Bölüm 121(Daniel)

24 0 0
                                    

"Hafızam ölecek birisini kodlamak için fazla üşengeç."

Güneşin yeni yeni aydınlattığı hâlâ karanlık olan ormanda çıplak ayaklarım ile yürümeye devam ettim.
Bilmediğim kaç dakikadır öylece yürüyordum.Soğuk esinti açıkta kalan kollarımı üşütüyordu.Neden buradaydım ? Ne işim vardı benim burada ? Bunun bir rüya olmadığını düşünmeye başlamıştım.Çünkü hissediyordum.Ancak zihnim bunu hissetmemi sağlayabilir miydi ? Bilmiyordum.Peki bu bir rüya değil ise neydi ? Ya da bir rüya ise olayların hızlıca gerçekleşmesi gerekmiyor muydu ?

Ayaklarımda hissettiğim sızıya rağmen yürümeye devam ettim.Hiç ses yoktu.Sağır edici bir sessizlik vardı.
Bu yürüyüş ne kadar sürer bilmiyordum.

Az sonra duyduğum hışırtı ile adımlarım durdu.Sanki çimenlerin arasında benden başka birisi daha yürüyordu ve benim kadar sessiz değildi.Yavaşça sesin geldiği tarafa adımladım.Kalın gövdeli ağacın yanından geçtiğimde beni kalın bir cüsse karşıladı.Az sonra görüş alanıma siyah saçlı ve kahverengi gözlü, 45 li yaşlarda üstü başı pek düzgün olmayan elindeki bıçağı bileyen bir adam çıktı.Bir ayağını önceden kesildiği belli olan kütüğün üzerine koymuş ve metal rengi bıçağı biliyordu.
Hareketleri durdu ve kafası yavaşça bana çevrildi.Göz göze geldiğimizde soluğum kesildi sandım.Gözlerinin altı yaşının getirisi olarak çökmüştü.
Şimdi daha net görebiliyordum harelerinin rengini.Siyaha yakın bir kahverengiydi.Garipti.

Kaşları çatıldığında kaçmak istedim.
Çünkü bu adam oldukça korkunç görünüyordu.Ben ona takılı kalmış gibi bakmayı sürdürürken o, kafasını iki yana salladı ve önüne dönüp işi ile ilgilenmeye devam etti.Ne yani ? Beni görmemiş miydi ? Eğer rüyada olsaydım beni görmesi gerekmez miydi ? Öyle ise bir hatırada olmalıydım.Üzerime baktım. Pijamalarımlaydım.Nasıl yattıysam öyleydim.

"Beni görmüyor musun ?" Dedim sessizce.Kafası tekrar bana çevrildi.
Bu sefer gözleri kısıktı.Bilediği bıçağı sıkıca kavradı.

"Kim var orada ?" Dedi şüpheci ve tedirgin bir şekilde.Elimi kaldırarak yüzüne doğru salladım.İfadesi değişmemişti.Bu bir hatıra olamazdı.
Eğer hatıra olsaydı varlığımı hissedemezdi.O, hissediyordu.

"Beni duymuyor musun ?" Diye sordum bu kez.

"Nerede olduğumuzu biliyor musun ?"
Gözleri bedenimden ayrıldı ve etrafa bakındı.Uzun bir arayıştan sonra bıçağı kemerine koydu ve kendi kendine konuştu.

"Bu lanet yer aklımı kaçırmama sebep olacak." Diyerek bana arkasını döndü ve yürümeye başladı.

"Hafsa"

"Hafsa, uyan." Kulaklarıma gelen tanıdık ses ile gözlerimi açtım.İlk yaptığım iş etrafa bakınmaktı. Yatağımdaydım.Gözlerim kolumdaki elin sahibini buldu.

"İyi misin ?" Diye sordu Yekta kaşları hafif çatılı bir şekilde.Kafamı aşağı yukarı sallarken konuştum.

"Garip bir rüya gördüm ama iyiyim." Dedim ve daha fazla onunla göz teması kurmadan üzerimdeki çarşafı kenarı itip banyoya doğru adımlamaya başladım.Lavaboya girip rutin işlerimi hallettikten sonra musluğu açıp yüzüme su vurdum.
Bu işlemi 3 kez tekrarladıktan sonra kafamı kaldırıp aynadaki acınası görüntüme baktım.Çok çirkindim.
Gün geçtikçe daha da kötü oluyordum.Yüzümdeki kemikler zayıflıktan ortaya çıkmıştı ve bedenim bir ölünün bedeni kadar solgun, cansız duruyordu.İçeri çöken yanaklarım çatlayan dudaklarımı iyice belirginleştirmiş ve gözlerim ölüm tablosunu tamamlamıştı.

Gölge Avcıları Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin