Dördüncü Bölüm: Sadece Bir Imza

100 11 10
                                    


Nare ve Gediz'in evlilik haberi Işıklı konağına bomba gibi düşmüştü. Neşeyle yemek yiyen sohbet eden insanlar bu beklenmedik haber karşısında bir anda sessizleşti. Şaşkın bakışları tepkisizlik takip etti. Nare kimseyle göz teması kurmamaya gayret etse de Müge'ye birkaç kez yakalandı. Gergindi, orda insanların karşısında dikilecek gücü ve cesareti bulabilmiş olmasına rağmen dirayeti camdan yapılmış gibiydi, her an kırılabilirdi. Nare yerde tuttu gözlerini. Belki de verdiği kararı yeniden gözden geçirme anıydı bu. Çok düşünmeden verilmiş bir karardı Gediz'le evlenmek. Uzun süre suyun altında nefesini tutuyorken bir anda yüzeye çıkmak, güneşle buluşmak, kendinden esirgediği yaşamı ciğerlerine çekmek gibiydi bu kararı vermek. Ani bir karardı. Nefesini tutmaktan vazgeçmişti artık. Sürekli üzerine yürüyen gölgelere dur diyebilmek istemişti. Kurtulmak istemişti geçmişinden, soyadından. O taziye metnindeki isim olmak istememişti. Güven Çelebi'nin kızı olmak istememişti. Acı kaybımız için çok üzgünüz cümlesinin içinde yer almak istememişti. Kağıt üzerinde isminin yanında o kirli soyadını görmemek güzeldi. Şimdi isminin yanında Işıklı yazıyordu. Babasının soyadını reddetmek ona bir isyandı. Çıkaramadığı sesiydi, bir türlü ifade edemediği sözcükleriydi. Aklı başında kimse böyle bir karar vermezdi belki de ama etrafında aklı başında davranan kim vardı ki zaten. Hangi aklı başında baba tecavüze uğramış olan kızından yaşadığı kabusu inkar etmesini isterdi? Delilik değil miydi insanların tepkileri, görmezden gelişleri, duymak istemedikleri hikayeleri hadleri olmadığı halde yeniden yazma cüretleri? Delilik değil miydi koca bir şehrin sevdiğini yarı yolda bırakan adama methiyeler düzmesi, onu kahraman ilan etmesi? Delilik değil miydi gerçeği anlatan bir kadına inatla yalancı damgası vurmak? Hem de öyle bir vurmak ki şiddetiyle kurgunun gerçekle yer değiştirmesine sebep olmak… Bu kadar deliliğin içinde Gediz'le evlenmeye karar vermek o kadar delice gelmiyordu kulağa. Hem evlilik de sadece bir imza değil miydi zaten?

Masanın etrafındaki insanlar birer birer dağılırken yeni evli çift de yukarı çıkmaya yeltendi. Kimse tebrik etmedi "güzel" haberi. Geç bir saatti, ortada tartışmaya açık bir konu da yoktu. Refika hanım Halise hanımları yolcu ederken Müge kardeşini bir kenara çekip sordu şaşkınlıkla. "Ne oluyor? Siz gerçekten evlendiniz mi?"

Gediz sol elini havaya kaldırıp evlilik yüzüğünü gösterdi ablasına. "Evet, gerçekten evlendik." Ses tonu kurduğu cümlenin ciddiyeti ile çelişiyordu.

"Bir de yüzüğü gösteriyorsun ya…"

Gözlerini deviren Gediz abartı bulduğu Müge'nin tepkisiyle dalga geçti. "Pes."

"Pes tabii. Ger-gerçek yani? Gerçek mi?"

"Nikah gerçek ama aramızda öyle bir şey yok bildiğin üzere."

Minik bir hayal kırıklığı gizliydi sesinde. Henüz çok tanımasa bile içinde bir yerlerde Nare ile gerçek bir evlilik yapmak isteyen bir Gediz vardı. Daha önce hiç düşünmediği bir şeydi evlilik. Kendine, yaptıklarına inanamıyordu. Dizginlemeliydi bu karmaşayı. Kapılıp gitmemeliydi. Birbirine karışmış duygular ve düşünceler dolaşıyordu kanında. O karmaşada heyecan vardı, umut vardı, merak vardı. Korku, hayal kırıklığı, belki Sancar'dan ötürü birazcık öfke, çocuksu bir mutluluk… Daha önce hiç yaşamadığı ama herkesin dilinde olan o bilinmezliğe, aşka, meydan okumak isteyen yaramaz bir çocuk inadı da orda bir yerlerdeydi. Illüzyonu kırmak istiyordu bir yanı. Bakın aşk sandığınız kadar yüce ve karşı konulmaz bir enigma değil, demek istiyordu. Gereksiz abartılan, bir sonu olan, gayet de kontrol altına alınabilir bir şey. Insanlık tarihinde tanrıdan sonra söylenmiş en büyük yalan. Çürütmek istediği bir iddia gibiydi aşk. Haklı çıkmak istiyordu deli gibi. Ama diğer bir yanı yenilmek istiyordu bu enigmaya. Çözümsüz kalmak istiyordu. Hayatı boyunca inkar ettiği şeye mahkum olmak istiyordu. Çünkü eğer gerçekse aşk denilen bu şey, belki de bir anlamı vardı var olmanın.

Sefirin Kızı: ZuhurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin