109.BÖLÜM
1.Hafta Sonra
"Emmi, Azra, Celasun... Emmi, Azra, Celasun..." Gece yatağın üzerinde karnına çektiği bacaklarına kollarını dolamış bir ileri bir geri sallanıyor devamlı bu üç ismi mırıldanıyordu. Belinde havlu ile duştan çıkan Yamaç saçlarını kurularken kıza seslendi birkaç kez ama Gece duymamıştı bile. Gelip yanına oturdu "Sevgilim." Dedi sakin bir sesle ama Gece kendinden geçmişti. Kıza kendini duyurmak için son çare omzuna dokunmuştu ki Yamaç Gece sıçradı olduğu yerde. "Sakin benim kendinden geçmişsin yine seslendim duymadın." Dedi Yamaç gözlerinde endişe vardı. Gece elini saçlarından geçirip sağ omzunda topladı. "İyiyim ben bir şey yok." Dedi adama gülümsemeye çalışarak. Yamaç kıza doğru sokulup açıkta kalan boynuna küçük bir öpücük kondurdu. Gece irkilmişti. "Yapma." Dedi kibar olmaya çalışarak. "Neyi?" diye sordu Yamaç bir yandan da kızın tişörtünü sıyırmak için hamle yapmıştı. "Yapma dedim." Diye çıkıştı Gece ama Yamaç'ın durmaya niyeti yoktu. Kollarını kızın narin bedenine doladı sertçe. Gece kendini kurtarmaya çabaladı "Yamaç sırası değil." Diyerek. "Neden değil. Tamam zor zamanlardan geçiyoruz acın acım acılarımız var ama bu birbirimize olan özlemimizi sevgimizi değiştirmez öyle değil mi?" diye sordu Yamaç alev saçan gözlerini kızın gözlerine dikmişti. "İstemiyorum bırak." Dedi Gece yeniden adamın kolunu ittirmiş ama başarılı olamamıştı. "Yeter bırak." Diye bir çığlık atıp kendini yataktan attı bir güçle. Yamaç şimdi kırgındı kıza bakarken. "Gece ne oluyor? Günlerdir benden kaçıyor gibisin?" dedi yüzünü sıvazlarken. Gece paramparçaydı. Asaf'ı gördüğü günden beri gözünün önüne gelen sahnelerden kulağına dolan seslerden sıyrılamıyordu. Sürekli o geceyi o boş depoyu hatırlayıp için için ağlıyor öfkeleniyordu. Her şey Yamaç'ın Çukur'dan gittiği gece olmuştu. "Sen gitme..." derken sustu. "Ben ne?" dedi Yamaç durumu anlamaya çalışıyor sevdiği kadına yardımcı olmak istiyordu ama Gece kapalı bir kutuydu.
"Bir şey yok iyiyim." Deyip odadan kaçarcasına çıktı Gece. Alt kata indiğinde neredeyse bir panik atak krizinin eşiğindeydi. Soluk alıp verişi hızlı kalbi gümbür gümbürdü. "Gece." Dedi okuduğu Kur'an 'dan kafasını kaldıran Sultan. Kız eli göğsünde salonun kapısında dikiliyordu. "Bir şey yok anne iyiyim ben." Dedi kız gülümsemeye çalışarak o sırada Yamaç'da giyinmiş aşağı inmişti. Sofa da kısa bir an bakıştılar. Odadaki tartışmayı duyan Aylin'de merdivenlerin başında durmuş onları izliyordu. "Nereye?" diye sordu Gece ayakkabılarını giyen kocasına. "Hayırdır niye merak ettin? Bilmiyor musun ben nereye giderim ne yaparım?" diyerek terslendi Yamaç. Gece tuttuğu nefesini bıraktı "Of Yamaç uzatmayalım havamda değilim işte. " dedi Gece sitem ederek. Yamaç cevap vermeden kıza imalı bir bakış atıp dışarı çıktı. Gece 'de adamın arkasından kapıdan pervazına yaslanmış bakıyordu. Kapının önündeki basamakları inip arabasına doğru dönmüştü ki kıza dönüp kollarını iki yana açtı "Eskisi gibi yapalım mı?" diye sorarak. Gece'nin akmaya hazır göz yaşları anında süzüldü yanaklarından. "Yamaçimooo" diye bağırarak koşup adamın kucağına zıpladı. Yamaç sevgilisini kendi etrafında birkaç tur döndürüp yere bırakınca eğilip alnından öptü "Akşama görüşürüz." Derken. Gece gözleri ile onayladı adamı. Onları izleyen Aylin gözlerini devirip içeri girdi yeniden. Yamaç'ın arabası uzaklaşınca gece bir eve bir Salih ve Saadet'İn evine bakıp oraya gitmeye karar verdi. Kapıyı üst üste birkaç kez çaldı ama açan olmadı. "Kimse bir yere gitmiyor ee bizim evde de değil nerde bu kız?" diye sordu kendine. evin etrafını dolaşıp alçak pencerelerden içeri görmeye çalıştı salon boş yatak odasının perdeleri sıkı sıkı örtülüydü. Telefonunu arandı ama yanına almamıştı. Koşarak eve döndü. Paldır küldür içeri girince "Aaaa Gece ne oluyor sana bugün?" diye çıkıştı Sultan "Anne Saadet ablamı gördün mü?" diye sordu hızla. "Yooo evdeydi." Dedi kadın. "İdris nerede?" diye sordu bu kez. Cennet kucağında bebekle mutfaktan çıktı "Burada benimle ne oldu ki?" diye sordu Cennet. Gece hemen portmantonun çekmecelerini karıştırıp yedek anahtar arandı.
"Gece ne oluyor?" diye bağırdı telaşlanan Sultan. "Saadet kapıyor açmıyor yani bir yere gitme olasılığı yok yada var bilmiyorum bakıcam." Deyip bulduğu anahtarla fırladı tekrar dışarı. Panik içinde elindeki bir tomar anahtarı sırayla kilide sokup deniyor küfürler savuruyordu. "Cennet sen çocuğu eve götür." Dedi Sultan Gece'nin hemen arkasında duruyordu. Cennet denileni yapıp eve dönerken "Ne oluyor?" diye koşarak Damla geldi yanlarına. O sırada Gece anahtarı bulmuş kapıyı açmıştı. "Abla." Diye bağırarak girdi içeri. Telaşla tüm odaları kontrol ettiler ama kimse yoktu. Kapının ağzında duran Aylin telefonunu çıkarıp "Neden kimse aramayı akıl etmiyor?" diye söylenerek numarayı tuşladı. Gece çok öfkeliydi bir hışımla kızın karşısına dikilip "Bir sen akıllısın çünkü." Deyip kulağına kaldırdığı telefonu çekip aldı elinden. Üçüncü çalışın sonunda hala cevap yoktu. "Kapat arama burada telefon." Dedi Damla elindeki cihazı göstererek salondan çıkmıştı.
"Kim söyledi?" diye sordu Salih. Bir bankta yan yana oturuyorlardı. "Tesadüf." Diye cevapladı Saadet. Hafif rüzgar saçlarını dağıtıyor çöken kış havası ikisini de üşütüyordu. "Bu hiçbir şeyi değiştirmez Sadiş. Bizim nur topu gibi bir evladımız var zaten." Dedi Salih yüzünü karısına dönmüştü. "Biz daha çocukken küçücük el kadarken hep kızım olsun derdin sen. Büyükdük bir araya geldik hayallerin hep aynıydı. Biliyorum dünyanın sonu değil bu sana eziyet etmek saçma sapan bunalımlara girmek de değil isteğim ama... sana karşı yarım hissediyorum kendimi işte." Dedi Saadet. "Sakın! Saadet sakın duymayayım bir daha bunu. Ne demek yarım olmak." Diye çıkıştı Salih sesi gerçekten sertti. "Anlıyorsun işte sen beni." Derken kocasının elini tuttu Saadet. "Velev ki bu başımıza gelmedi yeni evlatlarımız oldu onların kız olacağının ne garantisi vardı? Belki babama çektim ben." Derken daha yumuşaktı Salih. Kadın güldü "Doğru hiçbir zaman bilemeyeceğiz artık." Dedi buruk bir sesle. Salih kaşlarını çattı. "Saadet!" dedi uyarır bir tonla. "Tamam tamam bu konu burada kapandı. Hadi eve gidelim kimsenin haberi yok telaşlanmasınlar."
Sarp kahveden içeri girince "Gel Sap gel." Dedi Yamaç sobanın başında durmuş ellerini ısıtıyordu. "Abiler nerede?" diye sordu Sarp fazlasıyla bitkin görünüyordu. Hastalık günden güne fiziksel olarak da kendini belli etmeye başlamıştı. "Mekanları dolaşmaya gittiler. Cenazelerdi Tekinoğlu'ydu derken boşladık işi gücü." Dedi Yamaç. "Tekinoğlu demişken ben galeriyi araştırdım biraz. Araya mevzular girdi falan anlatamadım sana." Dedi Sarp çay ocağının arkasına geçmiş çay dolduruyordu. "senden haber çıkmayınca bekledim bende." Dedi adamın verdiği çayı alan Yamaç. "Hazır mısın?" diye sordu Sarp gergin bir gülümseme ile. Yamaç dudak büzdü "Hiçbir zaman olacağımı sanmıyorum buyur dinliyorum." Dedi. "Galeri Enver Tekinoğlu'na ait." Dedi Sarp bunu söylemekten hoşlanmadığı belliydi. "Nasıl ya?" dedi Yamaç şaşırmıştı. "Bas baya galerinin sahibi Enver Tekinoğlu ama idaresi yeğenin de Asaf Tekinoğlu diye biri." Yamaç kaşlarını çattı bu ismi hatırlıyordu aslında ama çıkaramadı. "Gece bizden bile önce nereden biliyordu ki?" diye mırıldandı. "Yamaç Gece Enver'i bilmiyordu Gece'nin davası Asaf'la bence." Dedi Sarp. Yamaç şaşkındı devam et dercesine bir işaret yaptı adama "Biraz kurcaladım ortalığı bu Asaf Çukur'da büyümüş 2007'den sonrası yok. Sır olup gitmiş. Ailesi eş dost akraba kimse yok. Bu Enver'den başka işte." Diye devam etti Sarp. O sırada Kemal girdi içeri çiseleyen yağmurda ıslanmış koşarak sobanın kenarına gelmişti. "Selamunaleyküm abiler müsaade var mı?" dedi ellerini sobanın üzerine uzatırken. "Kemal Asaf diye birini hatırlıyor musun?" diye sordu Yamaç birden. Kemal şaşkın bir ifade ile baktı Yamaç'a "Evet." Diye kekeledi. "Kimdir nedir?" diye sordu Yamaç bu defa. "Abi bizim jenerasyondan bir elemandı. Anneannesi vardı bir tane yaşlı hakkın rahmetine kavuşunca oda kaybolup gitti." Dedi Kemal. "Başka bir şey hatırlıyor musun?" diye sordu Yamaç ısrarla. Kemal boğazını temizledi. "Abi şey..." dedi bakışlarını kaçırıyordu. "Ney Kemal?" diye sordu Yamaç sakin konuşuyordu ama sinirlenmişti. "Abi Gece'ye yanıktı bir ara." Dedi çocuk sıkılarak. Sarp ve Yamaç bakıştılar bir an.
Yamaç cebinde titreyen telefonu fark edince çıkarıp ekrana baktı. Arayan Aylin'di. Ekranda Aylin adını gören Sarp uzaklaştı yanından. "Yamaç Salih nerede?" diye sordu Gece açar açmaz. "Saadet ablamla çıktılar ne oldu?" dedi Yamaç karısının korkulu sesi endişelendirmişti. "Saadet'le mi?" diye teyit etti Gece adamın sözünü. "Evet Saadet'le ne oldu?" diye sordu Yamaç. "Biz Saadet'i bulamayınca evde." Dedi rahatlayan bir sesle Gece. "Beraberler merak etme." Dedi Yamaç karısını telkin ederek.
Gece Saadet'in yerini öğrenip rahatlayınca yeniden odasına çıktı. Yatağa uzanıp komodinin üzerindeki telefonu eline aldı. Dört cevapsız arama vardı tanımadığı bir numaradan. Tekrar oturur pozisyon alıp numarayı çevirdi. "Ne yaptın?" diye açtı karşı taraf. Gece duyduğu sesle titredi bir an "Neyi ne yaptım?" diye sordu güçlü durmaya gayret ederek. "Soruya soru ile dönmek her zaman ki taktiğin ama yemiyorum artık Gece söylediklerimi düşündün mü? Yoksa ben icraatlarıma devam edeyim mi? Sizinkilerin bir şey yapacağı da yok zaten bir hafta oldu." Dedi Asaf. "Düşünecek bir şey yok sen ve o fodul amcan bize hiçbir şey yapamazsınız. Senin egonu tatmin etmek için deliler gibi sevdiğim adamı terk edecek değilim." Dedi Gece. "Peki sen bilirsin. Yaşayan ölülersiniz artık unutma bunu." Deyip kapadı Asaf telefonu. Lüks bir otel odasında pencerenin önünde dikiliyordu. Yeniden bir numara çevirip kaldırdı telefonu. "Ali amca. Tamam birini daha al." Dedi duygusuzca. İhtişamlı masasının başında oturan Enver güldü "Tamam oğul bende haberini bekliyordum." Dedikten sonra telefonu kapatıp birkaç numara tuşlayarak geri kaldırdı. "Hakan Bey alalım." Dedi keyifli bir sesle.
"Eee anlat Kemal dinliyorum." Dedi Yamaç çayını tazelemiş yeniden sobanın yanına gelmişti. "Abi öyle işte sen de hatırlarsın aslında bizim lisedeydi." Dedi Kemal konunun onu gerdiği belliydi. "Çıkaramadım." Dedi Yamaç gözlerini Kemal'in üzerinden ayırmıyordu. O sırada Selim, Cumali ve Akın girdiler içeri. "Vay arkadaş memleket bitmiş kimse ödemesini zamanında yapamıyor." Dedi kendini sandalyeye bırakan Cumali. Kemal Yamaç'ın markajından kurtulmak için öne atılıp "Hoşgeldiniz abiler ben sizi çaylayayım bir." Diyerek çay ocağının arkasına geçti. "Ver oğlum ver dondu götümüz soğukta." Dedi atkısını çözen Selim. Akın elindeki çantayı masaya bıraktı. "Hasılat kötü valla kimsede nakit yok." Dedi Yamaç'a dönerek. Yamaç göz ucuyla çantaya bakıp "Masrafları karşılar mı?" diye sordu. "Sermeye çıkar." Dedi Akın. "Sıkıştırmayın kimseyi o zaman ellerini düzeltince öderler." Dedi Yamaç abisinin yanına otururken.
"Salih şurada dursana İdris'e ay çöreği alalım." Dedi Saadet eliyle caddenin kenarındaki fırını göstererek. "E mahalleden alırdık az kaldı zaten." Dedi Salih. "Aman Salih Hamdi abininkiler bayat oluyor hep taze taze alalım işte şurdan." Dedi kadın. Salih arabaya kenara çekip kemerini çözdü. "İki mi üç mü on kaç?" dedi inmeden karısına dönerek. "E sen al on tane kızlarda sever yeriz hep birlikte." Dedi kadın gülümseyerek. Salih kafasıyla onaylayıp indi arabadan. Birkaç dakika sonra elinde ay çörekleri arabaya dönmüştü ki yan koltuğu boştu. "Sadiş?" dedi kafasını arka tarafa döndürürken ama orda da değildi kadın. Panikle araçtan inip etrafına bakındı. Cadde işlek araç ve insan trafiği çoktu. "Sadiş." Diye bir fısıltı çıktı dudakları arasından. Salih'in o an yaşadığı saf çaresizlikti.