50. BÖLÜM
Yamaç kağıt arabasını kenara bırakıp köşedeki çeşmede ellerini yıkadıktan sonra küçük kafenin verandasına çıkıp merdivenlere oturdu. "Merhaba Güneş hanım." Diyerek selamladı tezgahta duran kızı. Güneş içtenlikle gülümseyip selamına karşılık verdikten sonra iki bardak çay ve bir dilim kek koyup yanına geldi Yamaç'ın. "Naber meczup delikanlı?" diye sorup oda merdivene oturdu. Yamaç çayından bir yudum alıp "İyi bugün mal gelmiş marketlere güzel karton çıktı." Dedi. O an bildiğimiz tanıdığımız Yamaç'tı. O esnada bayağı uzun bir şekilde esnedi Güneş. "Uyuyamadın mı?" diye sordu Yamaç gülerek. "Sorma dün gec..." derken sustu. Yamaç kıza dönmüştü "Akşam." Dedi üstüne bastırarak. "Dün akşam çok sıcaktı hava uyuyamadım bir türlü." Diye tamamladı Güneş cümlesini. Ardından dönüp adama dikkatli baktı "Sen iyi uyumuşsun anlaşılan." Dedi muzipçe. "Uzun zamandır ilk kez böyle uyumuşum. Onu gördüm. Hayalini yani. O kadar gerçekti ki. Resmen kokusunu duydum. Bu defa sarılmama da izin verdi biliyor musun? Beni dizinde uyuttu." Güneş kaşlarını çatıp baktı. "Yamaç sevgilini anılarında yaşatman çok güzel de bütün hayatını buna bağlamasan mı?" dedi. Kekten bir parça atıp ağzına konuşmaya çalıştı adam "Doktor hanım sizde bir karar verin ama hem diyorsun ki unutma konuş onunla konuştum uyudum deyince de bir poz kesmeler öyle yapmasan mı acabalar." Güneş gülüp eliyle Yamaç'ın ağzına vurdu. "Senin eğitimine temelden girmek lazım oğlum. Ağzında yemek varken konuşulmaz." Dedi. Kısa bir sessizlikten sonra konuştu Güneş "İyi ye gidiyorsun Yamaç Koçovalı. Her geçen gün kırıyorsun kabuklarını." Cevap vermedi bir süre Yamaç. "Bu iyi bir şey hayata dönmen demek sevglini, babanı, ölen eşini unutmak demek değil. Aksine onların anılarına sahip çıkman demek." Diye devam etti Güneş. "Ne yani benden sana tez konusu çıkmaz mı artık onu mu demek istiyorsun?" diye güldü Yamaç. "Ya sen bizim bütün sınıfa konu olursun be." Diyerek omzuna vurdu adamın. "Teşekkür ederim" dedi Yamaç ayağa kalkarken. "Neden ki şimdi nereye en oldu?" diye panikledi Güneş. Adam güldü "Kek için doktor hanım. Kek..." diyerek arabasını sırtlanıp gözden kayboldu.
Gece Şile'ye geldiğinde hava kararmak üzereydi. Arabayı çarşının girişinde bırakıp önceki akşam Yamaç'ı bulduğu tarafa doğru yürüdü. Söylediklerini hala hazmedememişti. Yanlış anlamış olmayı diledi tüm kalbiyle. Caddeyi bitirip kumsala doğru indiğinde aynı yerde gördü Yamaç'ı. Planı belliydi madem kendisinin hayal olduğunu sanıyordu o zaman bir hayalet gibi davranıp ona Çukur'a dönmesini söyleyecekti. Uzaktan izlemeye uygun bir zaman kollamaya koyuldu. Yamaç biraz gittikten sonra kağıt arabasını baraka gibi bir yerin önüne bırakıp içeri girdi. Gece bir süre bekleyip çıkmayacağından emin olunca iyice yaklaştı barakaya. Etrafında dolaşıp içeri görmeye çalıştı. Karanlık mekanın içinde bir karyola ve düzinelerce kitap vardı. Yamaç yatağa uzanmış yatıyordu ama uyuyor mu uyanık mı anlayamadı. Tekrar ön tarafa dolaşıp yarı aralık duran kapının önüne dikildi. Uyanıktı tavandaki bakışlarını kapıya çevirdiğinde arkasından vuran ışık huzmesinin içinde Gece'yi görünce kapadı gözlerini. Tekrar açtığında kapıda duran Güneş'ti bu defa. "Nerelerdesin sen sabahtan beri görünmedin hiç." Diyerek içeri girdi kız. Yamaç hala şaşkındı. "Ne oldu neyin var senin hasta mısın?" diyerek elini adamın alnına koydu. "Onu gördüm ordaydı." Dedi eliyle kapıyı göstererek. "Haydaaa sen beni de benzetmeye başladın. Neyse ki sana ilaç getirdim. Al bunu uyku düzenin için günde bir tane at akşamları." Diyerek elindeki küçük şişeyi yatağın başındaki sehpaya koydu. Ama Yamaç hala tepkisizdi. "Yamaç abartıyorsun artık toparlanır mısın?" diyerek dürttü. "Tamam iyiyim ben yok bişey." Diyerek oturur pozisyona geçti adam. Yatağın üzerinde yan yana oturuyorlardı. Güneş'in geldiğini görünce saklanan Gece pencerenin dibine çökmüş dinliyordu. Sesleri kesilince usulca kalkıp baktı. Güneş Yamaç'ı kendine çekip göğsüne yatırdı "Bitecek bir gün elbet bitecek. " dedi. Yamaç cenin pozisyonu alıp yattı kızın kucağına. Güneş saçları ile oynarken o Gece'li anlarını düşünüyor Gece ise pencerenin dibinde o çok sevdiği kumral buklelere bir başkasının dokunmasının kıskançlığını yaşıyordu.
Ertesi sabah Yamaç ve Güneş uzaklaşınca etrafı kolaçan edip barakanın içine girdi Gece. Küçücük bir yerdi. Yerlerde üst üste yığılmış onlarca kitap duruyordu. Usulca şiltenin üstüne oturdu. Elini yatağın üzerinde serili battaniyenin üstünde gezdirdi. Baş ucunda bir kabarıklık dikkatini çekince battaniyeyi kaldırıp baktı. Günlüğüydü bu. "Ahhhh Sadiş verdin mi sen bunu." Dedi kendi kendine defteri eline alırken. Açıp sayfaları karıştırdı. Gözyaşları ile dağılan mürekkep lekeleri çarpınca gözüne içi burkuldu. En son yazdığı yere gelince sayfanın çok fazla yıprandığını fark edip iyice kızdı kendine bu kadar geç kaldığı için. -Öyle yada böyle ben hayatından çıktığımda güçlü ol ve hayatından çıkmama sebep olan her neyse yok et onu. Ben olsam öyle yapardım biliyorsun. Bu hayat acı çekmek için çok kısa.- güldü kendi kendine. "Acıtasyona gel ya." Dedi. Sonra durup düşündü bir an. Demek yokluğunda Yamaç bu günlüğe sarılmıştı. " O zaman burada kendine gelmesi gerektiği yazarsa toparlanır belki." Diye düşündü sesli bir şekilde. Hemen etrafı kolaçan edip bir kalem buldu. Tekrar son sayfayı açıp özenle yazmaya başladı. –hayat sevdiklerini kendinden mahrum bırakmak, özünden uzaklaşmak için de çok kısa. Bir gün ben gittiğimde sen hep Çukur'da kal ki bizi ayıran sebeplere gün doğmasın. Çukur'u benim için koru Yamaç.- birkaç kez okudu yazdığını. "Kızım salak mısın ya. Ne gerek vardı şimdi. Ne olacak bunu okuyup kendisine mi gelecek yani." Diye söylenip kağıdı yırtmaya yeltendi ama bu defa da belki de elindeki tek motivasyon kaynağını almış olacaktı. Çalan telefonla sıçradı yerinden. Oflayıp defteri yerine koydu. Arayan Karaca idi. "Hahh ne oldu?" diye açtı. Kızın sesi telaşlıydı "Abla konuşmamız lazım neredesin?" dedi. "Uzaktayım Karaca ha desen gelmem bir saat ne oldu?" dedi Gece ayağa kalkmış barakadan çıkmadan son kez etrafına bakınıyordu. "Abla Akın. Bu Azer vardı ya sabah telefonda konuştu onunla. Gizlice dinledim. Sevkiyat mevkiyat birşeyler konuştular. Galiba bu o adamlarla iş birliği içinde." Dedi Karaca.
"Güvercin sokaktaki depo var şuan diğer yerler dolu yada çok ayak altı. Dediğiniz gibi mahallede iş yapacaksa orayı kullanacaktır." Dedi Gece. Aynı ardiyede toplanmışlardı. "Acaba sen karşısına mı çıksan? Senden çekinir sonuçta sen bu işlerin içindesin." Dedi Damla. Omuz silkti Gece. "Hiç sanmıyorum. Babasını bile bilerek cezaevinde tutan adamın gözü beni mi görür? Aksine ortaklık yaptığı adamların neredeyse hepsiyle birebir husumetim var. Sıkıntı çıkarır." Diye yanıtladı Gece. "Yamaç'ı bulman lazım." Dedi Saadet. Hala kıza karşı mesafeliydi. Gece yaşadığı şoka hak veriyor çok üzerinde durmuyordu ama kendisi de üzülüyordu. "Uğraşıyorum." Dedi Gece. Yamaç'ı meczup bir halde bir kasabada bulduğunu söylememişti. Niyeti adam biraz daha kendine gelince tutup direk Çukur'a getirmekti. "Mahallede güvenebileceğim kim var?" diye sordu kadınlara dönüp. "Valla Duygu var arkadaşım. Sağlam kızdır." Dedi Karaca. "Güzel. Deponun etrafına pusu kursun. Giren çıkan gelen giden kim varsa rapor etsin sana sende bana." Dedi. Karaca kafasını salladı. "Yoksa başka bir şey görüşürüz." Diyerek oturduğu sandığın üzerinden atladı Gece. O sırada Saadet'te kalkmış tam karşısına dikilmişti. İki kadın dolu gözlerle baktılar birbirlerine. "Ablalar kardeşlerini ne yaparsa yapsın hep sever." Diyerek kızı kendine çekip sıkıca sarıldı Sadiş. "Ablam." Diyerek aynı özlemle karşılık verdi Gece. Birkaç dakika sonra Karaca ve Damla'da katıldı aralarına. Koçovalı ailesinin dört kadını çevrelerindeki tüm kötülere tüm yaşananlara inat bir kez daha sıkıca kenetlendiler birbirlerine.