149.BÖLÜM
"Abla." Derken sesi titremişti Yamaç'ın. O sırada arabasından inen Salih durumu anlamış yüzünü ekşitmişti. "Yamaç doğru mu duydum?" derken yaşadığı şok sesine yansımıştı. "Gülüm öyle değil o iş." Derken kadının yanına gelmiş elinden tutup hemen ilerdeki çardağa getirip oturtmuştu Salih karısını. Yamaç olanı biteni anlatırken kadının gözüne bakmaya cesaret edememişti. "Yani Gece'de şimdi Enver'den öğrenmiş. Gülüm hiç zaman olmadı arada. Ne olursa olsun senin kardeşini korurdum korurduk biliyorsun." Derken kadının elini sıkıyordu Salih. "Ben... ben çok küçüktüm. Annemin babamın yüzünü bile hatırlayamıyorum neredeyse. Ama dedim bir kardeşim daha var dedim kimse beni dinlemedi. Sonra o kadar unutuldu ki bende inandım olmadığına. Aklıma gelen o küçük parça parça anıları Mahmut'un bebekliği olarak yordum kendimce. Daha da büyüyüp düşündükçe Mahmut ile Mehmet isimlerde benziyor çocuk aklımla hayal kurdum herhalde diye düşündüm hep. Belki gerçekten hatırlıyorum belki de zihnimin oyunu bilmiyorum köyden buraya gelişimiz evin önünde durup bakışımızı hatırlıyorum. Mahmut babamın kucağındaydı ben annemin elini tutuyordum ama bebek yok. Zorluyorum kendimi annemi hatırlamaya çalışıyorum üstünde eski bol bir pardüse var sanki. Sanki karnı çıkık gibi ama diyorum ya ben mi uyduruyorum gerçek bir görüntümü bilmiyorum." Derken kafasını kocasının omzuna gömüp hüngür hüngür ağlamaya başladı kadın. "Şişş Sadiş yapma ne olur. Ya da yap at acını. Ama ne senin ne Gece'nin hatta Asaf'ın ya da Mehmet işte onun bile suçu değil bu." Diyerek teselli etmeye çalıştı Salih. Yamaç'ın aklı Gece'de kalmıştı. Telefonunu çıkarıp numarasını tuşladı ama cevap alamadı. "Nereye götürdünüz?" diye sordu Saadet kocasının kolundan sıyrılarak. "Bizim mezarlığa ailenin yanına defnettik." Deyince Salih ayağa kalktı kadın "Hadi götür beni." Diyerek. "Şimdi mi?" derken şaşkındı Salih "Evet şimdi hadi." Deyip yürümeye başlayınca adam da çaresiz peşinden ilerledi. Yamaç hemen kendi arabasına atlamış Gece'yi bulma umuduyla ayrılmıştı evden.
Kız perişandı. Hala sahilde arabasının içindeydi. Ağlamaktan yorgun düşmüş, bitaptı. Kapıyı açıp kendini serin havaya bıraktı. Önünde uzanan deniz koyu karanlık bir sonsuzluk gibiydi. Korkuluksuz iskelede yürüyüp uca kadar geldi. Aşağı baktıkça sanki karanlığın içine doğru çekiliyor gibiydi. "Saadet ablama nasıl açıklarım ben." Derken yeni bir ağlama krizinin eşiğine gelmişti ama hissetti bulantı gözyaşlarını bastırıp boğazına iğrenç bir tat bırakmıştı. Daha zor günler yaşadığı da olmuştu elbet ama bu sefer sanki hiç bitmeyen bir oyundu bu. Neredeyse iki aydan fazladır Enver'in yanında durmasına rağmen hiçbir şey çözülmüyor aksine işler gittikçe sarpa sarıyordu. Uyuyamıyor yemiyor içmiyordu. Yamaç'ı evini özlüyor ama onlara kavuşmak için elinden hiçbir şey gelmiyordu. Birden tüm canının çekildiğini hissedip olduğu yer yığıldı. Denize düşmekten milim farkla kurtulmuştu. Birkaç derin nefesin ardından güçlükle toparlanıp kendini arabaya attı.
Saadet araba farının aydınlattığı toprak yığınının başına gelip durdu. Bir adım gerisindeki Salih "Her şey layığı ile usulüyle yapıldı merak etme." Deyince gözünden bir damla yaş süzülmüştü kadının. Ağır birkaç adımla mezara iyice yaklaşmıştı ki dizleri üzerine çöküp bağıra bağıra ağlamaya başladı. Salih hemen koşup tutmuştu karısını. "Salih bu nasıl bir kader." Diye bağırıp yüzünü kocasının göğsüne gömdü Saadet. Adamın vereceği bir cevap yoktu, tek yapabildiği karısına sıkı sıkı sarılmak olmuştu.
Ertesi sabah Sultan elinde çöp kovası evden çıkmıştı ki arabanın içinde uyuyan Yamaç'ı görüp panikle yanına koşturdu. Endişe içinde kapıyı açıp "Oğlum." Diye seslenmişti ki Yamaç silkinerek gözlerini açtı. bütün gece karısını aramış ama bulamamıştı. "Ben geç geldim anahtarım da yoktu. Uyudum burada. "derken henüz ayılmamıştı. "Ödüm koptu oğlum. Hadi tamam geç yatağına hadi." Derken elini göğsüne koyup sakinleşmeye çalıştı kadın. Yamaç eve girip doğrudan odasına çıkmış üzerindekileri bile çıkarmadan kendini yatağa bırakmıştı. Yamaç'ın kapısı kapanınca Aylin kendi odasından çıkıp o tarafa doğru döndü yüzünü. Yanına gidip gitmemek de arasında gidip geliyordu ki karşı odadan çıkan Selim "Günaydın." Deyince yakalanma hissiyle telaşla dönüp Günaydın." Deyip merdivenlerden inip gözden kayboldu. Selim kızın arkasından "Bir de sen vardın değil mi?" diye mırıldanıp yavaşça Yamaç'ın kapısını açıp içeri baktı. Kardeşinin uyuduğunu görünce usulca geri çekilip çıkıyordu ki "Günaydın çocuk." Diye bağırarak Cumali çıkmıştı odasından. Selim eliyle sessiz olmasını işaret ederken "Ya abi artık çoluk çocuk sahibi adamsın alış şu sessizliğe ya." Diye yakındı. "Tamam ya pardon uyuyor mu o?" diye sordu Cumali kafasıyla odayı işaret ederek "Yeni geldi direk uyumuş." Derken Selim'de abisinin ardından alt kata yönelmişti.
Salih gözünü açtığında Saadet yanında yoktu. "Sadiş." Diye seslendi ama cevap alamadı. Kalkıp salona geçince elinde kitap dua okuyan karısını görmüştü. Saadet duasını bitirip yüzünü sıvazladıktan sonra "Uyumadın değil mi hiç ?" diye sordu. Kadın olumlu anlamda kafasını sallayınca gelip şefkatle sarıldı Salih. Bir süre öylece kalmışlardı ki "Salih. Bana Gece'yi getir." Dedi hafifçe geri çekilen Saadet. "Yavrum getireyim getirmesine de gelmez ki." Diye cevapladı Salih. "Ona asıl gelemezse onu affetmeyeceğimi söyle." Deyince kadın çaresiz kabul etmişti Salih.
Gün genel olarak sakinlik içinde geçmişti. Akşam üzerine doğru Gece çiftlik evinden içeri girerken bu defa korumalar onu durdurmamıştı. Çalışma odasından çıkan Enver kızı görünce şaşırdı "Hayrola?" diyerek. Elinde çantası çıkmaya hazırlandığı belliydi adamın. Gece kafası ile üst katı işaret edip "Göreceğim." Deyince Enver'in yüzü aydınlandı. "İşte buna çok sevindim. Benim çıkmam gerek önemli bir görüşmem var olmasa sana eşlik etmeyi çok isterdim. Hem zaten ilk görüşmeniz bu büyüsünü bozmayayım ben." Deyip çıktı evden Enver. Oraya kadar kendinden gayet emin olan Gece uzaklaşan adamın ardından bakarken cesareti kırılmıştı. Enver aracına binip uzaklaşınca yüzünü yeniden merdivenlere döndü. Ne yapacak, ne söyleyecek hiçbir fikri yoktu aslında ama bu durumuda ertelemek istemiyordu daha fazla. "Daha kötü ne olabilir ki?" deyip bir hızla çıktı merdivenleri. Altın sırmalı kaı kolunu indirmeden önce durup derin bir nefes almıştı. Kulpu indirip içeri girerken kalbinin sesini duyuyordu resmen. Küçük bir koridordan girilen oda çok büyüktü. Koridoru geçtikten sonra görüş alanına ilk önce yatağın ayak ucu girdi. Çeşitli aletlerin düzgün bir ritimle verdiği sinyallerden başla çıt duyulmuyordu. Yatağın hemen karşısında bir projeksiyon perdesi vardı. Devasa pencerelerde perde yoktu. Yüzünü yataktaki kadına dönmek için cesaretini toplamaya çalışırken projeksiyon perdesinin önündeki cd ler ilişti gözüne. "Gece'nin mezuniyeti. Gece'nin ilkokul müsameresi. Gece'nin düğünü gibi notlar yazılı pek çok cd vardı. Gece Enver'in dolaplarına o kadar alışmıştı ki hayatı ile ilgili bulduğu bu detayları önemsemedi bile. O sırada hiç beklemediği bir şey oldu yabancı bir ses "Hoş geldin kızım." Deyince ürpertiyle yüzünü yataktaki kadına çevirdi. Hafifçe doğrultulmuş pozisyonda kendisine gülümseyen kadını görünce hissettiği duygu net korkuydu. "Lütfen ses çıkarma konuştuğumu belli etme." Derken boncuk mavisi gözlerinden yaşlar akmasına rağmen gülümsemeye çalışıyordu kadın. "Sen..." deyince Gece "Öyle biliyorlar." Diyerek araya girdi Narin. "Gel yanıma otur. Yıllardır seni bekliyorum ben konuşmak için. Senden sıcak bir temas kabullenme beklemiyorum. Haklısın sonuna kadar ama ne olur dinle beni. Senin için ailen için kızım." Deyince Narin Gece sanki büyülenmişçesine kendisine denileni yapıp baş ucundaki sandalyeye ilişti. Narin sessizlik içinde uzun uzadıya kızının yüzünü incelemişti. "Ben yapamıyorum sen elimi tutar mısın?" diye sorunca Gece tereddüt etse de kadının kansızlıktan bembeyaz olmuş yaşlı elinin üzerine koydu elini. "Evde kim var?" diye sorunca "Kimse yok. Enver ben gelirken çıktı." Dedi Gece. "Güzel. Gece annen olduğum doğru. Biliyorum inanmıyorsun ben olsam bende inanmazdım ama buradayız işte. Hikayenin ne kadarını biliyorsun bilmiyorum..." derken "Sanırım konuşabildiğin dışında her şeyi." Dedi Gece. Narin gülümsedi "Konuşabildiğimi bir tek sen biliyorsun. Yıllarca sustum. Konuşamıyorum sandılar bu onlara nefretimdendi anlamadılar. Gece... ne güzel isim. Cihangir mi koydu?" derken sesi titremişti kadının. Gece farkında değildi ama ağlıyordu "Cık.. Cumali abim." Dedi. "İdris'in büyük oğlan..." daha çok bir soruydu bu. Gece kafasını salladı. "Enver hepsini öldürdü. Bir şey yapamadım. Yüzünü karşı lanet bile edemedim. Gece herkesi bitirmeden durmayacak bu hayvan. Yıllardır gelip anlatır planlarını intikam hırsını yaptıklarını. Burada böyle bir bitki gibi yatıyorum ama her şeyi biliyorum. Kurtar kendini yavrum. Ne olur kurtar." Deyip ağlamaya başlayınca Narin Gece'de toparlanmıştı. "Kurtaracağım. Nasıl olacak ne yapacağım bilmiyorum ama... kendimi de ailemi de.... Seni de kurtaracağım." Dedi Gece.
