen burda değildim sanki.

“Seni bugün olduğun kişi yapanın yaşadıkların olduğunu söylüyorsun. Sence yaşadıkların seni nasıl biri yaptı? Bugün burda karşımda oturan Nare kim, nasıl biri?”
“Nare kim? Güzel soru.” Iç çektim. “Ama cevaplayabilir miyim, emin değilim. Yaşadıklarım…”

Baba… baba… bana tecavüz etti… Kimle he? Kimle? Kaç kişiyle ihanet ettin ha bana?! Bir de utanmadan… bir de utanmadan bunu takmama ses etmedin. Ben niye utanayım ya? Ben niye utanıyorum, sen utansana!  Ben niye utanıyorum! Herkesi başımıza toplayacaksın, sus!  Sen topla baba, sen topla herkesi başımıza! Polis çağır! Polis çağırsana baba! Polis çağır baba! Yeter! Yeter dedim! Polis falan yok. Sen bunu bana nasıl yaptın kızım ya?! Öldürdün lan beni! Yetti bu şımarıklıkların. Inanırım mı sandın ha? Defol git burdan! Bana kaç kere ağladın baba? Tek umudum sensin, yapma bana bunu… Nankörsün. Sen seninle yaşamak nasıl bir şey biliyor musun? Nare yapma, kızını düşün. Hadi bırak elindekini. Seni kim niye sevsin? Çünkü seni kimse duymuyor. Kimse görmüyor. Görmeyecek de. Ben deli değilim. Seni öldürürüm. Hissetmiyorum. Karnındaki bebeğini düşün, kendini öldürürsen o da ölür. Bebeğim… Ağlama artık! Sus, sus, sus, sus, sus!!! Kan var… Kirli… Bırak, bırak, bırak! Hayır, lütfen… Lütfen… Dur.

Sesler sustu.

“Beni yaşamaktan korkan biri yaptı. Ben hep çok korktum. Bunu fark edeli birkaç yıl oluyor. Ben Akın'ın bana yaşattıklarından sonra her şeyden korkan birine dönüştüğümü sanıyordum ama tam olarak doğru değil. Önceden de korkardım. On sekizinci yaş günümde olanlardan önce… Çocukken da çok… korkardım ben.”

“Neden korkardın?”

“Sevilmemekten. Kabul görmemekten. Reddedilmekten. Yalnız kalmaktan. Bu yüzden hep kurallara uyan, mükemmel bir çocuk oldum. Benden istenen her şeyi yapmaya çalıştım. Bazen karşımdakini kırmaktan çekindim, giderler diye korktum. Bana ait olan kelimeleri başkalarının kelimeleriyle değiştim gitmesinler diye. Sesim kimseyi ürkütmesin diye duyduğum sesleri taklit ettim. Kalabalığa karıştım. Aslında fark edilmek, önemsenmek istiyordum ama biri beni fark eder diye ödüm kopuyordu aynı zamanda.”

Sefirin Kızı: ZuhurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin