Bölüm 1

731 38 49
                                    

~Park Jimin~

"Kahvaltı vakti..." melodik sesini duymamla gözlerimi aralamaya çalıştım ama imkansız gibiydi. Zorlukla yutkundum, telefonumdan saate bakmak için tek gözümü zorlukla açtığımda batma hissiyle çattım kaşlarımı, kapandı tekrar gözlerim ama bu savaşta hemen pes etmemeye kararlıydım. Sonunda parlak ekranda yazan yazıları seçebilmeye başladığımda uyuyalı daha 3 saat olduğunu fark ettim. Tüm gece projeler üzerine uğraşmak asla mantıklı olmamıştı zaten. Kim bilir ne türden bir saçmalık yapmıştım bu sefer? Umarım elimdeki bu önemli işi mahvedecek hiçbir detaya yer vermemiş olurdum. Tekrar gözden geçirmek için vaktim kalır mıydı, bilemiyordum. Hher şeyden önce, hazırladığı kahvaltıyla gurur duyan arkadaşımın yanına gitmeliydim yoksa beni de o pişirdiği pirinç kekleriyle birlikte yakmaktan çekinmezdi.

Tembel tembel ayaklarımı beyaz yorgandan dışarıya sarkıttım ve doğrulmak için nefsimle büyük bir savaş verdikten sonra beyaz terliklerimi giyerek mutfağa doğru ilerledim. Bu dağınık odada fazladan bir dakika daha geçirirsem daralacağıma, boğuk atmosferle birlikte ruhumu teslim edeceğime emindim. İşten döner dönmez yapmam gereken şry belli olmuştu: savaş alanına dönmüş bu odayı toplamak.

İlk kez etrafa yanık kokusu ya da buna sebep olduğunu ima eden kokular hakim değildi. Bu nadide durumla gözlerimi tamamen açtım ve gülümseyerek hala pirinç kekleriyle uğraşan Taehyung'un arkasından sıkıcı sarıldım. Ciddiyetle işine odaklanmıştı, pirinç keklerinin tam kıvamında olmasına özen gösteriyordu. Her geçen gün aşçılık yeteneklerine bir yenisini ekliyor olması gurur vericiydi. "Günaydın..." mırıltılı ve çatallı sesimle ancak söyleyebilmiştim. Onun sıcak sırtına bu kadar uzun süre sarılı kalırsam tekrar uyuyakalabileceğime emin olduğumdan çekildim ve yarı ada tezgahın, taburelerinin bulunduğu tarafına geçerek bedenimi yarı yarıya üzerine bıraktım. Tüm kaslarım ağrıyor, gecemi verimsiz geçirdiğim için resmen benden intikam alıyorlardı. "Erkencisin." Diyiverdim. Normalde erken kalkan ve kahvaltı işiyle uğraşan ben olurdum çünkü.

Başımı yasladığım beyaz tezgahtan onu izlemeye devam ettim. Bol, kahverengi eşofmanının üzerine geçirdiği bol beyaz tişörtüyle tam olarak ev halinde görünüyordu. Birkaç gündür üzerine uğraştığı dosyalar yüzünden zayıflamıştı. Dalgalı çikolata kahvesi saçları her bir yana dağılmış, kumral tenine farklı bir hava katmaya çalışmıştı. Onca uykusuz geceye rağmen kusursuz duran yüzünü kıskanmadan edemedim. Ben rutinimi bir gün aksatsam hemen göz altı torbalarım beliriveriyordu.

"Çok önemli bir toplantım var." Dedi, bıkkın bıkkın. Bu işlere girmek isteyen, hayatını koymak isteyen oydu. En başında da bu konu için gerçekten heyecanlıydı. Şimdiyse neden bu kadar mızmızlandığını anlamıyordum. Sevdiği işi yapmasına rağmen derdi neydi? "Yetişmem gerekiyordu ama seni de aç bırakmak istemedim."

"Çok düşüncelisin." Melodik bir sesle konuştuğumda keyifsizce güldü. Kekleri tabağa koyup önüme bıraktıktan sonra kahveyi de uzattı ve kendisi de bitki çaylarıyla memnun bir şekilde oturma odasıyla bitişik mutfaktan pencereye doğru ilerledi. İçeriye dolan güneş ışığı altında adeta parlıyordu. "Bugün ayrı bir dertlisin. Sanki sevgilin tarafından uzun zaman sonra yemeğe sen çağırıldın."

Taehyung kahkahayı bastı. "Yerinde olmak istemezdim. Hem çalışıp hem özel hayatına nasıl zaman ayırabiliyorsun?" İç geçirerek yanıma geldi ve o da sonunda kahvaltıya katılma nezaketi göstererek dertli dertli baktı. "Jungkook'a teşekkürlerimi iletir misin? Abisiyle konuşmamış olsa derneğin ne halde olacağını tahmin bile edemiyorum."

Ağzım tıka basa doluyken neden bahsettiğini anlamakta bir süre güçlük çektiğimden boş gözlerle baktım ona. Jungkook'un abisiyle, onun derneğinin derdinin ne alakası olabilirdi ki? "Ne?" Diyiverdim. Dudağımın kenarındaki pirinç tanesi tabağımla buluştu.

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin