84. BÖLÜM
Güneş Uzun... Ayşe Koçovalı... Metin Yaman... Üç tabut ardı ardına girdi Çukur'un gamdan, kederden, gözyaşından ıslanmış sokaklarına. Cenaze kafilesinin en önünde Kemal başı dik kucağında abisinin fotoğrafı ağlamamak için dudaklarını kanatırcasına sıkmış bir halde bir asker edasıyla ilerlerken hemen ardında Selim iki evladını yanına almış Koçovalı'lara has gururlu ifadesiyle yürüyordu. Akın her ne kadar engel olmaya çalışsa da gözyaşları yanaklarından ince ince süzülüyordu. Karaca abisine oranla daha metanetliydi. Sultan Damla ve Saadet'in kolunda ara ara dönüp ardından gelen tabutlara bakıyor güçlü durmaya çalışsa da bu defa beceremiyordu. Cumali, Salih ve Yamaç kalabalığın daha ortasında ağır ağır ilerliyorlardı. Mezarlığa geldiklerinde Yamaç göz ucuyla Gece'nin adının yazılı olduğu ama aslında boş olan mezara baktı. "Neredesin Gece?" diye mırıldandı kendi kendine. Merasim çok hızlı olmuştu. Cenazeler defnedilmiş dualar okunmuş ahali yavaş yavaş dağılıyordu. Sultan aile mezarlığının başına gelip mermerin üzerine çöktü. "Eyyy İdris Koçovalı ! Bak aslan parçan Metin'in de geldi yanına gelinin Ayşe'de. Toplanacağız elbet tek tek bir araya da ben.... Ben artık dayanamıyorum." Diyerek hüngür hüngür ağlamaya başladı. Salih kadının halini görünce yanına gitmek için yeltenmişti ki "Bırak ağlasın. O kolay kolay ağlamaz. Eğer şimdi ağlamazsa bir daha dökülmez o yaşlar gözünden." Dedi Saadet. Yamaç Sena'nın mezarının yanına oturup taşını sıvazladıktan sonra alnını soğuk mermere dayadı. "Bitmiyor Sena. Bitmiyor bitmeyecek. Kimi sevsem kime dokunsam sonu toprak. Affet beni." Derken gözü yeni mezara Güneş'e ilişti. "Affet." Dedi ona dönüp gözündeki yaşları silerken.
Kemal kucağındaki fotoğrafa sarılmış öylece duruyordu. Donmuştu. Gördükleri yaşananlar sanki bir rüya gibiydi. Cumali gelip elini omzuna koyunca uyanmışçasına silkelendi. "Abi rüya değil mi bu?" diye sordu. Cumali'nin boğazı düğümlendi yine. Cevap veremedi adama. Onun yerine çekip sıkıca sarıldı. Karaca ve Akın boş gözlerle etrafa bakarken bakışları kesişince ikisi de daha fazla tutamadı kendisini hızla birbirlerine sarılıp ağlamaya başladılar."O kızcağız ailesi nesi var mıydı acaba haber vereceğimiz?" diye sordu Emmi. Kahvede toplanmışlardı. "Yokmuş Yamaç öyle dedi." diye yanıtladı çay dağıtan Medet. "Hehh oda geldi zaten." Dedi Salih çayını yudumlarken. Cenazedeki perişan Yamaç gitmiş yerine öfkeden gözünden alevler çıkan bir Yamaç gelmişti. Şimşek gibi girdi içeri. "Hala haber yok mu?" diye sordu. Kimseden ses çıkmamıştı. "Adam mahallemize girdi. Evimize. Kadınlarımıza sıktı. Oturmuş bizi izleyen kadınlarımıza." Avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Çukur gençleri de kahvenin önüne toplanmıştı. "Kardeşimizi öldürdü. Metin'imizi." Sesi düşmüştü. "Gece'm nerede belli bile değil. Bana o herifi bulun." Diye yeniden bağırarak elini var gücü ile masaya vurdu. O sırada kahvenin önünde bir hareketlenme oldu. Üç tane siyah jip ard arda park edip içinden takım elbiseli adamlar döküldü. Azer Kurtuluş gözlüklerini çıkarıp kapının ağzında duran Celasun ve Meke'yi başıyla selamlayıp "Başımız sağolsun." Diyerek içeri girdi. İçerdekiler de aynı kafalarıyla karşılık verdiler adama. O da daha bu sabah aynı saldırı da kaybettiği kardeşini defnetmişti. Geçip Yamaç'ın karşısındaki sandalyeye oturdu. "Ne yapıyoruz?" diye sorduğunda Yamaç ateş saçan gözlerini adama dikti. "Bulsak yapacağız." Diye terslendi. Sonra durumu fark edip "Eee başın sağolsun." Diyerek toparladı. "Gece elinde değil mi?" diye sordu Azer. Yamaç kafasını salladı. "Yani elinde diye umuyorum çünkü hiçbir yerde yok. Gören yok duyan yok bilen yok." Dedi.
Nazım devasa pencerenin önünde elleri ceplerinde duruyordu. Kapı çalınınca aceleyle "Gel." Diye bağırdı. İçeri giren adam ellerini önünde birleştirip boynunu eğdi. "Efendim maalesef haber doğru. Saldırı da Güneş Hanım da hayatını kaybetmiş. Bugün Çukur'daki cenazelerden biride onunmuş." Dedi. Nazım acıyla yumdu gözlerini. Birkaç saniye sonra "Nasıl dikkat etmezsiniz lan?" diye bağırarak açtı gözlerini. "Efendim arkadaşlarımız maalesef tanımıyorlardı Güneş Hanımı. Hem orada olabileceği hiçbirimizin aklına gelmedi." Dedi üzgün bir ifadeyle. Nazım kendini koltuğa atarken eliyle adama çıkmasını işaret ettikten sonra hıçkırığını bastırmak için elini ısırarak ağlamaya başladı.
Verilen üç kayıp için Koçovalıların evinde dua okutuluyordu. Adamlar Sultan'ın kesin emriyle eve gelmişlerdi. Yamaç basamakları çıkmış eve girecekti ki vazgeçip çalışma odasına yürüdü. Kendini koltuğa bırakıp gözlerini kapadı. Fazlasıyla öfkeli, gergin, endişeli ve kızgındı. İki gündür gözünü bile kırpmamıştı. Kafasını geri yaslayıp Gece'nin nerede tutuluyor olabileceğini düşünürken kapadı gözlerini. Bir süre sonra masaya konan tabağın sesiyle tekrar açtığında masaya oturmuş onu izleyen kızla gözgöze gelip doğruldu. "İki gündür uyumuyorsun çok belli. Yiyip içtiğini de sanmıyorum. Bari şu helvadan at ağzına bir iki kaşıkta şekerin düşmesin." Dedi kız umarsızca. "Aylin." Diyerek doğruldu Yamaç. "Naber?" diye sordu kız aynı hava ile. "Soruyor musun gerçekten?" diye yanıtladı adam. Kız bir süre adamı izleyip "Başın sağolsun." Diyerek derin bir nefes verdi. "Başımız sağolsun. Seninde... Ayşe yengem seni çok severdi." Dedi Yamaç. Aylin dudaklarını ısırdı "Bende onu... Çok garip biliyor musun yani en son ne zaman gördüğümü hatırlayamıyorum." Dedi. Yamaç kafasını salladı "Biliyorum. Ben o hissi pek çok kez yaşadım." Dedi. yine sessizlik çökmüştü. "Sen.. Neredesin neler yapıyorsun? Çok uzun zaman oldu." Dedi Yamaç. Kız yeniden gülümsedi. "Ben Ankara'daydım aslında çok uzun zamandır. Ama kısa süre önce döndüm İstanbul'a. Rahmetli Kahraman abinin cenazesine de gelmiştim ama o zaman görüşemedik seninle." Yamaç cevap vermedi. "Gece... Kayıpmış." Dedi Aylin bu defa sorar bir sesle. Yamaç kafasını salladı. "Üzülme bilmez misin sen onu. Çıkar elbet bir yerden. Hatırlasana bir keresinde oyunda seninle eş oldum diye kıskanıp saklanmıştı. Bütün gün aramıştık da bahçedeki ardiyeden çıkmıştı." Dedi kız gülerek. "O öyle değildi ya sen kilitlemiştin de unutmuştun orada." Dedi Yamaç gülerek. Aylin dudaklarını büzüp düşündü kısa bir an "Doğruya asma kilit vardı kapatmıştım ben." Dedi."Hayatımın en güzel günleriydi. Sen ben Gece... Kahraman abi salıncak kurardı bahçeye güya sırayla sallanırdık ama o sıra bana asla gelmezdi Gece kandırır ağlatırdı beni." Diye devam etti. Yamaç içten bir şekilde gülümserken gülüşü dondu yüzünde "Şimdi Gece'm nerede bilmiyorum." Dedi. Aylin masadan aşağı inip elini adamın omzuna koydu "Bak ben uzun zamandır görmüyorum bilmiyorum ama onun ile ilgili emin olduğum tek bir şey var. Gece Karadağlı ne yapar eder hayatta kalmanın bir yolunu bulur." Dedi adama göz kırparak. "Hadi iki kaşık al o helvadan bayılıp kalırsın sonra." Diyerek hırkasının yakasını kavuşturup çıktı odadan.
Karaca elindeki tepsiyi mutfağa getirmiş tam tezgaha bırakacakken başı dönünce sendeledi. Tam düşecekti ki bahçe kapısından giren Azer koşup kızı kavradı. Elindekileri alıp tezgaha bıraktıktan sonra getirip sandalyeye oturttu. Masanın üzerindeki sürahiden su doldurup kıza uzattı. "İç şundan bir yudu iyi gelir." Derken gözüyle etrafta yardıma çağırabileceğini birini arıyordu. Karaca bardağı masaya bırakırken gözünden akan yaşları elinin tersiyle sildi. "Ne olursa olsun anne işte. Senin annen sağ mı?" diye sordu adama. Kızın hali Azer'in içine işlemişti. "Sağ çok şükür. Tabi iki evladını benim yüzümden kaybetmiş bir anne ne kadar sağ olabilirse." Dedi. "Ben annemle öyle çok iyi değildim bir kere okşamadı saçımı yada okşadıysa da ben görmedim." Durup güldü "Gerçi kimse okşamadı ki." Dedi hayal kırıklığı dolu bir sesle. Azer ürkekçe elini kızın saçlarına götürdü. Karaca adamın sıcak elini saçlarında hissedince kendini tutamayıp ağlamaya başladı. "Karaca kuzum benim iyi misin?" diyerek Saadet girince içeri adam telaşla çekti elini. "Yenge tansiyonu oynadı galiba bir ilgileniversene." Diyerek salona doğru yürüdü Azer. İçerdeki selamlayıp Sultan Hanımın elini öptükten sonra Cumali'nin yanına gelip "Bu şerefsizin olabileceği bir kaç yer var. Sizi bekleyeyim mi gidip kendim dalayım mı?" diye sordu sessizce. Cumali adama ters bir bakış atmıştı ki Meke dua ortamını bozmamaya özen göstererek yanlarına gelip "Abi acil kahveye gitmemiz lazım." Dedi.Çok geçmeden tam kadro kahvede toplanılmıştı. Mekana en son gelen Yamaç oldu. "Evet nedir?" diyerek girdiğinde içeri kimseden ses çıkmadı. "Ne oluyor abiler?" diye sordu. Ardından gözü masanın üzerinde duran siyah kutuya ilişti. "Bu ne?" diye sordu. "Sana gelmiş." Dedi Salih oflayarak. "Ne var?" diye sordu Yamaç bu defa "Bilmiyoruz açmadık." Dedi Celasun. Yamaç korkarak gelip kutunun kapağını kaldırdı. Kutuda sadece bir tutam kumral saç vardı. Kendini kaybetmeden önce saçları elini alıp kokladı. Ardından kızılca kıyamet koptu. Herkes dışarı çıkmıştı. Yamaç cam çerçeve masa sandalye ne bulduysa kırıp döküyor küfürler savuruyordu. Kırılan camlar ellerine batmış kan kollarından aşağı akıyordu ki Salih girdi araya. Güç bela sakinleştirmişti ki Yamaç öfkeyle yeniden kalkıp sokak boyunca yürüyüp uzaklaştı. Diğerleri de ayaklanmıştı ki Selim "Ben konuşurum." Diyerek düştü kardeşinin peşine. Çok geçmeden de yakaladı. "Kardeş." Diye bağırdı arkasından. Yamaç'ta biraz daha sakinlemişti. "Sakinleş oğlum hepimizin kaybı büyük sen derleyip toplayacaksın bizi sakinleş." Dedi. "Özür dilerim senin kaybın... bencillik.." diye gevelerken Yamaç Selim elini kardeşinin ensesine koydu. "Hepimizin kaybı büyük. Çok anlaşamasak ta farklı pencerelerden baksak ta bu amına kodumun hayatına Ayşe benim karım iki evladımın anasıydı. Ona kurduğum son cümle neydi biliyor musun? Bir sus be kadın. Al bak sonsuza kadar sustu. Şimdi ben bunun azabını sonsuza dek bir daha karşılaşana dek taşıyacağım içimde. Henüz bir şey kaybetmedin sen. Bulacağız Gece'yi güven bana inan." Dedi. Yamaç kulağının çınlağını hissetti bir an. Öfkesi yeniden yükseliyordu. "Biz bu anı yaşadık." Dedi sesi alçaktı ama giderek yükseliyordu. "Sena kaçırıldığında ölmeden önceki akşam burada bu sokakta sen bana aynılarını söyledin." Dedi etrafını göstererek. "Aynı şey değil." Dedi Selim ama ok yaydan çıkmıştı. Yamaç yere çökmüş kanlı elleriyle kendini dövüyor çınlayan kulaklarını susturmaya çalışıyor deli gibi bağırıyordu.
O sırada Gece tutulduğu köhne odada duvara tırnakları ile çukur sembolü çizerken bir yandan da bir şarkı mırıldanıyordu. "sevdikde katlandık inan her bokuna hepimiz ölcez de gömün beni çukura..."