Bölüm 119 (Vasiyet)

26 1 0
                                    

"Senin son kullanma tarihin geçti.
Ve ben tarihi geçmiş şeyleri imha ederim."

1 hafta sonra

Sağ omuzumdaki acı ile gözlerimi sıkıca kapatıp dişlerimi birbirine bastırdım ve kısık bir şekilde inledim.
Bir anda omuzuma ne olmuş olabilirdi ? Yataktan kalkarak aynanın karşısına geçtim ve geceliğin kolunu aşağı sıyırdım.

"Hafsa ?" Henüz yeni uyanmış, uykulu sesi ile konuşan Yekta'ya kısa bir an bakıp omuzuma geri döndüm.
Dizlerimin üzerine çöküp sol elimle sağ omzumu tutarken ince pikeden kulağıma gelen hışırtıları duyuyordum.

"Ne oluyor ?" Diye sordu endişe ile.

"Ah, bir bilsem !" Dedim dişlerimin arasından.Ağrının keskinliği gittikçe artarken sanki birisi bıçakla omzuma bir şeyler kazıyordu.Bu, öyle bir histi.

"Sakin olmaya çalış, yanındayım."
Gözlerimi terk edip yanaklarıma düşen göz yaşlarına yeni eklenenler görüş alanımı bulanıklaştırırken ağzımdan firar eden küçük hıçkırık odaya yayıldı.Dakikalarca süren vahşi ıstırab bir anda kesildiğinde anın verdiği rahatlık hissi ile Yekta'nın kolları arasına gömüldüm.Bedenim zangır zangır titrerken vücudumu terk eden acı bunun sebebiydi.
Güçlü kollarını bedenime sardığında derin derin nefesler alıp veriyordum.

"Tamam, geçti." Dedi yatıştırıcı bir tonlama ile.Saçlarım siyah tişörtüne sürtünürken omuzlarımdan aşağı kaymış geceliğe dokundu elleri.
Ancak yukarı çekmedi.Parmakları öylece orada kaldı.

"Hafsa" dedi şaşkın bir ifade ile.

"Sanırım bunu görmen gerek." Dediğinde ondan ayrıldım ve aynaya bakarak görmemi istediği omzuma baktım.Gözlerim gördüğüm şey ile dehşetle açıldı.Sağ omuzumun hemen aşağısında beyaz kanatları kapalı bir melek mührü vardı.

Bu da demek oluyordu ki, omuzumdaki mührü gören herkesin gözünde bir avdım.

***

"Ne zaman daha ne olabilir ki diye düşünsem başımıza gelmeyen kalmıyor.Bence lânetlendik." Kafamı kaldırıp solgun bakışlarımı gözlerine diktim.Ağzımda az önce istifra etmenin bıraktığı iğrenç his varken vücudum bitkindi.

"Böyle düşünmemelisin Yekta." Dedim kısık çıkan sesim ile.

"Söyler misin Hafsa, senin sakin olmaman için daha ne yaşamalıyız ?
Başımıza ne gelirse korkmaya başlayacaksın ? Anlamıyor musun, sen artık açlıktan kendini dağa taşa vuran ağzı kokan, salyalı pis köpeklerin önüne sunulmuş kanlı, taze bir bifteksin !" Sustum.Tek yapabildiğim içindeki çaresizliği dışa vuruşunu dinlemekti.

"Hadi kendini düşünmüyorsun, benide mi düşünmüyorsun Hafsa ?" Demesinin üzerine az önce yere diktiğim gözlerimi ona çevirdim.
Hakikaten onu düşünmediğimi mi düşünüyordu ? Ben, onu düşündüğüm için karşıma çıkan zorluklara göğüs geriyordum. Üzülmüyor gibi gözüküyordum ve o konuları açmıyordum.Çünkü beni üzgün görmek onu da üzerdi. Kendimden biliyordum.

"Seni düşünmediğimi düşünüyorsun, öyle mi ?" Dedim inanamaz bir sesle.

"Hıh" ağzımdan alaycı bir nida çıkarken bunun anlamı 'öyle olsun' demekti.Ayağa kalkarak oturma odasının kapısına doğru yürümeye başladım ki oturduğu koltuktan kalkarak önüme geçmiş oldu.

"Nereye Hafsa ?" Dediğinde konuşmayarak sağ tarafa yöneldim ki bir adımda tekrar önüme geçti.

"Bak, ben öyle bir şey demek istemedim." Dediğinde sözünü yarıda kestim ve konuştum.

Gölge Avcıları Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin