Kahvaltımı ettikten sonra kütüphaneye yürüdüm.Yekta kesinlikle orada olmalıydı.Sessiz ve kimsesiz koridorlardan geçerken söylendim.
'Neden kimseler olmaz ki ?'
Yoluma devam ederken bir anda duvara sırt üstü yapıştım.Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken önümde Pars belirdi.Sıkkınlıkla bir nefes vererek duvarla onun arasından çıktım.
"Hadi ama Pars, ben seni gördüğüm yerde kaçmaya çalışacak kadar korkak biri değilim." Dediğimde bana ifadesizce baktı.
"Ne demeye çalışıyorsun aptal kız ?"
"Diyorum ki, bu şiddete eğilimden biraz vazgeç.Benimle konuşman için sessiz bir koridora, görünmezlik gücüne ya da bu kaba hareketlere gerek yok.İnsan olsan yeter." Diyerek alayla güldüm.
"Ah ! İnsan olmasanda yeter.Normal bir hayvan olsan da oluyor.Malum tanıştığımızdan beri senden insanlık namına normal bir hareket görmedim." Diyerek devam edeceğim sırada sözümü böldü.
"Senin dilin çok uzamış.Yapacağımı bilirdim ama şimdi seni gebertirsem şatodaki katilin ben olduğumu düşünürler.Tabi bunda bir sakınca yok ama beni yıllardır tutuklamaya çalışanları erkenden buraya çekmek istemem.Ayrıca yerden bitme, ben seninle sohbet etmek için burada değilim." Dediğinde bu sefer sözünü bölen bendim.
"Öyleyse neden söyleyeceğini hemen söyleyip buradan defol muyorsun ?" Dediğimde ortaya çıkan elmacık kemikleri ile kaşlarım alayla havalandı.
"O sefil arkadaşının canını bağışlamak için sana bir teklifte bulunacaktım ama sen bu şansını kaybettin." Diyerek arkasını döndü ve gözden kayboldu.Hah ! Kendini ne sanıyor bu ? Sefilmiş, sensin sefil.
Sinirimi kontrol altına almaya çalışarak yoluma devam ettim.
Sonunda kütüphaneye ulaştığımda kapıyı aralayarak içeri girdim.
Masada oturan tek kişi tahminimi doğru çıkaran bir şekilde Yekta idi.Öylece oturmuştu ve önünde satranç taşları dizili bir şekilde duruyordu.
"Ne yapıyorsun burada ?" Dediğimde hiç bana bakmadan konuştu.
"Kendi kendimi yenmeye çalışyorum ama bu biraz zor gibi." Dediğinde seninin tınısındaki ukalalık bana ulaşmıştı.Gülerek karşısına oturdum.
"Biliyor musun ? Hiç güleceğim yoktu." Dediğimde göz ucuyla bana baktı.Bakışlarından kaçmak için taşlara odaklandım.Kendi başına oynamasına rağmen iki tarafta muhteşem ilerlemişti.Atı tutarak öne hamle yaptı ve ayağa kalkarak benim tarafıma geçti.
"Yekta, hamle yapmak için, sandalye değiştirmen gerekmiyor." Dedim gülerek.Elini kaldırarak işaret parmağını dudaklarıma götürdü.
"Hişşt sus.Yoksa yenileceğim." Dedi Büyük bir odaklanmışlıkla.
"Peki" diye fısıldadım ve onu izledim.
Kaşları çatık bir şekilde taşlara bakıyordu.En sonunda gülümsedi ve az önce oynadığı atı fili kullanarak aldı.Diğer tarafa geçerek taşlara baktı.
Şimdi oldukça üzgün duruyordu.
İnanamıyorum.Karşımdaki adam kendini ikiye ayırmış bir şekilde kendi kendine oyun oynuyor.
Dayanamayıp güldüğümde bana sertçe baktı ve konuştu."Gülme Hafsa.Odaklanamıyorum zaten."
Dediğinde ellerimi teslim oldum dercesine kaldırdım ve sandalyeyi bacaklarımla iterek ayağa kalktım.
"Tamam, kızma.Ben arkalarda dikkatimi çekebilecek bir kitap var mı diye dolanacağım." Diyerek rafların arasında dolanmaya başladım.
Kırmızı kapaklı ortasında göz işareti olan bir kitap görmem ile duraksadım.Burada çok dolanmıştım ama hiç böyle bir kitaba rastlamamıştım.Merakla elime alarak kapağı açtım.İlk sayfada yazanları okudum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölge Avcıları
FantasyHer şey annesinin ölümü ile başlar. Hafsa, Gölge Avcısı olduğunu yeni öğrenip tanışığı olmadığı hayata uyum sağlamaya çalırken kaderin ona getireceği şeylerin hiçbirini bilemezdi. Aşk, tutku, yaşam ve ölüm... Hepsini tattıktan sonra öğrendi. "Her s...