Salih bütün gün Gece'ye ulaşmaya çalışmış ama başaramamıştı. Arabasından inmiş kahveye doğru yürüyordu ki Yamaç çıktı dışarı. Bütün gün uyumuş kendini ancak toparlayabilmişti. Hızlı ve dalgındı "Heyuuu babamın oğlu kime diyorum." Diye ikinci defa seslenince Salih "heh.." diyerek döndü abisine. "Gece diyorum haberin var mı? Saadet görmek istiyor açmıyor telefonlarını." Dedi elleri ceplerinde yanına gelen Salih. "Bilmiyorum ama hangi deliğe girdiyse bulup eve getirmeye gidiyorum. Yeter!" dedi Yamaç. Gerginliği çok belliydi. Salih Gece ile aralarında geçen konuşmayı hatırlayınca "Oğlum dur." Dedi. "Ne dur Salih ya ne dur. Yeter aylar oldu. Bir arpa boyu yol yok. Aylin mevzusunu zaten aştık çoktan saçma sapan bahanelerle kendini kilitledi o adamın yanına bizi de bağladı burada. Gidip alıp gelicem gerekirse kafasına silah dayayarak." Derken kapıyı açıp arabaya binmişti bile. Salih'te kendini yolcu tarafına attı hemen. "O iş öyle değil." Diyerek. Tam arabayı çalıştırmak üzere olan Yamaç dönüp abisine baktı. "Nasıl?" diye sorarak. Salih tedirgin ve kararsızdı. "Salih... Söyle ne biliyorsun?" deyince Yamaç adam oflayarak kafasını geri attı ardından "Sen gelsene benle." Deyip indi arabadan. Yamaç'ta onun peşinden inmiş kahveye girmişti. Salih bezginlikle gelip kendini sandalyeye atarken çay ocağının arkasındaki Medet'e çıkmasını işaret etti. Medet emri hemen yerine getirip çıkarken kapılarını çekmişti. Şimdi ikisi yalnızdı içerde. "Otur gel. Konuşalım az. Madem konu sensin bilmen gerek." Yamaç merakla geçip karşısına oturdu "Ne oluyor? Anlat nedir?" diye sordu. Salih konuya nereden nasıl gireceğini bilmiyor eveleyip geveliyordu. Sıkılan Yamaç "Salih anlat ne anlatacaksan. Benim kaybedecek vaktim yok!" diye çıkışınca Salih toparlanıp öne doğru eğildi. "Yamaç Enver'in elinde sana karşı kullanabileceği bir koz var. O kozu Gece'yi yanında tutmak için kullanıyor." Dedi. Yamaç şaşırmıştı "Enver'de benim neyim olabilir ki?" diye sordu. Salih yeniden susmuştu "Salih delirtme adamı anlat." Dedi dişlerinin arasından. "Bu babamla ilgili olan konu. Zamanında Nazım öğrenmişti. Gece, ben ve Akın biliyorduk halletmiştik almıştık elinden ama meğer bu Nazım Enver'e çalışıyormuş hoş kimi düşman bildiysek ona çalışıyormuş ya neyse. İşte Gece'yi bunu yaymakla hatta polise vermekle tehdit ediyor. Kız o yüzden kaldı orada." Deyince Salih koca kahve üzerine yıkılmıştı sanki Yamaç'ın. Bir süre sadece bir çınlama işitti. Görüşü bulanıklaşmış gözleri alev alev olmuştu. "Şimdi sen babamı benim... Gece benim günahım yüzünden... kimse bilmesin diye.." dedi kesik kesik. "Günahın değil oğlum ben biz biliyoruz ne olduğunu da işte adam bunu kıza karşı kullanıyor. Zamanında Nazım nasıl bana oynadıysa." Dedi Salih ama Yamaç anlamıyordu adamın söylediklerini. Yavaşça ayağa kalktı. "Nereye oğlum?" derken Salih'te ayaklanmıştı. Yamaç sersem adımlarla kapıyı açıp sokağa çıktı. Kemal, Meke ve Çukurlu birkaç genç berberin önündeydi. Adamın o halini görünce onlarda ayaklandı. Yamaç dönüp etrafına baktı. Hava kararmış sokakta tek tük insan kalmıştı. "Uyanın laaaaannnn." Diye bağırdı kollarını iki yana açıp kendi etrafında dönerek. Salih gelip tutmaya çalıştı ama ipi kopmuştu bir kere tek hamlede kurtuldu abisinin elinden "İdris Koçovalının.... Katili benim." Diye bağırdı var gücüyle. Pencerelere çıkan insanlar şaşkınla bakakalmışlardı. Salih pişmanlıkla yüzünü sıvazladı. "İdris Koçovalı'yı... babamı ben öldürdüm." Derken sesi çatallanmış ama tonunu düşürmemişti. "Ne diyor oğlum bu?" diye sordu Kemal. "Abi ben..." diyebildi sadece Meke. "Öyle olması gerekiyordu o an bile isteye değildi ama ben yaptım bennn." Derken elini göğsüne vurdu. Yaşlar boncuk boncuk dökülüyordu yanaklarından. Birkaç kişi kınayan bakışlarla izlemeye devam ediyor bazıları söylenerek pencerelerini kapatıp evlerine giriyordu. Gücünü toplayıp yürümeye başladı Yamaç. Salih Kemal ve Meke'de birkaç adım gerisinde onu izliyordu. Sokaklardan bağıra bağıra geçti. İnsanlar kapılara pencerelere çıkmış ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Birkaç camdan üzerine bir şeyler fırlatılmış, kapı önlerinde duran birkaç yaşlı "Allah seni kahretsin" diye bağırmışlardı. Ama Yamaç duymuyordu hiçbir şey. Elbet bir gün yüksek sesle söyleyecekti bunu. Evin kapısına geldiklerinde Salih tekrar durdurmayı denedi ama başarılı olamadı. Kapıdaki çocuklar kapıyı bile açmamışlardı şoktan. "Yamaç." Dedi Salih son bir umut ama "Şimdi değilse asla. Ok yaydan çıktı." Deyip bahçeye girdi.
Koçovalılar akşam yemeğine oturmuşlardı. Yamaç kapıyı büyük bir gürültüyle açıp içeri dalınca panikle ayağa fırladı herkes. Cumali silahına davranmış sofaya koşmuştu. Yamaç içeri girip durdu. Sırayla annesine, Selim'e ve Cumali'ye baktı. "İdris Koçovalı'yı..." derken nefesi kesilmişti. "Yamaç." Diyerek son kez araya girmeyi denedi Salih ama "Ben öldürdüm." Diye tamamladı Yamaç cümlesini.🗯Herkese Merhaba;
Hikayemizin sonuna doğru yaklaşırken ki diziyle neredeyse eş zamanlı olacak final konusunda resmen iki arada kaldım. İki farkli final yapmakta hoş olmazmış gibi geliyor nedense. Konu hakkındaki fikrinizi yorumlarda belirtseniz çok memnun olurum. İki farklı son mu yapalım yoksa ben birini seçip oradan devam mı edeyim🙋🏻♀️ şimdiden teşekkür ederim iyi ki varsınız🙏