2. Sezon/ 8. Bölüm

17 0 0
                                    

"Sen de ölme."

"Çalışırım."

Cama yapışan iri yağmur damlaları birbirlerinden bağımsız bir şekilde kayıp giderken derin bir nefes alıp vererek nefesim ise buğulanan camdan dışarıya, daha uzaklara baktım.Günlerdir, buradaydık.
Bu sessiz, kimsesiz yerdeydik.
Ve habersizdik.Ne zaman arasak Asenat, 'her şey yolunda' diyerek kestirip atıyor ve bizim nasıl olduğumuzu soruyordu.Ama biliyordum.Hiçbir şey yolunda değildi.Yalnızca bekledikleri henüz gelmemişti.Kaosun sert rüzgarı uğramamış, bir kez daha teğet geçmişti o kadar.

"Hafsa" duyduğum ses ile kafamı sağ tarafa çevirerek gözleri donuk bir şekilde bana bakan Yekta'ya baktım.
Sonra gözlerim gevşek parmakları arasında zorlukla tuttuğu telefona kaydı.

"Neler oluyor ?" Diye sorduğumda belirginleşen elmacık kemiklerinin üzerine gökyüzünden inciler düştü.
Siyah gözlerinden yüzüne yıldızlar dökülüyordu.

"Yekta" ismini anarak ayağa kalktım ve ona yürüdüm.Yutkundu.

"Her şey bitti Hafsa" dedi.Dudaklarım aralanırken elindeki telefonu aldım ve ekrandaki yazıyı okudum.

'Asenat'

Telefon hala açıktı.

"Alo ? Asenat ?" Sesim nedensizce titremişti.Karşı taraftan ses gelmiyordu.Gözlerim Yekta'yı bulduğunda metal gözleri acıyla bakıyordu.

"Neden konuşmuyor ?" Diye sorduğumda dudaklarını ağzının içine aldı ve kaşlarını çatarak kafasını eğdi.Kötü bir şey olmuştu.

"Asenat !? Cevap ver !? Asenat !"

"O cevap veremez." Duyduğum titreyen boğuk ses ile kafamı telefonun parlak ışığından kaldırdım ve ona baktım.Ne demekti bu ? O cevap veremez de ne demekti ?

"Ne ?" Dedim anlamamış bir ifade ile.
Bana bakmadı.Yere bakıyordu.
Susuyordu.Ellerimi yakasına koyarak konuştum.

"Ne demek bu ?" Dedim sert bir şekilde.

"Neler oluyor Yekta !?" Sessiz kaldı.
Ağlamayı bırakmalıydı.Korkuyordum.
O ağlıyorsa çok kötü bir şey olmuştu.
Ağlamaması gerekiyordu. Ağlamamalıydı.

"Kafanı kaldır ve arkadaşıma ne olduğunu söyle Yekta !" Diye bağırdığımda dediğimi yaptı.Kafasını kaldırıp gözlerime baktı.

"Pars" dedi.

"Pars gelmiş.Bölgemizdeki tüm dost ırklara boyun eğdirmiş.Esareti kabul etmeyenleri katletmiş." Dediğinde dudaklarım aralandı ve geriledim.

"Şatoyu bastığında herkes savaştan yanaymış.Ama öyle olmamış.Pars'ın korkusuna herkes teker teker arkasına geçmiş.Felix ve Asenat kaldığında onların itaat etmeyeceğini bildiğinden beni aradı.Asenat'a zorla her şeyi anlattırdı." Yutkunarak soluklanmaya çalıştım.Bu olamazdı.

"Son duyduğum şey ise çığlıktı."
Ellerimi ağzıma kapatıp dolan gözlerimi yere çevirdim.Bu, bu....
Ölüm demek mi oluyordu ? Saçlarım önüme düştüğünde ağzıma kapattığım elim sıcak tuzlu bir damla ile ıslandı.İçime çektiğim nefeslerim kalbimi deşip geçti.

"Hayır..." dedim fısıltı ile.

"Bu bir kabus ve ben az sonra uyanacağım." Diyerek Yekta'ya baktım.Bakışlarımız birbirine çarptı.
Bende onun gibi mi bakıyordum ?
Eğer onun kadar acı bakıyorsam nasıl bana bakmayı sürdürebiliyordu ?
Şuan yanıp kül olması gerekmiyor muydu ?

"Uyandır beni !" Diye bağırdım ellerimi göğsüne koyarken.

"Bunun aptal bir kabustan ibaret olduğunu söyle ! Biteceğini söyle Yekta !" Dediğimde gözlerini kaçırdı benden.Yutkundum.Dudaklarım aralandı.Kirpiklerim hızlı aralıklarla birbirine geçip ayrılırken, tüm mutluluklarımı kalbimde idam ediyordum.Başım ağır geliyordu.
Bedenim ağır geliyordu.Lanet olasıca düşüncelerim beni öldürüyordu.
Kafamı Yekta'nın göğsüne koyup göz yaşlarımı koynuna akıtırken ellerim kazağını sıkıca kavramıştı.Elini saçlarıma koydu.

Gölge Avcıları Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin