Birinci Bölüm: Dead Flowers

145 8 0
                                    

Season 6: threnody for a lost petal

NARE

Ölü çiçekler. Yol üzerinde ezilmiş, üstünden geçilmiş ölü çiçekler. Gözlerimi açıp pencereden dışarıyı gördüğümde ilk fark ettiğim şeydi. Bembeyaz ve ölü. Ne yaparsan yap tedavi edemeyeceğin, hayata döndüremeyeceğin vakalar var işte. Kırılan vazoyu tamir etmek kolay. Hadi şu yere yapışmış, yaprakları paramparça edilmiş çiçeğe de can ver. Hadi onu da tamir et kolaysa. Yapamazsın. Bu hayatta hiçbir şeyin telafisi yok. Varmış gibi davranmayı seviyor insanlar. Daha iyi hissedebilmek için. Ama yok. Bakışlarımı ölü çiçeklerden çekip yanımda, şoför koltuğunda oturan adama çevirdim. Dışarısı aydınlıktı. Sabah olmuştu çoktan. Ne oldu bana?

"Neredeyim ben... kimsin sen?"

Bir elim arabanın kapısına gitti içgüdüsel olarak. Sırtımı da cama doğru dönmüştüm. Amaç aynı aracın içinde bulunduğum bu yabancıdan mümkün olduğunca uzak durmaktı. Yeni yeni kendime geliyorum. Nerde olduğumu idrak etmeye çalışırken o yabancı bana kendini açıklamaya girişti. Tavrı özür diler gibi, onu yanlış anlamamdan korkar gibi telaşlı. Özenli ve dikkatli. Elimi kapıdan çektim yavaşça. Bedenim tehlike alarmı falan çalmıyordu. Kendimi tekinsiz biriyle baş başa kalmış gibi de hissetmiyorum. Bu adamın varlığı huzursuz etmemişti garip bir şekilde. Dün gece yağmurda birdenbire arabasının önüne atladığımı sonra da bayıldığımı söyledi. Bunu söylediğinde o an canlandı gözümde. Hayal meyal hatırladım göz göze geldiğimizi ve sonrasında kollarında kendimden geçişimi. Kokusunu hatırladım. Araba onun gibi kokuyor. O, durumu açıklamayı sürdürürken kendimi duyduklarımı dinlemek yerine kelimeleri telaffuz edeni incelerken buldum. Ben genelde insanlara öyle çok dikkatli bakmazdım. Özellikle erkeklere. Ama gözlerim ısrarla bu adamı en ince ayrıntısına kadar süzmenin derdinde. Saçma sapan detaylardı dikkatimi çeken. Dudakları. Arabaya vuran güneşin altında sapsarı görünen kirpikleri. Gözleri. Kahverenginin hayatımda gördüğüm en güzel tonuna sahipti gözleri. Elleri. Boş olan yüzük parmağı (???). Konuşurken bile kendini gösteren gamzeleri. Saçları. Ses tonu. Söylediklerini dinlemekten çok sesine odaklanmıştı beynim. Hala kafam yerine gelmemişti herhalde. Yanında çanta falan da yoktu, haber vermek aramak istediğin biri varsa dediğinde eşyalarımı kiralık arabada bıraktığımı hatırladım. Kiralık araba ile birlikte dün baştan aşağı hücum etti zihnime. O çerçeve. Yaşadığım gerginlikle tırnaklarımı ellerime geçirişim. Kutu. Mide bulantısı. Vildan'ın bakışları. Akın'ın oğlu. Babam. Nefesim daralır gibi oldu düşününce. Neredeyiz biz diye sordum tekrar. Muğla dedi. Muğla. Hayır, hayır, hayır. Muğla olamaz. Muğla değil. Lütfen Muğla olmaz. Her şey bu kadar üst üste gelmemeli. Kendimi arabadan attım. Yol kenarındayız. Etrafta ağaçlar var. Yüzüme temiz hava çarpınca daha iyi hissederim diye düşündüm ama Muğla'da olduğum gerçeği iyi hissetmeme izin vermedi. Kendimi bunun gerçek olmadığına ikna etmeye çalışırken o da indi arabadan. Ellerimi saçlarıma geçirip bir ileri bir geri yürüdüm. Sakin ol sakin ol. Buraya sıkışıp kalmadın ya. Gidebilirsin. Sakin ol.

Bir eli tereddüt ederek bana uzandı ama dokunmadı. Iyi misin diye soran sesindeki endişe o kadar gerçekti ki. Benim için sürreal bir durum bu. Çünkü insanlar bencil. Özellikle erkekler. Senden bir çıkarları yoksa yaklaşmazlar yanına. Asla gerçekte nasıl olduğunla ilgilenmezler. Yalan, numara, oyundu her şey. Insanlar hep yalan söyler. Özellikle erkekler. Uzattığı eli bana dokunmadığı halde dokunmuş gibi omzumu geriye ittim. Bir elim refleks gibi havalandı. O da aynı şekilde kaldırdı elini ama onun sebebi amacının bana zarar vermek olmadığını göstermeye çalışmaktı. Benim geri dönmem lazım, dedim. Nereye diye sordu. İstanbul cevabını verdim.

"Ben götürürdüm ama akşama yetişmem gereken bir yer var."

"Gerek yok ben hallederim."

Nasıl halledeceksin diye sordu kafa sesim. O da bunu duymuş gibi aynı soruyu sordu. Kiralık arabayı bıraktığım yerden aldırabileceğini söyledi. Çok acil yetişmen gereken bir yer yoksa birlikte bekleriz eşyaların gelene kadar, dedi. Sonra birini aramak istersem diye telefonunu vermeyi teklif etti. Aramak istediğim biri olmadığını söyledim. Ikinci teklifi hastaneye gitmekti. Iyi olup olmadığımı anlamaya çalışıyordu. O teklifi de reddettim. Şimdi otostop çekip hiç tanımadığım biriyle saatlerce yolculuk yapma fikri hiç cazip gelmiyordu. Arabayı belki çekmiş olabilirlerdi. Eşyalarımın gelmesini beklesem sonrasında başımın çaresine bakabilirdim. Ama bu adam kim ki bir telefonla arabayı aldırabiliyor? Genç birisiydi. Otuzlarında belki. Ya çok yetenekli ve yeteneklerini paraya dönüştürebilmiş zekada biriydi ya da aileden zengindi. Öz güvenliydi. Iyi giyinimliydi. Lüks bir araç kullanıyordu. İlk izlenimlerim üzerinden çözmeye çalıştım onu. Sonra elini uzattı bana.

Sefirin Kızı: ZuhurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin