The Golden Age of Grotesque II

78 6 0
                                    


England

Nare İngiltere'de bir eğlence mekanında. Kafasına diktiği bardağı çat diye bankoya bırakır. Mekanın birbirine karıştırdığı yeşil, mavi, kırmızı, mor ışıklar Nare'nin yüzüne yansır. Nare biraz sarhoş görünür. Gediz'i düşünmemeye çalışıyor. Yine hatırlamış gibi gözlerini kapatır. Bir elini alnına götürür. Düşünme düşünme diye mırıldanır kendi kendine. Gözlerini açar, derin bir nefes verir sonra. Yanına biri oturur ama kim olduğunu henüz görmeyiz. Fonda Marilyn Manson - tainted love çalmakta.

"Mercury," der yanında oturan adam Nare'nin bileğindeki dövmesini görünce. Nare ona dönüp bakar. Bir şey söylemez. Adam parmağı ile dövmeyi işaret ederek konuşmaya devam eder. "Tria Prima, üç elementten biri. Body, spirit, soul. Salt, Mercury, sulfur."

Nare boş boş bakmaya devam eder ama çok dikkat etmez. Koyu renk saçlar, koyu renk gözler, 30'larının sonlarında bir adam olarak görür onu yalnızca.

"Simya değil mi? Neydi, Mercury ve Sülfür birleşip tuzu mu oluşturuyordu? Mercury female, sülfür male. Solve Et Coagula felsefesiyle ilgiliydi diye hatırlıyorum."

Nare boş bakışlarını önüne çevirip iç geçirir. "Öyle bir şey evet."

"Ilginç bir dövme seçimi."

Nare biraz bıkkın bir tavırla, kelimeleri hafif yuvarlayarak konuşur.

"Barda karşıma çıkan random bir adamın simya hakkında bilgisinin olmasından daha ilginç değil bence."

Kelimeleri bekleyerek düşünerek kurar kafası bulanık diye.

"Uzmanlık alanım teoloji. Simya da bilirim biraz."

"Ooo teoloji…" Dalga geçer gibi güler adama dönerek. Bir elini çenesinin altına yerleştirir. "Eee sence bir tanrı var mı ne diyorsun?"

Adam gülümser. "Sen olmadığını düşünüyorsun galiba."

Nare gözlerini devirir, omuz silker. "Çok sıkı bir vaaz dinleyecekmişim gibi hissediyorum. Doğruyu söyle, peder falan mısın?"

"Daha çok spiritual counselor diyebiliriz. Michael. Michael Cadman."

Elini uzatır Nare'ye. Nare tokalaşır.

"Nare. Nare Işıklı." Nare Işıklı dediğini fark ettikten sonra sessizce ekler. "Leroy."
Gözünün önünde Gediz'le öpüştüğü bir an canlanır. Çok hızlı bir an. Nare gözlerini ovuşturur baş parmağı ve işaret parmağı yardımıyla anıyı kovmaya çalışır gibi. Kısa bir kulak çınlaması müziği boğuklaştırır.

"Tabii ya. Sen şu ünlü yönetmensin. Filmini izledim. Çok konuşulmuştu."

Nare başını evet anlamında sallamakla yetinir sadece.

"Filmi beğenip beğenmediğimi sormayacak mısın?"

"Umrumda değil, birileri beğensin diye yapmadım o filmi."

"Ne için yaptın o zaman?"

"Yapmak istedim. Sanat seyirci için üretilmez. Üretilen sanat belli bir seyirci oluşturur kendisine. Amaç kitleleri memnun etmek değil. Kitlelerin memnun olması, o işin kitleleri memnun etmek için yapıldığı anlamına gelmez anlatabiliyor muyum?"

"Kendini memnun etmek mi amaç?"

"Hayır. Memnuniyetin olduğu yerden sanat çıkmaz zaten. Rahatsızlık doğurur sanatı. Rahatsız olman lazım. Mem…nuniyet… yok. Nope."

"Yani seni rahatsız eden bir şey ya da bir şeyler vardı ve seni film çekmeye bu rahatsızlık duygusu itti?"

Nare tekrar omuz silker ve barmenin doldurduğu yeni içkisini dudaklarına götürür. Michael devam eder.

Sefirin Kızı: ZuhurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin