"Duyuyor Musun Kendi Sesini?"

2.4K 121 163
                                    

“There isn’t anyone to help you. Only me. And I’m the Beast… Fancy thinking the Beast was something you could hunt and kill! You knew, didn’t you? I’m part of you? Close, close, close! I’m the reason why it's no go? Why things are the way they are?”

“I can’t explain myself, I'm afraid sir. Because I'm not myself, you see?”

Yüksek sesle tekrar ettim, parmaklarım satırları takip ederken. Kelimeler sessiz odada asılı kaldı. Başka birinin sesiydi sanki ama yalnızdım. Gerçekten yalnız mıydım? Şöminenin parlak ateşine diktim gözlerimi.  Kitabı göğsüme bastırıp, dizlerimi kendime çektim. Oturduğum yerde küçüldükçe küçüldüm. Ateşi izlerken göz kapaklarım gittikçe ağırlaşmaya başladı. Gözümün önünde biraz önce okuduğum dünya hayal meyal canlanırken iyice sokuldum gece gibi karanlık koltuğa. Camda bir tıkırtı duydum. Uyuma isteğimi bir anda çekip aldı gözlerimden.

Tak tak tak…

Kalkıp sesin kaynağına gitmek istemedim. Merak ediyordum ama yerimden kıpırdamaya korktum. Nefesimi tutup etrafı dinledim. Dikkatli dinleyince başka bir ses daha duydum. Sanki biri şarkı söylüyordu. Ses çok uzaktı ama aynı zamanda kafamın içinden geliyor gibi hissettiriyordu. Bu kez karşı koyamadım. Kitabı bir kenara bırakıp, sesi dinledim. Dışardan geliyordu. Ormandan… Saat oldukça geçti ama o an umursamadım. Duyduğum melodide kendimden bir şeyler bulmuştum. O sesi takip etmeye karar verdim. Dışarı çıktım. Kimse yoktu ama melodi devam ediyordu. Sanki ormanın sesiydi. Büyülenmiş gibi yürüdüm gökyüzüne uzanan kalın gövdeli ağaçlara. Gittikçe uzaklaştım evden. Ne kadar yürüdüm bilmiyorum. Ayaklarım çıplaktı ve bastığım toprağı bir sonraki adımıma taşıyordu. Sesin kaynağı aradım durdum ama her yerden geliyordu sanki. Tam pes etmişken gördüm onu. Önce mumlarla kaplı sunağı sonra önünde oturan kadını fark ettim. Buraya daha önce gelmiş gibi hissediyordum. Ona yaklaştım. Birkaç kelebek uçuştu etrafımda. Dönüp bana bakmadı önce. Yanına oturdum. Çıplak dizlerim yumuşak toprağa gömüldü. Içimde ferah bir his oluştu. Burda olmak nefes almak gibiydi.

“Duyuyor musun?” diye sordu birden. Bana baktı. Kendimle göz göze geldim. Garipsemedim. Eski bir dostu görmüş gibi gülümsedim. Onu tanıyordum. Müzik hala kulağımdaydı. Nedense seslerin tuhaf bir şekilde sunaktan, mumlardan geldiğini düşündüm.

“Duyuyorum,” diye cevap verdiğimde o da gülümsedi. Yüzünde bir aydınlık vardı. Başka bir dünyaya aitmiş gibi duruyordu.

Onunla daha önce karşılaştığımı hatırladım gözlerine bakarken. Sessiz çığlığını, gözyaşlarını… “Sen…konuşabiliyorsun.”

“Ben her zaman konuşuyordum. Sadece sen duymuyordun.”

“Artık duyuyorum.”

“Artık duyuyorsun.”

Kelebekler önce bizim sonra mumların etrafında dönmeye başladı. Müziğin sesi daha güçlüydü şimdi. Melodiyi tanıyor gibi hissediyordum ama bir türlü bir isim koyamıyordum.

“Dinle…” diye fısıldadı. Onun sesi de tıpkı bu melodi gibiydi. Çok huzurluydu, güven vericiydi, aynı zamanda içimde ağlama isteği oluşturuyordu. Bu duygunun temelinde özlem vardı sanki. Dediğini yaptım. Dinledim. Orman nefes alıp veriyordu, yaşıyordu. Duyduğum sesler ruhumu sarıyordu. Dinledikçe daha güçlü ve korkusuz hissettim. Birdenbire ellerime uzandı ama hareketleri o kadar zarifti ki irkilmedim. Bir elimi toprağa götürdü. Avcumun içindeydi doğa. Parmaklarımın arasındaydı. Elimin üzerine nazikçe bastırdı. “Hissediyor musun?”

Başımla onayladım.  Diğer elimi tuttu ve mumlara yaklaştırdı. Tereddüt ettiğimi fark edince melodik sesi bana yol gösterdi. “Korkma.”

Sefirin Kızı: ZuhurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin