Bonus Chapter: "Sineklerin Dansı"

382 18 2
                                    

Rüyamda ölmek üzere olan bir fil gördüm.

Bedeninden yayılan kanı hareketsizce izliyordu. Başında dönüp duran, ölümü kutlar gibi etrafında dans eden sinekler umrunda bile değildi. Ellerimle kovalamaya çalıştım hepsini teker teker. Yanı başına çöktüm sonra. Dikkatlice açık yara aradı gözlerim ama kanın kaynağını bir türlü bulamadı. Kovduğum sinekler geri döndü. Bu defa sayıları artmış gibiydi. Toprağa bastırdığım dizlerim ise kan içindeydi. Üzerime bulaşan kanı fark ettiğimde kendimi geriye attım. O zaman gördüm fotoğrafları. Yer onlarla kaplıydı. Dondurulmuş anılar. Geçmiş.

Bir tanesini elime aldım. Köşelerinden damlayan kan avuç içime aktı. Sıcaktı. Bu anılar bana ait, bu fotoğraflardaki insanları tanıyorum diye düşündüm. Hatta çoğunu ben çektim. Isimleri saymak istiyordum, kafamda yeniden yaratmak, canlandırmak istiyordum o günü. Ama bir sorun vardı. Herkesin yüzü bulanıktı. Seçemiyordum. Diğer fotoğraflara baktım. Hepsi aynıydı. Yüzü olmayan insanlar. Kimliksiz silüetler.

Panikledim. Ayağa fırladım bir anda. Kalbim ağzımda atıyordu. Yaralı filden akan kanın rengi daha koyu görünüyordu şimdi. Başım dönmeye başladı. Kusmak istedim. Çevremde ağaçlardan başka hiçbir şey yoktu. Yine de bakındım. Ve onu gördüm. Gediz burdaydı. Yaralı filden birkaç adım uzakta, karşımda duruyordu. Bana bakıyordu. Bakışlarında bir tuhaflık vardı. Beni tanımıyor gibi. Daha da tuhaf olan, ben de ona aynı şekilde bakıyordum. Bir yabancıya bakar gibi. Onu tanımıyorum. O da beni tanımıyor.
Sonra her şey ters düz oldu bir anda. Ağaçlar gökyüzündeydi. Yerdeki fotoğraflar yukardan üzerimize yağıyordu ağır çekimde. Yükseliyorduk. Havalandığımı hissediyordum. Aşağı bakmaya korktuğum için bakmadım. Boşlukta süzülüyordum. Yaralı fil de tıpkı bizim gibi yükseliyordu. Ama kanı yukarı doğru akıyordu. Yavaş. Çok yavaş.

Sonra düştüm. Hızla. Aniden.

Kollarımın arasında bir kitap, pencerenin önünde uyuyakalmışım meğer. Gözlerimi açtığımda sevgilim baş ucumdaydı. Neyse ki rüyamdaki gibi bakmıyordu bana. Gözleri yabancı değildi. Uyandığımı görünce gülümsedi. Bir eli saçlarımı okşadı usul usul. Dokunuşu beni başka bir âlemde sonsuzluğa düşerken yakaladı sanki. Rüyanın etkisiyle hızlanan kalp atışım normale döndü gözlerimi kırpmadan ona bakarken.

“Uyumuşum,” diye mırıldandım gerinerek. Parmaklarım onu kendime çekebilmek için uzandığında kitabım göğsümden aşağı kayarak yere düştü. “Oo, on bir buçuk…” Kolundaki saate ilişti gözüm.

“Uyumuşsun…” diye karşılık verdi fısıltıya yakın yumuşak bir ses tonuyla. Uyku ile uyanıklık arasında bir hayal gibiydi sesi, bakışları, kokusu, tenimde gezen elleri. Rüzgarın uğultusu çalındı kulağıma. Huzurlu bir nefes çektim ciğerlerime.

“Ama artık uyumaya yukarda devam edersin. Seni götürmeye geldim.”

“Çünkü… bensiz… uyuyamıyorsun,” dedim beni kucağına aldığında kocaman bir gülümseme ile. Nefesi boynumu gıdıkladı. Hala uykuluydum. Kelimeler arasında esnerken elimi ağzıma götürmeye çalıştım. Saçlarından yayılan şampuan kokusunu soludum. “Çünkü sensiz uyuyamıyorum,” diye tekrar etti dudakları boynuma minik bir öpücük bırakmadan önce.

“Banyo… mu…yaptın?” Kendime kendime mırıldandım. Ne dediğimi bile bilmiyordum. Gözlerim kapanmaya başlamıştı. Merdivenlerden çıktığımızı hissettim. Başımı omzuna koydum.

“Mhm mhm.”

İçimi çekip gözlerimi tamamen kapattım. Uyanık kalmak için mücadele edemeyecek kadar yorgundum. Bu kez kendi yatağımda yanımda Gediz'le uykuya daldım. Göz kapaklarımın arkasında etrafında sineklerin dans ettiği yaralı filin görüntüsü belirdi hayal meyal. Sonra silindi ve yerini dipsiz bir karanlığa, deliksiz bir uykuya bıraktı. O rüyayı bir daha düşünmedim.

Sefirin Kızı: ZuhurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin