"Birini sevmek, birini çok sevmek dünyayı değiştirebilir mi?"
6-7 Eylül Istanbul Pogromu'nda hayatını kaybedenlerin anısına…
Not: Bölümde geçen Iveta et Loucine adlı opera tamamen kurgudur.
Birini sevmek, birini çok sevmek dünyayı değiştirebilir mi? Herkes karşınızda durup kalbinizi ayıplarken, seslere aldırmadan sevmek, çok sevmek dünyayı değiştirebilir mi? Ne kadar direnebilir bir kalp dünyaya? Aşkı öğretebilir mi ruhsuz, soğuk bedenlere? Müziğini duyurabilir mi onu susturmaya çalışanlara? Dünyayı değiştirebilir mi gerçekten? Değişmiyorsa peki? Birini çok sevdiğiniz için dünya sizden özür bekliyorsa, o dünyayı değiştirmenin bir yolu bulunamıyorsa eğer, dizlerinizin üzerine çöküp pes mi edersiniz yoksa savaşır mısınız kaybedeceğinizi bile bile? Sizi reddeden bir dünyaya savaş açmak… Kalbinizi yok saymanızı isteyen dünyadan intikam almak… Sahi mümkün müdür böyle bir şey? Mümkün olmalı. Birini çok sevmek değiştiremiyorsa dünyayı, yakıp kül etmeli belki de. Öfkesinde kavurmalı yüz çeviren toprağı. Aşkın ne demek olduğunu bilmeyen bir dünyaysa bu eğer, onu gerçek aşkın önünde diz çökmeye mecbur etmeli. Kalbinize teslim olduğunuz için sizden özür bekleyen dünya, özür dilemeli. Aşk yüzünden sürgüne mahkum ettiği herkesten özür dilemeli dünya. Birini sevmek, birini çok sevmek dünyayı dize getirebilir mi? O dünyayı dize getirmenin bir yolu bulunamıyorsa eğer, pes edip özür mü dilersiniz yoksa savaşır mısınız sonunun ne olacağını umursamadan? Ben savaşmayı seçtim. Ve sonunun ne olacağını zerre umursamıyorum.
Akın'ın evinde şahit olduklarımızdan saatler sonra karşımıza çıkan ilk mekânda kahve eşliğinde içinde bulunduğumuz duruma lanet ettik. Vincent denen o psikopat bizim her hamlemizi önceden tahmin ederek planlar yaparken, biz bir adım bile öne geçmeyi başaramıyorduk. Yürüdüğümüz yoldaki tümsekleri, kör noktaları bilen oydu. Işık onun elindeydi. Nereyi aydınlatmaya karar verirse orayı görebiliyorduk. Hikayeyi o kontrol ediyordu çünkü bilgi gerçekten güç demekti. Vincent güçlüydü. Hakkımızda çok şey biliyordu. Bizi izliyordu. Bizi kim bilir ne zamandır izliyordu. Ama bizim elimizde ona dair neredeyse hiçbir şey yoktu. O düşmanını tanıyordu, biz ise karanlıkta körebe oynuyorduk. Yine de onun kurduğu gerçekliğe teslim olmayı kabul edemiyordum. Bana anneni ne kadar iyi tanıyorsun diye soracak kadar küstah olan bir asama anlat da bileyim demeyecektim. Ben annemi tanıyordum. Onun bildiği ya da bildiğini sandığı hiçbir gerçek annemin hatıralarımdaki yerini değiştiremezdi. Benim annem kötü bir insan değildi. O video ve fotoğraflar neyi kanıtlıyordu ki? Görünüşe bakılırsa annem Vincent'ı tanıyordu. Bir zamanlar arkadaştılar belki. Neden, nasıl bilmiyordum ama tüm bunların mantıklı bir açıklaması olduğundan emindim. Beni sevdiklerime karşı kışkırtmaya çalışıyordu. Planının iss yaramasına izin vermeyecektim.
Kahvelerimizi somurtarak tokuşturmamızdaki tek neden Vincent'ın oyuna annemi dahil etmesi değildi. Akın'ın evine polis çağırmıştık. Bodrumdaki gizli oda ile ilgili bir şeyler yapmaları gerekiyordu. Rasyonel bir dünyada olması gereken buydu. Ama rasyonalite bu dünyadan elini eteğini çekeli çok uzun zaman olmuştu. Bize bodrumda hiçbir şey bulamadıklarını söylediler. Bakmak istediğimizde ise içeri alınmadık. Iki seçenek vardı. Ilk seçenek diğer seçeneğe göre daha az rahatsız ediciydi. Birilerinin polis gelmeden önce her şeyi ortadan kaldırmış olma ihtimali. Kötü mü? Evet. Ama ikinci seçenekten daha kötü değil. Eğer birileri polis gelmeden önce her şeyi ortadan kaldırmadıysa, polis bodrumdaki saç müzesini görmüştü ve bize yalan söylüyordu. Bu seçenek doğruysa kanıtlardan bizzat polis kurtulmuştu. Bu kadar güçlü olabilir miydi Vincent? Dünyanın her yerinde ona hizmet eden polislerin, siyasetçilerin, hukukçuların olması mümkün müydü? Peki ya iyi polisler, onlar neredeydi? Bu soruyu dile getirdiğimde Gediz hiç hoşuma gitmeyen bir cevap vermişti. Iyi polisler elbette vardı ama doğru olanı yapmaya çalışırken bazen tehditlerle bazen de ölümün ta kendisiyle karşı karşıya kalıyorlardı. Kimisi Pier gibi mesleğini, değer verdiği her şeyi kaybediyordu. Bu dünyada iyi bir insan olmak oyuna yenik başlamak demekti. Vincent kazanmak için ne kadar ileri gidebilirdi? Bu oyun geçmişimi feda etmemi istiyordu benden. Ne kadar ileri gidebilirdi? Gediz ile göz göze gelince içimi soğuk bir korku kapladı. Gaye haklıydı. Benim kaybedecek çok şeyim vardı.
“You are Sara's daughter, aren’t you? You are Nare,” dedi bir ses. Kıvırcık sarı saçların çevrelediği çıkık elmacık kemikleri ve bir çift mavi göz karşıladı beni. Gözlerinin çevresindeki çizgiler zor bir geçmişin gurur madalyaları gibiydi. Bu dünya ile bizden çok daha uzun süredir baş ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sefirin Kızı: Zuhur
FanfictionBu hikaye Sefirin Kızı dizisinin dördüncü bölüm sonrasında olacakları konu alacak. #NarGed için kelimelere ruh üflemek amacım. Hikayenin odak noktası Nare ve onun iyileşme süreci olacağı için dizide yer alan bazı yan karakterler bu versiyonda yer al...