"En Büyük Korkun Ne?"

2.7K 121 126
                                    

Gecenin geç saatleri…Romania (Flashback & Dream)

Herkes uyuduktan sonra hemen hemen her gece yaptığımız gibi sessizce karanlığa karıştık. Ormanın derinliklerinde oldukça eski ve büyük bir ağaç vardı. Her gece o ağacın etrafında toplanırdık. Yine öyle yaptık. Beş kız, bir daire oluşturacak şekilde toprakla temas ettik. Üstümüzdeki kıyafetlere bulaşan doğa bizi rahatsız etmiyordu. O gece tıpkı diğer geceler gibiydi başta. Konuştuk, güldük, eğlendik. Sonra kızlardan biri, geceye yeni bir öneri sundu.

“Do you want to meet your true self?”

“What do you mean?”

“It’s easy. It's called hypnosis. I know how to do it. I learned from my brother. You are just gonna have to close your eyes and listen to my voice. I'll guide you."

Önce bir sessizlik oluştu. Herkes birbirine bakındı. Sonra öneri ciddiye alındı. “Is it dangerous?”

“No, of course not. Don’t be silly. It is completely harmless. Come on chickens. Let’s have some fun.”

“But what exactly are you gonna do?”

“Well, I will hypnotize you and then you will see whatever your subconscious shows you. Aren’t you curious to know what lurks beneath?”

“But what if we have some repressed traumatic memories? I don’t think it’s safe.”

”Safe? You want to play safe? Where is the fun in that? Live a little.” Birden bana döndü. “What about you Nare? Are you scared too?”

“I don’t know. Does it really work though? I mean, you are not a trained therapist or something. It wouldn’t actually work… Right?”

“Let’s find out. Shall we?”

Gergindim. Merak ediyordum ama deli korkuyordum. Bir yanım bunun sadece  eğlence için olduğunu söylüyordu. Gerçekten işe yaraması mümkün olamazdı. Peki ya işe yararsa? Bilinçaltımın benden gizlediği, görmemem gereken bir şeyi görürsem?

“Close your eyes folks!”

Hepimiz gözlerimizi kapattık. Tam arkamda bir şey hissettim ama gözlerimi açıp bakma isteğime engel oldum. Daha her şeyin başında korkup geri adım atan kişi olmak istemiyordum. Rahatlamaya çalıştım. Omuzlarım kaskatıydı.

“Listen to my voice.”

Onun sesi, bizim gergin nefes alışverişlerimiz ve ormanın içinden gelen sesler hakimdi geceye. Ellerim heyecandan buz gibi olmuştu. Önce odaklanmakta sorun yaşadım. Kafamı toplayıp, yol gösteren sesi ormanın sesinden ayırıp dinlemek zordu. Rüzgâr şiddetlenmişti sanki. Saçlarımda gezindi ama tuhaf bir şekilde beni sakinleştirdi. Deli gibi atan kalbimin ritmi yavaşladı. Kendimi bıraktım.

Kocaman bir karanlığın içindeydim. Sonra mumları gördüm. Bir sunak vardı. Önünde sırtı bana dönük bir kadın oturuyordu. Dua ediyor gibi görünüyordu. Karanlıktaki tek ışık mumlara aitti. Ona doğru yürüdüm. Yürürken ayak bileklerime çarpan soğuk sıvı ile irkildim. Önce su olduğunu düşündüm ama başımı eğip baktığımda su olmadığını gördüm. Beyaz bir sıvıydı. Süt? Zemin tamamen süt olduğunu düşündüğüm bu  beyaz sıvı ile örtülüydü. Kadına yaklaştım ve tıpkı onun gibi, dizlerimin üzerine oturdum. Çenesinin altında parmaklarını birleştirmişti. Gözleri kapalıydı. Ben yanına oturunca göz kapaklarını araladı ve bana döndü yavaşça. Ağlamış gibiydi. Gözlerinden yanaklarına inen siyah izler vardı. Saçları dağılmıştı. Bu kadın bendim. Hiçbir şey söyleyemeden öylece baktım ona. Gözlerini kırpıştırdı. Ağlıyordu ama gözlerinden akan sıvının rengi beyazdı. Sonra kırmızıya dönüştü. Kan gibi görünen gözyaşları dudaklarının üzerine döküldü ve ordan dizlerimizin içinde kaybolduğu süte karıştı. Damla damla değiştirdi beyazı. Dudakları kıpırdadı. Bir şey söylemek istiyor gibiydi. Önce bir elini kulağına götürdü.
“Kimsin sen?” diye fısıldadım. Parmakları dudaklarımın üzerine kapamsi beni susturmak istercesine. Sonra dinle der gibi elini kaldırdı ve boşluğu işaret etti. Ama bir şey duymuyordum. Neyi dinlememi istediğini bilmiyordum. Bir şey söyleyecekmiş gibi ağzını açtı ama konuşamadı. Çığlık atıyor gibiydi ama sesini duymuyordum. Yüzünde acı çekiyormuş gibi bir ifade vardı. Kan ağlamaya devam ediyordu. Sonra bir parmağını dudaklarına götürdü ve kırmızılığa bulaştırdı. Ben ne yapmaya çalıştığını anlamak için mücadele ederken parmağını dudağıma yaklaştırdı. Geri çekilmedim. Eli titriyordu. Parmağındaki kanı ruj sürer gibi dudaklarıma sürdü.

Tekrar konuşmayı denedim onunla. “Ne yapmamı istiyorsun?”

Ellerini birleştirdi avucunda bir şey varmış da saklıyormuş gibi. Sonra avcunun içine üfledi. Ellerini bana uzattı. Parmakları yavaşça açıldı ve avcunun içindeki küçük kelebeği gördüm. Siyah bir kelebek… Sonra mumlar söndü ve ben karanlıkta kaldım.

Sefirin Kızı: ZuhurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin