PART I: "Bulduk Dünyadaki Yerimizi..."

818 52 17
                                    

Yükseklikten bacağını sarkıtmış, sert esen rüzgâra karşı oturan küçük kız. Annesinin kendisine yeni öğrettiği şarkıyı söylemeye çalışıyor, bir yandan da ağlıyor. Sözleri karıştırıyor, daha çok ağlıyor. Muğla’da ilk günü. Yabancı burda. Her yerde olduğu gibi. Yalnız hissediyor. Annesi ve babası yine bir kavgaya dalmış, küçük kız unutulmuş kalbinin acısını tek başına göğüslemeye çalışıyor. Sonra başka bir yalnız çocuk duyuyor onu. O da üzgün… Muğla’da son günü. Onun kalbi de yalnızlığı tanıyor. Kalmak istemiyor aslında ama gitmek de istemiyor. Sinirle fırlamış evden. Önüne çıkan her taşa tekme savurmuş, ağaçların arasında ilerlerken ceketine takılan dallar elini yaralamış. Daha çok öfkelenmiş. Sonra şarkı söyleyen küçük kızı duymuş, ağladığını fark edince yanına gitmiş, oturmuş. Küçük kız susmuş hemen, gözyaşlarını gizlemek için başını çevirmiş.

Yükseklikten bacağını sarkıtmış, rüzgar saçlarını dağıtırken karşıya bakıyordu Nare. Gözleri hala nemliydi. Yeniden Muğla'daydı. Hem çok yabancıydı bu topraklar ona, hem de çok tanıdık. Çünkü kim olduğunu bilmediği bir çocuk, yıllar önce onu yalnızlığından tanımıştı, tam burda. Küçük kalbine umut etmek için bir sebep vermişti. Şimdi o umut filizlenmiş, büyümüş, tüm Muğla’yı gölgede bırakacak bir aşka dönüşmüştü. Gözyaşlarını saklamadı, yüzünü ona çevirdi.

“Niye ağlıyorsun?”

“Ağlamıyorum ki,” diye cevap vermiş küçük kız içini çeke çeke. Gözünün yanıyla ona bakmış, elindeki yarayı görmüş. “Eline ne oldu?”

Omuz silkmiş çocuk. Küçük kız saçlarını topladığı yeşil fuları çözmüş ve çocuğun yarasını sarmış. Gülümsemiş ona.

Nare gülümsedi Gediz'e. Elleri ellerindeydi. Içinden geçen her bir kelimeyi duyduğunu biliyormuş gibi gülümsedi. Güneş, ıslak yanaklarında parladı. Karşıya baktılar.

Iki yalnız çocuk ayaklarının altındaki şehri izlemiş bir süre. Kalplerindeki yalnızlığı süslü cümlelere dökemeyecek kadar küçük olsalar da birbirlerine baktıklarında söyleyemedikleri her şeyi görebilmişler gözlerinde. Sonra çocuk O sabah bulduğu yeşil deniz başını çıkarmış cebinden ve saçları rüzgarda dağılan küçük kıza uzatmış.

“Senin olsun. Hem gözlerinle aynı renk.”

Küçük kız gülümseyerek kalp şeklindeki yosun renkli taşı almış ve fısıldamış.

“Bunu hep saklayacağım.”

“Yıllar önce tam burda avuçlarına yeşil bir kalp bıraktım. Sen de o kalbi hayatının sonuna kadar saklayacağına dair söz verdin. Sakladın da. Yıllar sonra bugün, aynı yerde avuçlarına yine bir ömür saklarsın diye bir şey bırakmak istiyorum.”

Yalnız bir çocuğun başka bir yalnız çocuğa yanındayım deme şekli bu. Yalnız değilsin, ya da yalnızsan eğer, dünyada senin gibi yalnız birinin daha olduğunu, birlikte yalnız olabileceğimizi bil demek istemiş çocuk.

“Sen geldin ve ben hayatımda ilk defa bu dünyaya sığabilirmişim gibi hissettim. Biz birbirini hiç tanımayan iki çocukken burda yalnızlığı paylaşmıştık. Şimdi birbirini çok iyi tanıyan iki yetişkin olarak bir hayatı paylaşalım mı? Tam burda, kovulduğumuz topraklarda birlikte, bir kez daha kızdıralım mı yeryüzünün tanrılarını? Evlenelim mi?”

“Sen de saklayacaksın değil mi?”

“Saklayacağım.”

“Evet… Evet, hadi kızdıralım yeryüzünün tanrılarını. Evlenelim…”

Gülümsemişler. Gitme vakti geldiğinde çocuk veda etmiş küçük kıza. Ona arkasını dönüp ağır ağır uzaklaşmış.

Gülümsediler. Nare onu kendine çekerek öptü.

Birbirlerine isimlerini bile sormadıkları halde o günü hiç unutmamışlar. O günden sonra çocuk, ne zaman kendini kötü hissetse hep küçük kızla tanıştığı yere sığınmış. Ne zaman yalnız hissetse yosun renkli deniz taşına bakmış, kalbi bir gün onu yeniden görebilme umuduyla yanıp tutuşurken. Küçük kızın kalbi de aynı umutla defalarca Muğla sahillerinde dolaşmış ama aradığı çocuk çok uzaklardaymış. Onu beklerken tanışmış deniz kabuklarıyla. Kendine yeni acılar edinmiş. O kadar acı çekmiş ki, güzel olan ne varsa unutmuş. Hafızası o günü, o kıvırcık saçlı çocuğu saklamış ondan. Onu yeniden gördüğünde bile hatırlamasına izin vermemiş. Hatırlaması için bir mucize olması gerekiyormuş, tıpkı o gün olduğu gibi… Ve beklediği mucize gerçekleşmiş sonunda.

“Bu yüzük hep sana aitti. Sadece biraz bekledi seni. Tıpkı benim beklediğim gibi. Şimdi ait olduğu yerde, senin parmağında.”

“O sensin… Buldun beni… Buldum seni…”

Sefirin Kızı: ZuhurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin