133.BÖLÜM
"Duydunuz. Nedir nasıldır bilemem ben. Bende memnun değilim durumdan ama olan olmuş. Aylin Yamaç'ın çocuğuna hamile. Buda demek oluyor ki artık oda bir Koçovalı." Dedi Sultan bakışlarını çocuklarından kaçırmıştı. Gece duydukları ile sersemlemişti. Dengesini sağlayabilmek için yanındaki dolaba tutununca köşedeki şemsiye gürültüyle yere düştü. Masadakiler birbirine bakıp ayaklanmıştı. Kapıya gelen Cumali Gece'yi görünce yüzünü sıvazladı. Diğerleri de ayaklanmış sofaya gelmişlerdi. Aylin hariç. Gece ne yapacağını bilemez bir halde birkaç adım geri gitti ardından vazgeçip merdivenlere yöneldi. Birkaç basamak çıkmıştı ki vazgeçip yeniden aşağı indi. "Gece... Kızım konuşalım bunu." Dedi Selim ama kızın kimseyi duyduğu yoktu. "Yavrum." Diyerek kıza dokundu Sultan ama Gece yanmışçasına irkilerek kolunu geri çekti. Kapıya doğru dönmüştü ki ani bir kararla vazgeçip hızla yukarı koştu. Sultan arkasından hamle yapmıştı ama "Dur anne kendileri konuşsunlar." Diyerek durdurdu Selim onu. Gece yatak odasının kapısını öyle sert kapatmıştı ki aşağıdakiler korkuyla zıpladı. Yamaç duştan yeni çıkmıştı. Elinde havlu kalakaldı odanın ortasında. Durumu anlamıştı. "Doğru mu?" diye sordu kapının önünde duran Gece. O sırada büyük bir gök gürültüsü duyuldu. Yamaç cevap vermedi. Kız öfkeyle solunda duran kitaplığı yere devirdi. "Doğru mu?" diye sordu yeniden az öncekinden daha yüksek bir sesle. Yamaç yine sessizdi. İki damla yaş süzüldü yanaklarından. Gece bir sinir krizinin eşiğindeydi. Öfkeyle sehpanın üzerinde duran vazoyu alıp pencereye fırlattı. Cam büyük bir gürültüyle kırılıp yere döküldü. "Doğru mu?" diye bağırdı yeniden Yamaç bu defa gözlerini kapadı. Gece deliye dönmüştü. Eline geçen her şeyi savuruyor odayı talan ediyordu. "Doğru mu?" diye bağırarak. Yatağa söküp yastıkları parçaladı. Kanepenin minderlerini sağa sola fırlatıp diğer taraftaki kitapları etrafa saçtı. Yamaç ağlıyordu ama Gece'nin gözünden tek damla yaş dökülmemişti. En son komodinin üzerindeki çerçeveyi alıp duvarda asılı gitara fırlattı. Gitarın cam kafesiyle birlikte ikisinin düğünlerinde çekilmiş bir fotoğrafı kırılıp yere düşmüştü. "Doğru." Dedi Yamaç acıyla. Gece yutkundu. Yakası kayan tişörtünü düzeltip adama son bir defa bakmadan çıktı odadan. Merdivenlerden aşağı inerken herkes ona bakıyordu ama kimseyle göz göze gelmedi. Kapıyı sertçe çarpıp verandaya çıktı. Hava iyice bozmuş iri yağmur taneleri dökülmeye başlamıştı. Gece ağır adımlarla evden çıkmış yürüyordu. "Abla araba var yağmur başladı." Diye seslendi Salim ardından bağırarak gülümsedi Gece elindeki anahtarı arkasına bakmadan geriye doğru fırlatıp atarken. Birkaç adım sonra yağmur iyice hızlanmıştı parmağındaki alyansı çevirip durakladı. Gözlerini kapayıp acıyla güldü. Yüzüğü çıkarıp geriye doğru fırlatırken Koçovalılar kapıdan, Yamaç kırılan pencereden onu izliyordu.
Gece bütün gün kendini bilmeden İstanbul sokaklarında dolandı. Çok acı çekmiş, çok kayıp vermişti daha önce. Ama bu çok başkaydı. Bu duyguyu tatmamıştı hiç. Hayatı boyunca sadece Yamaç Koçovalı olmuştu gönlünde, yanında, aklında. Sevmiş sevilmiş, aşık olmuş aşık olunmuş, özlemiş özlenmişti ama ihanet... hiç bilmediği bir duyguydu. Yıllar evvel Yamaç'ı o kızlarla barda gördüğünde bile ihaneti düşünmemiş durumun ihanet olmadığını bilmiş o acı çekerken Yamaç'ın keyfinin yerinde olmasına bozulmuştu sadece. Ama bu... Bu bambaşkaydı. Hem de Aylin'le.. kafasında ölçüp biçiyor neden nasıl ne zaman olabileceğini bulmaya çalışıyordu. Hava kararmış tüm gün deli gibi yağan yağmur durmuştu. Yüksek bir binanın çatısında oturmuş aşağı izliyordu. Tüm gün boyunca tek damla gözyaşı dökmemiş boğazı acıyla kavruluyordu. Yamaç Gece ile buluştukları eski parka gelmiş Çukur'u tepeden gören köşeye oturmuştu. Gece ile çok şey yaşamışlardı. Aşk, sevgi, arkadaşlık, dostluk, aile olmak, özlemek, endişelenmek bir sürü şey. Ama bu defa oda ne yapacağını bilmiyordu. Her yıkılışlarında bir umut bir çıkış vardı ama buradan nasıl dönebileceklerini oda bilemiyordu. Her şey bir yana Yamaç bu defa en iyi dostunu kaybetmişti. Birbirlerini görmeden geçen onca yılda bile başkasına aşık olduğu bir başkasını sevdiği yıllarda bile biliyordu ki Gece oradaydı. Ama şimdi kalbinde bir boşluk açılmıştı sanki. Daralıyor nefes alamıyordu ayağa kalkıp duvarın dibine geldi. Gece de ayağa kalkmış binanın tam ucunda duruyordu. Ilık bir damla gözyaşı süzüldü sonunda yanağından. Rüzgar kumral saçlarını savuruyordu. İkisi de aynı dakikalarda rüzgara bırakmıştı kendini. Kollarını iki yana açıp var güçleriyle birbirlerinin ismini haykırdılar rüzgara doğru. Yamaç pişmanlık ve acıyla, Gece öfke ve acıyla haykırdı. Artık ne olursa olsun ne yaşanırsa yaşansın bir şeyler kökten değişmişti. Hem Gece için hem Yamaç için hem de Çukur için...
1 AY SONRA
"Selamunaleyküm." Diyerek kahveden içeri girdi Cemile. Temmuz sıcağıyla alnına biriken teri silip kendini bir sandalyeye atmıştı. "Aleyküm selam Gel Cemile gel hoş geldin." Dedi Cumali çözdüğü bulmacadan kafasını kaldırıp. Çay ocağının arkasındaki Salih elindeki bardağı kaldırıp "Çay?" diye sordu. "Ay yok bu sıcakta gazoz yok mu gazoz?" dedi kız masadaki gazeteyi alıp kendine yelpaze yaparken. "Çay harareti alır derler." Diye gülerken dolaptan bir gazoz almış kıza getirmişti Salih." O çay o çay değil işte hep yanlış biliyoruz deyimlerimizi hep." Dedi kız gülerek. "Nerede seninki?" diye sordu Cumali bıyık altı gülüyordu. Cemile kafasına diktiği gazozu tam yutarken seninki lafını duyunca öksürmeye başladı. "Helal helal." Diye gülerek Salih'te gelip masaya oturmuştu. "Eeee adam kız verecek kolay değil." Diye ekledi gülüşü hala yüzündeydi. "He lan şaka maka adam kayınpeder oluyor." Dedi Cumali. "Kayınpeder." Deyip güldü Salih. "İsteme ne zamandı?" diye sordu Cemile. "Bu akşam." Diye yanıtladı Salih. O sırada Selim gelmişti. Sinirle ceketini çıkarıp sandalyeye astıktan sonra çekip oturdu. "Aha kayınpeder geldi." Deyince Salih Cumali ile birlikte gülmeye başladılar. "Bak oğlum yapmayın ha. Sinirim bozuk zaten." Diye terslenmişti ki Cemile ile göz göze geldiler. "Senin ne işin var burada?" diye sordu şaşkınlıkla. "Ohooo adam o kadar sinirli ki kızı bile yeni fark etti." Dedi Salih. "Hediye almaya gidecektik ya e sen çağırdın." Dedi Cemile. "Doğru ya. İyi kalk gidelim havam değişsin biraz benim." Derken hemen ayaklanmıştı Selim. Cumali ve Salih hala gülüyordu. "Görüşürüz ozaman gazoz için teşekkürler." Deyip Cemile'de kalktı. İkili çıkınca Cumali ve Salih arkalarından bakıyorlardı "Olmuş bunlar ha?" dedi Cumali. "Valla olmuş. Nişana çağırsa bari kızı akıl edip." Dedi Salih. "He lan düşünemez bu sipsi Damla'ya deyim de arasın kızı çağırsın akşam." Derken telefonunu çıkarmıştı Cumali. Karaca üzerinde kırmızı bir elbise aynanın karşısında kendine bakıyordu. "Yok ya beğenmedim ben bunu." Dedi yüzünü buruşturarak. "Hasbinallah kızım bu kaçıncı mağaza kaçıncı elbise." Diye söylendi Damla. Saadet askıdan aldığı elbiseyle kabinlere doğru yürürken "Valla uğraşamayacağım senle akşam nişan var bu hala beğenememişmiş." Diye söylendi. Kabin perdesini açınca içerde üzerini değiştiren Aylin'i ni görüp şaşıp kaldı. Kızın karnı epeyce büyümüştü ama Koçovalı'ların bildiği süreçte henüz üç aylık bir karın dan çok fazlaydı. Genelde bol giyinip kamufle ediyordu kendini. Perdeyi sertçe çekip kapadı "Ya kapalı görmüyor musun ne dalıyorsun öyle." Diye bağırarak. "Ay pardon! Aman sende hiç görmedik mi sanki." Derken yan kabine girdi Saadet ama kızın karnı çok dikkatini çekmişti. "Aylin sen şimdi kaç aylık oldun?" diye sordu kendi üzerini çıkarırken. "Üç." Dedi kız anlamıştı kadının ne amaçla sorduğunu. "Karnında epey var maşallah. Ben İdris'e hamileyken neredeyse altı ayken öyleydim." Dedi. "Farkındayım iç karnım yokmuş hiç daha çok büyür dedi doktor. Ne yapalım hiç tanımadığım anamdan kalan genetik bir şey işte." Derken tişörtünü giymiş çıkmıştı kabinden.