"Yaralarımı Hep Sen Sarıyorsun"

3.6K 157 66
                                    

Burdaydı...Tam bir şeyler düzeliyor derken yeniden umutlarımı benden çalmaya gelmişti.

Hayatımın üzerinde bir gölge gibiydi. Attığım her adımın üzerinden geçip, soluduğum havayı zehirliyordu. Bana verdiği zararlar yetmezmiş gibi şimdi de başka bir kadının hayatına akıtmıştı zehrini. Bu karanlığın sonu yok muydu?

Onunla yeniden aynı çatı altında olmanın bende yarattığı yıkımı anlatacak kelime yoktu. Başa dönmek gibiydi. Umutsuzluk gibiydi. Sanki tam karşımda bir uçurum vardı ve ben tırmanıyordum. Düzlüğe ulaşmama çok az kalmıştı ama bir anda yetişmişti bana karanlığın elleri. Ayak bileklerime dolanan simsiyah parmakları uçurumun dibine geri çekmişti beni. Aşağıdan bakınca aydınlık çok uzaktı. Güzel olan her şey ulaşılmazdı. Kabuslarımdan birinin içine düşmek gibiydi onu görmek.

Buraya geldiğimden beri içimde o korkuyu taşıyordum çünkü. Ya peşimden gelirse? Kabuslarımda defalarca dikilmişti karşıma. O anın geleceğini, beni bulacağını biliyordum aslında. Er ya da geç izlerimi takip edecekti. Bastığım topraklardan bile özür dilemek zorunda kalacaktım onu peşimden sürüklediğim için. Benim suçum olmadığını biliyordum ama sorumlu hissediyordum. Ben olmasaydım o pislik bu kadar insanın hayatına dokunamazdı. Bana ulaşmak için, beni pes ettirmek için kül ettiği kaç hayal vardı? Elimde değildi, suçlu hissediyordum. Böyle hissetmemeyi öğrenecektim. Zaman alacaktı belki ama başaracaktım. 

Onun seçimlerinin bedelini benim ödemem adil değildi. Kararttığı hayatlardan o sorumluydu. Hepsinin hesabını verecekti. Korkuyla titreyen kızımı odama götürdüm. Melek ile aynı havayı solumasına tahammül edemiyordum. Bu hastalığı, kızımdan uzak tutmam gerekiyordu. Onu bu evden çıkarmalıydım ama önce kızımı sakinleştirmeliydim.

“Bana bak Melek. Bak bana, korkma. Güvendesin. Güvendeyiz.”

“Ama...ama...o...yine sana zarar verecek,” Sesinin titreyişi, korkusu kalbime bir bıçak gibi saplandı. Bu kadar küçük bir ruhun korku nedir bilmemesi gerekirdi. Çocuktu o. Annesinin hayatından endişe eden bir çocuk... Oysa onun tek derdi oyun olmalıydı. Bir kez daha nefret ettim o hastalıktan.

“O bana zarar veremez birtanem. O bana hiçbir şey yapamaz. Ondan korkma. O zavallı, güçsüz, korkak biri. Hem bizim gizli bir gücümüz var ona karşı.”

“Gizli gücümüz mü?” Meraklı gözlerini gozlerime dikti.

“Evet, gizli gücümüz. Biz seninle birbirimizi çok seviyoruz ya hani, işte bizim gücümüz bu.  Sevgi her şeyden güçlüdür. Bizi sevgi koruyacak, sevgi kurtaracak. O zavallı, sevmenin ne demek olduğunu bile bilmiyor. Asla da öğrenemeyecek. O yüzden ondan korkma,” dedim kendimden emin bir sesle minik yanaklarından süzülen gözyaşlarını silerken.

“Korkmuyorum,” diye fısıldadı.

“Aferin benim güzel kızıma.”

“Sana bir şey olmayacak değil mi?”

“Olmayacak.”

“Ama ya yine gitmen gerekirse...”

“Seni bırakıp hiçbir yere gitmem ben. Biz hep yan yana olacağız. Bizi kimse ayıramayacak.”

Boynuma sarıldı. Kokusunu içime çektim. Onu uyumaya ikna etmek zor oldu ama başka çarem yoktu. Kapının ardındaki karanlıkla yüzleşmem, onu kızımdan uzaklaştırmam gerekiyordu.

Melek uyumamak için direndi önce. Gediz'i beklemek istiyordu. O gelmeden uyumayacağını söyledi. Sonra Gediz geldiğinde onu uyandıracağıma söz verdim. Uyumayı kabul etti. Uyuyana kadar başında bekledim. Uyuduğundan emin olduğumda kabusumla yüzleşmeye hazırlandım.

Sefirin Kızı: ZuhurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin