2. Sezon / 14. Bölüm

17 0 0
                                    


"Kadınlar hâlâ iblis.Melek
olanları bile..."

1 hafta olmuştu.O iğrenç günün üzerinden tam tamına 1 hafta geçmişti.Zihnim karışık ve duygularım darmadağındı.Bazen bazı şeyleri unuttuğumun farkına varıyor ve bir kuş gibi uçup giderken onu izlediğimi hissediyordum.Ancak Abel'in dediği gibi.Unutmamam gereken şeylere sımsıkı sarılmıştım.
Mesela sevgiye.Yekta'ya ve bebeğime olan sevgime.Nefrete.Hayatımı cehenneme çeviren iblislerin karanlık lordu canavar Douglas'a.Umuda.
Bir gün kurtulacağıma olan umuda ve inancıma.Sımsıkı sarılmıştım.Bunları unutmazsam kazanabilirdim.O canavarı yeryüzünden kaldırabilirdim.

Sessizce yerimden kalkıp pencereye gittim.O gün hafızamı kaybettiğimde Yekta'ya koyduğum engelinde doğal olarak ortadan kalktığını biliyordum.
Onu hissediyordum sanki çok yakınımdaydı.Sanki bize ulaşacak kadar yakınımızdaydı.Ama bir o kadar da uzaktı.Derin bir nefes aldım.
Aragorn bana az da olsa zaman tanımıştı ve emin olana dek odamdan dışarı çıkarmamış vereceğim tepkilerimi seyretmişti.Yaptığı her şeyden tiksinsemde ılımlı yaklaştım ve renk vermemeye çalıştım.Nitekim öyle de olmuştu ki koca bir hafta geçmesine rağmen yanıma bir ay ışığı iblisiyle gelmemişti.Bu konuda rahat olsam da, kurtulamamaktan korkuyordum.Onun pençelerinde debelenirken ölmekten korkuyordum.Daha doğrusu onu öldüremeden ölmekten.Bebeğimi öyle bir canavara bırakmaktan.

Düşüncelerimle geçirdiğim birkaç dakikanın ardından duyduğum gürültü ile tüm düşünce bulutlarını iteleyerek yok ettim.Birden kraliyetin sarsılması ile çığlık atarak dışarıya baktım.Olan şey bir deprem değildi.
Şuan her ne oluyorsa doğa üstü bir şeyin yaptığı bir eylemdi.Harelerim dışarıda hızlıca dolanırken az sonra buraya yaklaşmakta olan bir topluluk gördüm.Önde heybetli bir adam, hemen yanında Yekta vardı.Bir dakika.Yekta, buradaydı.Heyecanla odadan fırladığımda kapımda bekleyenler kolumdan yakaladı beni.

"Hicbir yere gidemezsin.Lordumuzun kesin emri var." Dediğinde siren sesleri kraliyeti doldurmaya başladı.

"Ona yardım edebilirim.Burada oturamam." Dediğimde adam tekrar konuştu.

"Hayır, bana burada kalman gerektiği söylendi." Dediğinde elimi adamın kolundan çektim ve konuştum.

"Pekâlâ." Diyerek arkamı döndüm ve odama yürüyor gibi yaptığımda bu boyun eğişime inanmış gibiydi.Hızlı bir hareketle ensesinin hassas yerine geçirdiğimde afallamayla yere yığıldı.
Sağolsun Pars bunu üzerimde deneyerek öğretmişti bana.Adamı kollarından tutup zorlukla odanın içine çektim ve kapıyı üzerine kapatıp koridorda yürümeye başladım.
Az sonra bir sürü iblisin koşuşturduğunu ve telaşla bir yerlere yetişmek niyetinde olduğunu gördüm.

Ne yapmalıydım ? Tabii ki de çocuğumu bulmalı ve burdan kaçmalıydım.Ancak bu kadar büyük bir yerde onu bulmak çok zordu.
Hele de bu karmaşa da.Pars geldi aklıma.Yalnızca o biliyor olmalıydı.
Yanına gitmeli ve ondan ögrenmeliydim bebeğimin nerede olduğunu.Benim için önemli olan tek şey onun canıydı.Hızlanarak Pars'ın odasına doğru ilerlemeye başladım.
İlerlerkende rolüme hazırlık yapıyordum.Ne kadar zor olsa da her şeyi unutup onun tarafında olan bir kadın gibi gözükmeliydim.

Kapıyı hızlıca açtığımda odadakilerin bakışları bana döndü.Telaşlı gibi gözükmeye özen gösterdim.Aslına bakılırsa öyleydim de.Fakat bu telaş Aragorn ve pislik yaşantısı için değildi.Ben öyle yapıyordum.

"Ne işin var senin burada ?" Sinirle çıkan sesine karşılık konuştum.

"Düşmanlar geliyor.Onları gördüm.
Yardım etmeliyim diye düşündüm." Dediğimde gözlerimi odanın içinde bulunan Abel'e dikmiştim.Bakışları yoğundu.

Gölge Avcıları Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin