Ormanın Tuhaflığı

160 20 0
                                    

Yılan son çırpınışlarını yapmıştı, devasa bedeni yere yığılırken öldüğünden emin oldum. Mızrak ruhum yok olduktan sonra bir ışık parçasına dönüşüp bedenime geri girdi, bu sırada Anka'nın Öfkesini sapında tuttum ve tüm gücümle asılırken geriye çıktı. Çıkarken iğrenç beyin sıvısı ve et parçaları sıçradı. İğrenç halime bakarken bir iç çektim ve alevlerimi kullanarak üstümdeki tüm parçaları yaktıktan sonra canavar karkasını yüzüğüme koydum.

Kan orkidesi daha yeni çiçek açmıştı, bu basiliksin onu yemediğine şaşmamak gerek hala daha tam olgunlaşmamıştı ve bunun için bekliyordu. Yine de tam olgunlaşmasa bile toplamam gerekiyor, bu çiçeği ne bir kaç yıl boyunca burada beklemeye niyetim var, nede geride bırakıp sonra dönüp almaya.

Bitkiyi dikkatlice hasat ettikten sonra bitki kutusuna koyup yanıma aldım ve yoluma devam ettim. Bu savaş bence güzel bir savaştı ama artık her canavarın bir ilahi ruhunu kullanabilmesi çok can sıkıcı olmaya başladı. Sürekli iki kişi ile savaşıyormuşum gibi hissettiriyor ve ruhlarını çağırıp bir kaç saat boyunca bu şekilde tutabildikleri için zaman kazanmakta işe yaramaz hale gelmişti.

Mızrağıma bakarken merak ettim, acaba onu tutmasam sadece düşünce ile kontrol etsem diğer ruhlar gibi savaşta kendi başına hareket eder miydi ? 

Bunu öğrenmenin tek bir yolu vardı, mızrağımı çağırdıktan sonra elimden bıraktığımda havada süzülmeye devam etti. Elimi salladığımda mızrağında hareket etmesini beklerdim ama hiç bir şey olmadı.

-Uğur; Belki yanlış yapıyorum.

Bir kaç saat boyunca enerjimi ve odağımı mızrağıma odaklayarak onu hareket ettirmeye çalıştım. Ne yaparsam yapayım asla hareket etmedi, bu lanet mızrak keçi gibi inatçıydı ve tüm gücümü kabul etse bile bir milim kıpırdamak istemiyordu. En azından o zaman sana gönderdiğim enerjimi emme p.ç.

En sonunda bir iç çekerek pes ettim, sanırım bu mızrak ruhumu diğer ruhlar gibi istediğim gibi kontrol etmem için oldukça uzun bir süreç var. Mızrak ruhumu tuttum ve iki mızrakla beraber ormanın ortasında ne yapacağımı bilemeden öylece durdum.

-Uğur; Şimdi ne yapmalıyım ? Geldiğim yön güneyde kalıyordu, o zaman kaybolmamak için sadece kuzeye ilerlesem iyi olacak.

Daha kararımı yeni vermişken aniden çalıdan fırlayan bir ayı ile karşılaşınca ne yapacağımı bilemedim. Ayıda beni görünce oldukça şaşkın gibiydi, bir anda suratında saçma bir sevinç ve heyecan ifadesi gördüm ve ne olduğunu anlayamadan bana doğru bir şey fırlattı. Mızrağımla refleks olarak fırlattığı şeyi keserken, attığı şeyin bir kovan olduğunu fark ettim, daha doğrusu kovanın küçük bir parçası, kendimi durduramadan kovan parçası mızrağıma çarptığı anda paramparça oldu ve bal parçaları üstüme sıçradı. 

Ayı yanımdan geçerken hiç yavaşlamadı ve koşmaya devam etti.

-Ayı; Hahahahha... teşekkürler ahmak....

-Uğur; Ne haltlar dönüyor ? Bu hayatımın en saçma anıydı.

Güçlü vızıltı seslerini duyunca yerimde dondum.

-Uğur; Bu şerefsiz düşündüğüm şeyi yapmış olamaz değil mi ?

Ayının çıktığı çalılıkların içinden bir biri ardına arı canavarları fırlarken, üstüme baktım. Arılar bir an yerinde dondu ve etrafa bakındı ama üstümdeki bal parçalarını gördükleri anda iğrenç bir tiz ses çıkartarak bağırmaya başladılar.

-Uğur; Or.sp ç.çğu ayı !!!!

Arkama bile bakmadan koşarken bir arı ordusu peşimden kovalamaya  başladı.  Altın ve mor renkli bu arı canavarlara ormanda intikamcı arılar denirdi. Normalde pek fazla sorun çıkartmazlar ama bir kere birine kızarlarsa ölünceye kadar o kişinin peşini bırakmazlardı. 

Yeniden 2.Kitap 2/3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin