"Bir Siyah Beyaz Fotoğrafım Ben"

190 15 4
                                    

Gediz bir anda kalkıyor ayağa. Telefonu parmaklarının arasından kayıp yatağın üstüne düşüyor. Ekranı hala açık. Biraz önce izlediğimiz video durdurulmuş vaziyette ekranı kaplıyor. Videoyu gönderen kişi Akın.

Bir oteldeyiz. Burası Gediz'in odası. Parti sonrası Verda ile konuştuğumuzda o gecenin kaydını sakladığını söyledi bize. Taşınırken kolilerden birinin içinde kalmıştır dedi. En kısa zamanda bulup görüntüleri bize ulaştıracağına dair söz verdi. Yorgun olduğumuz için geceyi bir otelde geçirme kararı aldık. Sabah erkenden yola çıkmayı planladık. Gediz ile odalarımız yan yanaydı. Danstan sonra tek kelime etmediği için konuşmak istedim onunla.

Odasına geldim. Yine bir şey söylemeden içeri davet etti beni. Konuşmaya geldiğimi söyledim, biliyorum ama doğrusu ne konuşmak istediğimi bilmiyordum. Aramızdaki sessizlikten hoşlanmamıştım. Daha sabah yıkılan duvarların yeniden örülme ihtimali beni korkutmuştu işte. Ama ben karşısında o sessizliği aşmanın yollarını düşünürken bir şey oldu. Onu Akın aradı. Tamamen sinirlendirmek için, uğraşmak için, huzursuz etmek için yapıyor olmalıydı bunu. Telefon kapanır ve biz unuturuz sandım. Öyle olmadı. Bir video gönderdi Gediz’e. Müge'nin kasedinden bir kesit olduğunu söyledi. Oturduk birlikte. Videoyu açtık.

Tarih doğum günüme aitti. O güne aitti. Sabah saatleri. Müge'ye kamerasını önceden vermiştim. O da erken saatlerde çekim yapmaya başlamış. Başta kameranın odaklandığı belli bir şey yok. Müge yürüyor. O yürürken elinde tuttuğu kamera sallanıyor. Görüntü net değil. Bir anda duruyor sonra. Sesleri duyuyoruz önce. Birileri kavga ediyor gibi. Bir erkek sesi. Öfkeli. Bir kadın sesi tarafından yatıştırılmaya çalışılıyor. Sesleri tanıyoruz ama kamera bir anda yükselip seslerin sahiplerini gösteriyor bize. Sancar ve Zehra. Aralarındaki diyaloğu özetlemek gerekirse… Sancar Gediz'in bana evlenme teklifi edeceğini öğrenmiş. Bunu Zehra ile paylaşıyor. Mutlu değil. Tepkileri tuhaf. Zehra da anlayamıyor bu durumu ve soruyor ona. En yakın arkadaşının sevdiği kadınla evlenecek olması Sancar’ı mutlu etmeli çünkü. Sancar bir şey söylemeden anlıyor Zehra. Dehşet içinde eliyle ağzını kapatıyor. Inanmak istemiyor önce. Yüklemsiz cümleler kuruyor, hepsi yarım yamalak. Yanına çöküyor. Anlamaya çalışıyor. Sancar o esnada Gediz’e öfke kusmakla meşgul. Evlenmemizi istemiyor. Söyledikleri öyle kin dolu ki bu adamın Gediz'e kardeşim diyor oluşu çok absürt gözüküyor gözüme. Bütün konuşmaya Müge şahit oluyor. O da Zehra gibi şokta. Sancar kafasını kaldırıyor. Doğrudan kameraya bakıyor. Müge’yi görüyor. Kayıt kesiliyor.

Sonra ne olduğunu biliyorum aslında. Müge elinde kamera ile karşıma çıkıyor. Yüzünde garip bir ifade var. Ne çektiğini merak ediyorum, göstermiyor. Ne olduğunu soruyorum, söylemiyor. Arkasından Sancar geliyor. Onun yüzünde de benzer bir ifade var. Bana bakıyor. Ürperiyorum.

“Gediz…” diye fısıldıyorum gözlerim hala yatağın üzerindeki telefonda iken. Ben de şaşkınım. Bana bu kadar nefret dolu olan Sancar'ın nefretinin sebebinin kıskançlık olabileceğini hiç düşünmemiştim çünkü. Gediz odada iki tur attıktan sonra telefonu kaptığı gibi fırlıyor odadan dışarı. Peşinden koşuyorum. Sancar'ın odasına gidiyor. Sancar orda yok. Aşağı iniyoruz. Otelin önünde denizi seyrederken buluyoruz onu. Yüzünü bize döndüğü an Gediz'in yumruğu ile karşılaşıyor. Patlayan dudağına elini götürüp ne oluyor der gibi bakarken Gediz yere tükürüyor. Ardından kaydı açıp telefonu havada sallıyor. “Sen… sen nasıl… hani kardeştik lan?! Hani kardeştik?!”

“Gediz Işıklı ve yarıcının oğlu Sancar efe ne kadar kardeş olabilirse o kadar kardeştik,” diyor Sancar saklamaya gerek bile duymadığı bir nefretle. Gök gürlüyor. Yağmur yok ama bulutlar öyle kara ki… Gediz darmadağın. Telefonu bir kez daha kayıp düşüyor parmaklarının arasından duyduklarından sonra.

“Ne saçmalıyorsun be?! Sen ne yaptın, napmışsın farkında mısın sen?! Lan ben senin söylediğin yalanlara bile kefil oldum! Beni korumak için yapmıştır dedim! Üzülmeyeyim diye! Ama sen… sen… sen benim aşık olduğum kadınla düş mu kurdun? Yaptın mı bunu gerçekten?”

“Ne o, sadece senin mi kalbin var sanıyorsun? Bir tek mi aşık olabilirsin Gediz Işıklı, bir tek senin mi hakkın var?!”

“Ben sana kardeşim dedim… Sen bana yalan söyledin. Arkamdan iş çevirdin. Oyun kurdun. Kandırdın. Kim bilir daha neler yaptın Allah kahretsin!”

“Ya napsaydım?!”

Yakasına yapışıyor eski dostunun. “Söyleseydin ulan! Söyleseydin ayrılsaydı yollarımız! Niye yapmadın?! Madem bu kadar nefret ediyordun benden söyleseydin yüzüme! Söyleseydin! Madem senin duaların benim kalbimdekine dokunuyordu, söyleyecektin Sancar Efeoğlu! Dikilecektin karşıma, gerçeği söyleyecektin anladın mı?! Sen utanmadan izledin beni be! Ben perişanken izledin! Teselli ettin! Yanındayım dedin değilmişsin! Ya sen bile bile… nasıl… gözünün önünde acı çekiyordum ben senin! Ne haldeydim daha bu sabah yüzüme vuruyordun unuttun diye! Ben ne haldeydim… benim Nare'ye ihtiyacım vardı, benim ona ihtiyacım vardı. Onun da bana ihtiyacı vardı sen biliyordun… Ölüyordum oğlum ben… sen… sen bunu bile bile nasıl…” Sesi alçalıyor. Öyle kırgın ki… Parçalanıyor her bir harf. “Istedin mi ölmemi? Istedin mi?”

Buz gibi cevap veriyor Sancar gözlerinin içine bakarak. “Istedim.”

Yüzünde görüyorum nasıl canının yandığını. Benim de canım yanıyor. Yaşadığı hayal kırıklığı kalbime batıyor. Bağırmıyor artık ona. “Bilerek engel oldun değil mi?! Nare bana ulaşmaya çalıştığında yalan söyledin ona. Bana anlatmadın. O sabah Nare'nin beni deniz fenerinde beklediğini de söylemedin. Kavuşmayalım diye yaptın sen beni düşündüğün falan yoktu.”

“Evet bilerek engel oldum. Ama beni hiç suçlama sizin bir geleceğiniz zaten olamazdı hala da olamaz. Sizden olmaz Gediz Işıklı! Seninle olmaz!”

Gediz acıyla gülüyor. “Seninle mi olur?”

“Olabilirdi! Tamam olmadı, olmayacak ona da tamam! Ben bunu kabul ettim zaten! Ama seninle de olmayacak!”

“Bu mu derdin? Ben miyim senin derdin? Yeter ki benimle olmasın Nare. Bu mu?”

“Sensin benim derdim evet! Bir tek sen mi acı çekiyorsun lan?! Ben de çekiyordum! Çekiyorum! Hep sen mi kazanmak zorundasın? Hep sen mi? Ben bir defa olsun kazanmak istedim! Kendim için yaptım anladın mı?! Mutlu olmak için yaptım. Kendi mutluluğum için.”

“Ne yaptın? Ne kadar ileri gittin, ne kadar battın anlatsana.”

“Sana günah çıkaracak değilim. Beni yargılamana ihtiyacım yok. Hadi bekleme, bundan sonra düşmanız seninle de. Dök içini. Ne diyeceksen de benim sana diyeceğim bir şey yok. Özür falan bekliyorsan da bekleme.”

Gediz kırgın bir gülümseme ile bakıyor ona. Sakin tamamen. Gözleri acı dolu. “Biz seninle bundan sonra düşman bile değiliz. Sen… artık yoksun. Bu kadar.”

Geri geri birkaç adım gidiyor ve ona arkasını dönüyor. Yere düşürdüğü telefonu yerden alıyorum. Sancar'a bakmadan Gediz'in peşinden gidiyorum. Sendeliyor yürürken. Tutuyorum onu. Engel oluyorum düşmesine. Bana bakıyor sadece. Bir şey demesine gerek yok. Anlıyorum. Güzel gözleri nemli. Kolunu sıvazlıyorum karşılık olarak. Elim kolundan bileğine kayıyor. Elini tutmama izin veriyor. Birleşen ellerimizi izliyor yorgun yorgun. Yürümek istiyor gibi ama yapamıyor. Önünde durduğumuz banka yığılır gibi oturuyor. Onunla birlikte oturuyorum. Denize dikiyor gözlerini. Ağır ağır nefes alışını dinliyorum. Yüzüne uzanıyorum. Parmaklarım sakallarında, başımı başına dayıyorum. Yutkunuyor sadece. Sonra pes eder gibi bırakıyor başını omzuma. Boyun çukuruma gömüyor nefesini. Kendime çekiyorum onu sıkı sıkı. Diğer elim hala yüzünde. Dudaklarım saçlarında, alnında. Öylece oturuyoruz. Sabaha karşı. Gün doğacak yakında. Gökyüzü hazırlanıyor güneşe, biliyorum.

Sefirin Kızı: ZuhurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin