"Nereye Gidersen Git, Seninle Gelirim"

1.8K 69 44
                                    

"I will follow you into the dark..."

FLASHBACK
A Few Years Ago, New York

“Bitecek, az kaldı,” diye mırıldandı Nare kendi kendine titreyen ellerine hakim olmaya çalışırken. Bu kez kaçmayı başaracaktı. Başarmak zorundaydı. O pislikle aynı çatı altında yaşamaya dayanamıyordu. Yüzünü her gördüğünde midesi bulanıyordu. Karanlık, ruhsuz gözleri Nare'nin üzerinde dolaştıkça çıldıracak gibi oluyordu. Öfkesi, nefreti kontrol edilemez bir hal alıyordu o zaman. Tırnaklarını acımadan etine geçiriyordu. Bazen o kadar derine batırıyordu ki parmakları kendi kanına bulanıyordu. Ama Nare acıyı hissetmiyordu. Içindeki yangın bütün acılardan büyüktü. Ağlamak yetmiyordu. Bağırmak, küfretmek, lanet okumak yetmiyordu. Kendi canını yakmak bile yetmiyordu. Hiçbir şey bastıramıyordu o karanlığı. Ona her baktığında hissettiği bulantı ruhuna doluyordu adeta. Nefes alacak bir alan bırakmıyordu. Bu evde olmak istemiyordu. Bu evin her bir köşesine bulaşmıştı karanlık. Onun nefesinin değdiği her yer cehennemdi. Onun dokunduğu her şey sonsuza kadar kirliydi. Nare bazen nefesini tutardı onunla aynı havayı solumamak için. Ama hep kaybederdi. Eninde sonunda nefes alırdı. Nefes aldığı için kendine kızardı. Kendini cezalandırırdı. Hayatta olmak bir insanın başına gelebilecek en kötü şeydi. İşkencelerin en büyüğü nefes almaktı. Her şey kirliydi. En çok da Nare kirliydi. Bu yüzden günde sekiz dokuz defa duş alırdı. Ama ne kadar yıkanırsa yıkansın kirli hissederdi. Kirli olan sadece bedeni değildi. Ruhu da kirliydi ama ruhunu nasıl yıkayabilirdi ki?

Yemek masasında tam karşısında otururdu hep. Nare'yi izlemek isterdi. Cansız, çaresiz, perişan halini görmek tatmin ederdi onu. Nare bunu biliyordu. Yuzündeki iğrenç ifadeden anlayabiliyordu. Güçlü olduğunu sanıyordu. Kazandığını sanıyordu. Içindeki acizliği, korkaklığı böyle gizliyordu. Bir başkasını korkutarak, bir başkasını çaresiz bırakarak kendi zayıflığının üzerini örtüyordu. Nare sakin kalmak istiyordu. Tepki vermek ona istediğini altın tepside sunmaktı. Ama tepkisiz kalmak zordu. O konuşurken çatalı alıp kulaklarına saplamak istiyordu Nare. Bazen hayalini kuruyordu o anın. Akın'ın hiç beklemediği bir anda Nare masadaki çatalı alıyor ve o ne olduğunu anlayamadan olup bitiyordu her şey. Kulağından boynuna sızan kanı hissedebiliyordu zihninde. Sonrasında gelen sessizliği hayal edebiliyordu. Onun sesini bir daha duymak zorunda olmamak güzel bir his olmalıydı. Kurduğu her hayal kırmızıydı. Kafasının içinde sayısız kez öldürdü Akın’ı, babasını. Hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam iki canavarın gözlerinin içine baktı her gün. Daha fazla böyle devam edemezdi. Terapisti Doğa ona yardım etmeyi kabul etmişti. Bugün hazırladıkları planın üstünden son kez geçeceklerdi beraber. Saatine baktı. Bir an önce çıkmalıydı evden. Olabildiğince sessiz hareket etti. Spiral merdivenin son basamağına geldiğince soğuk soğuk terliyordu. Kendini kaybetmenin sırası değildi. Bu cehennemden kurtulmak için eline bir şans geçmişti ve ne pahasına olursa olsun bu şansı kullanmak zorundaydı. Pes etmeyecekti. Elinin tersiyle alnını sildi. Birkaç adım daha atsa büyük kahverengi kapıya ulaşacaktı ama babasının çalışma odasının önünde durdu. Kapı yarı aralıktı. Güven Çelebi ve Akın içerde alçak sesle tartışıyordu. Aslında umursamadan geçip gidecekti ama kendi adını duyunca içerde konuşulanlara kulak kabarttı.

“Ama Nare hiçbir şey bilmiyor değil mi? Ona söylemedin,” dedi Akın alaycı bir ses tonu ile. Gülmemek için kendini zor tutuyor gibiydi. Onun ağzından kendi adını duymak Nare'yi tetikliyordu. Tırnaklarını saç diplerine batırmamak için uğraştı.

“Hayır, tabii ki söylemedim.” Babasının ses tonu ise endişeliydi. Neredeyse korku dolu.
“Acaba öğrense ne olur Güven amca? Bence hiç hoş şeyler olmaz. Sen ne dersin?”

“Saçmalama. Delirdin mi sen? Ona söylemeyi planlıyor olamazsın.” Panik. Kesinlikle korku. Akın onu ne ile tehdit ediyordu? Ve neden tehdit ediyordu?

Sefirin Kızı: ZuhurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin