"Aşıksan İnanırsın"

11.6K 226 162
                                    

Tek duyabildiğim yağmurun sesiydi. Tek görebildiğim ise o yağmurun altında ufalanan, parçalara ayrılan bir dostluktu. Birbirlerine savurdukları her yumruk darbesi kendi kalpleri üzerine iniyordu.

Neden? Bu öfkenin sebebi ben miydim? Yılların sadıçlarını karşı karşıya getiren ben miydim? Çalışmak istedim diye miydi bunlar? Gediz Sancar'ın karşısında durdu, beni işe aldı diye miydi bu kavga?

Yağmur daha çok şiddetlendi. Sanki onların öfkesinin bir yansımasıydı. Haykırdıkları kelimeler yağmura karışıp üzerlerine yağıyordu. Yüzleşmeye zorluyordu onları. Neyin yüzleşmesiydi bu?

Gediz'i ilk defa bu kadar öfkeli görüyordum. O her zaman çok kontrollüydü. Nerde ne söylemesi gerektiğini bilirdi. Çok kızgın bile olsa kendini dizginlerdi. Kelimelerini seçerdi o. Gediz kendini kaybetmezdi. Birbirimizi çok uzun zamandır tanımıyorduk belki ama çok şey paylaşmıştık. O, bana koşulsuz inanan ilk ve tek kişiydi.

Babam bana inanmamıştı. Beni her şeyden koruması gereken kişi elimi bırakmıştı. Belki de hiç tutmamıştı gerçi. Annem de yoktu. Koca dünyada yer çekimi yokmuşcasına ordan oraya savrulmuştum. Tutunmak istedim ben. Sancar'a tutunmak istedim. O da çekti ellerini. Herkes bana sırtını dönmüşken Gediz, olanları bilmeden önce bile bana inanmaya hazırdı. Ona anlatmak tahmin ettiğim gibi olmamıştı. Sancar'a kendimi açıklamak için çırpınmıştım hep. Yanlış anlaşılma korkusuyla, panikle kurmuştum cümlelerimi. Gediz'e anlatırken sakindim. Hiç korkmadım, panik yapmadım. Düşündüm, kelimelerimi teker teker seçtim. O da dinledi beni. Önümde diz çökerek, gözlerime bakarak dinledi. Benimle ağlayarak dinledi. Suçlamadı. Hiçbir imada bulunmadı. Dinledi, anladı, inandı.

Bu duyguyu anlatmak çok zor. Onca şeyden sonra, birine yeniden güvenebilmek imkansız gibi bir şeydi. Ama Gediz inandım demişti. Inandım... Yeniden güvenmek mümkün müydü? Sadıçlar bir anda durdu. Artık bağırmıyorlardı. Neler oluyordu? Sancar hışımla yanımdan geçip gitti. Bir anlık bakışı bile suçlar gibiydi. Sanki her şeyin sorumlusu bendim. Onun hayatında kötü giden her şeyin suçlusu bendim. Dünya yıkılsa, altında kalsam yine ben suçluydum onun için. Gediz onu takip etti. O da öfkeliydi ama bana baktığında gözlerinde öfke yoktu. Yenilmiş gibiydi. Çaresiz gibiydi. Ne yapacağını bilmiyor gibiydi. Sancar'a ya da kendine kızıyordu belki ama öfkesinin hedefi ben değildim. Dünyayı yıksam, altında kalsa, yine de suçlu ben olamazdım onun için.

Gediz'in peşinden holdinge yöneldim. Rüzgâr gibi girdi odasına. "Gediz ne oluyor?" diye sorduğumda yağmurdan ıslanan saçlarını kuruluyordu. Bağırmasını bekledim ama bağırmadı. "Sadıçlar devri kapandı. Bitti. Buraya kadarmış." Kendi kendine konuşur gibiydi. Ses tonu neredeyse fısıltıya dönüşmek üzereydi.

"Neden? Benim yüzümden mi? Bak sorun benim burda çalışmam ise bunu yapmaya mecbur değilsin. Ben başka yerde iş bulurum. Benim yüzümden-"

"Nare."

Adımı söylediğinde durdum. "Bana biraz izin verir misin, lütfen?" diye rica ettiğinde öfkesini bana yansıtmamak için kendiyle savaştığını görebiliyordum. Öfkesini, çaresizliğini, söyleyemediği söylemeye taakatinin olmadığı ne varsa, hepsini benden uzakta tutmaya çalışıyordu. Onu daha fazla zorlamak istemedim. Daha sonra konuşabilirdik. Başımla onayladım ve odadan ayrıldım.

Kafamı kaldırdığım an Sancar'ı koridorun diğer ucundaki odalardan birinden çıkarken gördüm. O da beni gördü. Yine aynı öfke... Bakışlarımı çevirdim. Burda bekleyecektim. Beklerken Sancar'ın öfkesini izlemek zorunda değildim.

*

O gün her şey çok hızlı ilerledi. Şirketleri ayırdılar. Dostlukları ile birlikte, ortaklıklarını da bitirmeye karar vermişlerdi.

Sefirin Kızı: ZuhurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin