“Sanki korkunç bir savaştan çıktım geldim kanıyorum. Sar beni sen kollarınla, merhemim sensin biliyorum.”
Bölüm Şarkısı: Kaan Boşnak – Içi Dolu Her Şeyim (son sahne)
Chopin 3 Waltzes, Op. 64: No. 2 in C Sharp Minor
Haziran, 2014
Nare’nin parmakları küvetin kenarlarına tutundu can havliyle.
“Ölmek mi istiyorsun sen?! Ha?! Madem o kadar istiyorsun öl o zaman! Öl!!!”
Akın gözü dönmüş bir şekilde omuzlarından yakaladığı Nare'yi suyun altında tuttu. Nare çırpındı. Çırpındıkça küvetten dışarı şu taşıyordu ama Akın durmuyordu. Nare canını kurtarmak için bile olsa dokunmadı kendisine nefes aldırmayan ellere. Daha sıkı tutundu küvetin kenarlarına. Islak parmakları kayıyordu, gücü tükeniyordu. Kızını düşündü. Daha çok küçüktü Melek. Şimdi burda ölürse kızını iki canavarın elini teslim etmiş olurdu. Yaşamalıydı. Sanki her gün ölmeye çalışan bir başkasıymış gibi tutunmalıydı hayata.
Akın aslında öldürmek istemiyordu Nare'yi. Nare onun bütün hastalıklı düşüncelerinin odağıydı. Rızası dışında tehditle, baskıyla, korkuyla üzerinde kurduğu tahakküm sona ererse gücünü kaybederdi. Ne kadar zayıf, zavallı bir adam olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalırdı ve muhtemelen buna dayanamazdı. Ama Nare'nin sırf ondan kurtulabilmek için kızının varlığını bile hiçe sayarak ölmek istemesi, bıkmadan usanmadan bulduğu her fırsatta intihara kalkışması Akın’ı deli ediyordu. Bu kadar mı çok nefret ediyordu? Çok sevdiği kızından ayrı kalmayı göze alacak kadar mı? Bir önceki gece kullandığı uyuşturucunun hala etkisindeydi. Uykusuzdu. Sinirliydi. Üstüne bir de kahvaltı masasında Nare’nin nefret dolu bakışlarıyla karşılaşmıştı. Ya sen öleceksin ya da ben demişti. Başka bir çıkış yolu yok. Sonra bir anda kendini Nare'yi su dolu küvete sürüklerken bulmuştu.
Nare çırpındı, çırpındı, çırpındı. Suyun altından tepesine çöken o iğrenç adamı görebiliyordu çok net olmasa da. Son gördüğü şeyin onun yüzü olmasını istemiyordu. Şimdi ölemezdi. Ölmemeliydi. Gözlerini kırpıştırdı. Nefes almaya çalıştıkça ağzından çıkan küçük baloncuklar suyun yüzeyine yükseliyordu. Baloncukların arasından annesini gördü. Omuzlarındaki eller bir anda annesinin ellerine dönüştü. Hıçkırıklarını bile duyabiliyordu boğuk boğuk. Zihni, son gördüğü yüz hayatta en çok sevdiği kişinin yüzü olsun diye mi çabalıyordu? Ama öyle değildi. Bu gördükleri ona daha çok eski unutulmuş bir an aniden geri dönmüş, kendini hatırlatmış gibi hissettiriyordu. Nasıl olabilirdi ki böyle bir şey? Annesi Nare'yi asla incitmezdi. Annesi Nare'yi öldürmeye çalışmış olamazdı. Bilinçaltı ona bir tür oyun oynuyor olmalıydı. Belki de vicdanıydı oyun oynayan. Çünkü Nare kızıyla birlikte ölmek istemişti ilk zamanlar. Kucağına küçük Melek'i alıp buz gibi suyun içine girmişti. Hazırdı her şeyi bitirmeye. Sonra annesinin sesini duymuştu kafasının içinde. Onun sesiyle kendine gelmiş, vazgeçmişti. Annesi Nare'ye hayat vermişti. Melek'e ikinci bir şans vermişti. Şimdi bu gördüğü şey, bu sanrı… doğru olamazdı.
Baskı bir anda kesildi. Nare yeniden nefes alabildi. Islak saçları tenine yapışmıştı. Titreyerek derin derin nefes alırken öksürdü deli gibi. Akın ne yaptığını yeni fark etmiş gibi bakıyordu ona. “Özür dilerim, özür dilerim,” diye mırıldandı. Nare kendisine uzanan ellerden kaçabilmek için sırtını soğuk taşlara yasladı. Gözleri, genzi yanıyordu. Ciğerleri acıyordu. Akın'ın ona baktığını fark edince dizlerini kendine çekerek vücudunu gizlemeye çalıştı. Şimdi de kusmak istiyordu.
Gözünün önünde bir anı uçuşuverdi tam o anda. Merdivenin kenarında oturuyordu. Küçük bir çocuktu. Annesi ona sarılıp ağlıyordu. Ağlarken bir yandan da özür diliyordu. Küçük Nare ise özrün sebebini bilmiyordu. Kısacık bir an olmasına rağmen Nare için yeterliydi. Böyle bir şeyle baş edecek kadar güçlü değildi. Hazır değildi.
Diğer Nare o zaman geldi.
*
Zihin kontrol programı tarafından oluşturulmamış bir kişilikti gelen. Kimseden emir almıyordu. Tek derdi Nare'yi korumaktı. Onun yerine güçlü olmaktı. Onun yapamadıklarını, yapmaya cesaret edemediklerini yapmaktı. Nare’nın yaşadığı travmaları biliyordu ama bu travmalar onu etkilemiyordu. Bu da onu bir anlamda özgür kılıyordu. Başka birinin başına gelmiş gibiydi her şey. O gün kontrolü eline alan Nare sadece bir tanıktı. Ve izlemekten yorulmuştu. Harekete geçmenin vakti gelmişti. Ses çıkarmanın vakti gelmişti.
Nare geri döndüğünde bir süredir ortalarda olmadığını fark etmedi bile. Akın onu öldürmeye kalktığında geçmişin kulağına ne fısıldadığını hatırlamıyordu. Zihni onu koruyordu. Güvendeydi. Diğer Nare’nin yaptığı hiçbir şeyden haberdar değildi. O kendi içinde saklanırken, kendine sığınırken başka bir parçası devam ettiriyordu mücadelesini. Biraz toparlanınca bedenini ona geri vermişti güçlü yanı. Bir daha dönmesini gerektirecek bir olay yaşanmasını beklemiyordu. O anıdan daha kötü ne olabilirdi ki sonuçta? Daha sarsıcı ne yaşayabilirdi Nare?
*
“Gördüm diyorum!” diye tekrar etti Nare inatla. Ama Güven Çelebi onu ciddiye almıyordu. Derdini, anlatmaya çalıştığı şeyi deli saçması olarak görüyordu. Ağzından çıkan tek bir kelimeye dahi inanmıyordu. “Ilaçlarını kullanmıyor musun sen?” dedi üsten üsten bakarak. Nare çaresizce diretti. “Ne ilacı, gördüm diyorum! Gerçekti!”
“Akıl hastanesine geri dönmek mi istiyorsun?”
Onu durduracak sihirli sözcükler de söylenmişti işte. En ufak bir hatasında, onaylanmayan davranışında önüne getirilen tehditti bu. Hiç eskimiyordu, yarattığı korku hiç etkisini yitirmiyordu. Nare gözleri büyüyerek hızla başını iki yana salladı. “Hayır, hayır tabii ki istemiyorum.”
“O zaman bu konuyu bir daha açma. Bu saçmalıkları bir daha duymayacağım senden. Anlaşıldı mı? Şimdi çık odana. Ilaçlarını al ve uyu."
Bu kadar. Konuşma sona ermişti. Üstüne ne dese boştu. Sessizce odasına çıktı. Yatağında ağlamayı planlıyordu ama öteki Nare buna izin vermedi. Bu ikinci kez ortaya çıkışıydı. Nare yatağında ağladığını sanarken bedeni Nare'nin hiç tarzı olmayan oldukça çarpıcı bir elbisenin kumaşına sarılmıştı çoktan. Saçları düzdü şimdi. Solgun yüzünde esaretinin izlerini saklama görevi gören makyajı ile bambaşka biri gibiydi.
Kimseye görünmeden evden çıkmayı başardı. Nare'nin Güven Çelebi’ye anlatmaya çalıştığı gerçeğin peşine düşecekti. Nare yapamazdı, onun yerine birinin yapması gerekiyordu. Bir de tabii, kafasını dağıtmaya ihtiyacı vardı. O evde, o çatı altında bir gece geçirmek istemiyordu. Nare gibi değildi, etrafı tahammül edemediği insanlarla çevriliyse kalmazdı orda. Giderdi. Geri dönmek zorunda kalacak olsa bile giderdi.
Kimsenin inanmadığı gerçekle ilk defa karşılaştığı yere LSD bar'a gitti taksiyle. Gizlice aşırdığı parayı kullandı taksi için. Ama içeri giremedi. Girmek için bir tür şifre ya da ona benzer bir şey istiyorlardı. Herkes giremiyordu. Küfür ederek uzaklaştı birkaç adım. Nare daha önce gelmişti kapıya. Cesaret edememişti. Yeni Nare cesurdu cesur olmasına ama çabuk sinirlenen bir kadındı. Şu an odasında ağlarken uyuyakaldığını zanneden Nare gibi sabırlı, sakin birisi değildi. O yüzden çok uğraşmadı. Olay çıkarırsa büyükelçinin kulağına gidebilirdi. Sakinleşmesi gerekiyordu önce. Yarım saat kadar mekânın yakınlarında yürüdü amaçsızca. Kendine bir paket sigara bir de çakmak aldı. Nare'nin sigara kullanmadığını, kokusundan bile rahatsız olduğunu biliyordu ama umursamadı. Berbat hissediyordu. Kullandığı bedenin asıl sahibinin yüzleşemediği travmaların ağırlığında o eziliyordu. Düşündükçe daha da kötüleşiyordu sanki her şey.
Bir araba korna eşliğinde ani fren yaptığında buna sebep olanın kendisi olduğunu anlayamadı. Dalmıştı. Yolun ortasında yürüyordu. Fark etmemişti. Kendisi için çalınan kornayı duymamıştı. Bir yabancının elleri sardı belini. Onu yoldan çekti. “Are you okay?” diye sordu endişeyle yabancı. Nare kafasını kaldırıp sesin sahibi ile göz göze geldi. Yabancı Gediz'di ama o bunu bilmiyordu. Bilmese bile dokunuşunda, bakışlarında öyle tanıdık bir şeyler vardı ki Nare afalladı. Dili tutuldu, cevap veremedi. Eli ayağına dolaşmıştı. Kalp atışı hızlandı. O heyecanla çantasının sapıyla aynı anda tutmaya çalıştığı sigarasını yere, bir çamur birikintisinin içine düşürdü. “Hay sikeyim!” diye söylendi Nare. Diğer Nare küfür etmeyi bırak çok zor kabalaşırdı birine.
Yabancının kollarından sıyrılıp çamurun üzerine sıçrayıp sıçramadığını kontrol etmek için elbisesini inceledi, sağına soluna arkasına bakındı. Gediz’in tek kaşı havalandı. Küfrü duymuştu.
“Türkiyeli misin?”
Çamurun üzerine bulaşmadığından emin olunca eğilip sigara paketini yerden almak istedi Nare ama eğilmişken umrunda olmadığına karar verip doğruldu. Elini o çamura sürmeyecekti. Sinirle dudaklarını ısırdı ve dişlerini sıkarak gülümsedi Gediz'e. “Bilmem, Türkiyeli miyim? Ya off, al işte ayakkabıma sıçramış!” Küçük bir leke fark etti sağ ayakkabısının ucunda. Bir anda boşaldı gözyaşları. Neden ağladığını bile bilmiyordu. Içinden kendine daha çok küfrediyordu. Onu ezilmekten kurtaran yakışıklı adam muhtemelen deli olduğunu düşünüyordu şimdi. Haksız da sayılmazdı gerçi. Onu orda öylece bırakıp gitmesini bekledi ama Gediz onun gözyaşlarından ürkmüş gibi görünmüyordu. Yardım etmeye çalıştı. Ona su verdi, peçete verdi. Sakinleşene dek yanında kaldı.
“Senin için yapabileceğim bir şey var mı?” diye sordu sonra sanki yeterince şey yapmamış gibi.
“Beni şu bara sokabilir misin?” dedi Nare alaycı bir tavırla LSD barı göstererek. Gediz onun işaret ettiği yere baktı. “Aslında evet, yapabilirim.”
“Nasıl ya? Gerçekten mi?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sefirin Kızı: Zuhur
FanfictionBu hikaye Sefirin Kızı dizisinin dördüncü bölüm sonrasında olacakları konu alacak. #NarGed için kelimelere ruh üflemek amacım. Hikayenin odak noktası Nare ve onun iyileşme süreci olacağı için dizide yer alan bazı yan karakterler bu versiyonda yer al...