108. BÖLÜM
"Ammına kodumun piçleri..." diye bağırdı Salih önlerinde kaçan arabaların ardında son sürat ilerliyorlardı. Orman yolu bitip otoyola çıkacakken yol kenarındaki polisleri görüp yavaşladılar. "Bunlar nereden çıktı şimdi?" diye söylendi Selim. Jipler hiç durmadan geçip giderken polis Salih'in arabasına kenara çekmesi için işaret verdi. "Çekemem." Diye bağırdı Salih ama Selim kolundan tutunca ayağını gazdan çekti istemsizce.
"Efendim polis durdurdu adamları." Dedi öndeki araçta giden saldırıyı koordine eden adam. Masasının başında kahvesini yudumlayan Enver "Güzel. Hangisi vardı şimdi arabada?" diye sordu. "Efendim en büyüklerinin eşi ve oğlu." Diye yanıtladı adam. "Çok güzel eminsiniz değil mi? Ölümcül bir kaza?" diye sordu birden ciddileşerek. "Evet efendim. Zaten araç patlamış oradan geçen diğer ekip haberi verdi." Dedi gururlanarak. "Tamamdır Hakan Bey elinize sağlık." Diyerek telefonu kapatan Enver'in keyfi gayet yerindeydi.
Gece ortalığın boşluğundan yararlanıp telefonunu çıkardı hemen. İnternete girip Tekinoğlu otomotivin telefon numarasını bulduktan sonra gelen olmadığından emin olup tuşladı numarayı. Telefon ilk çalışta açılmıştı. "İyi günler Asaf bey ile görüşebilir miyim?" dedi telefonu açan sekretere. "İyi günler. Asaf bey şu an yok." Dedi kız. Gece kızın sesinden geçen günkü kız olduğunu anlamıştı. "Numarasını alabilir miyim?" diye sordu telefonu kulağı ile omzunun arasına sıkıştırıp oda da kalem kağıt aranırken. "Gece hanım değil mi?" diye sorunca kız durakladı. "Eevv evet.." diye kekeledi. "Asaf bey arayacağınızı söylemişti. Kendisi bu akşam altıda olay yerinde bekleyecekmiş sizi iletmemi istedi." Dedi sekreter. Gece alaycı bir şekilde güldü "Olay yerinde ha? Peki teşekkürler." Deyip kapadı telefonu. Saat beşe geliyordu. Kapıya gidip koridoru dinledi. Ses seda yoktu. Geri dönüp hızlıca üzerini değiştirdi.
Kadınların sesi salondan geliyordu. Yakalanmamaya gayret ederek postallarını alıp önce kapıya yöneldi ama Yamaç'ın dışardaki çocukları da tembihlemiş olabileceği aklına gelince vaz geçip kilere indi. Karaca'nın gizli yolundan kaçıp kendini sokağa atınca yeşil montunun şapkasını örtüp elleri ceplerinde seri adımlarla buluşma yerine doğru yürümeye başladı.
Akın Songül'ü ailesinin yanına bırakmış Çukur'a dönüyordu. Neşeli bir şekilde çalan şarkıya eşlik ederken gelen arama ile bozuldu keyfi. Arayan yabancı numaraya bakıp "Kesin bir dert habercisisin." Dedikten sonra cevapladı. "Akın Salih amcanla ben emniyetteyiz." Dedi Selim direk. "Baba... Ne oldu neden?" diye sordu müziğin sesini kısarken. "Ruhsatsız silah. Neyse boş ver onu da Damla yengenle Celasun kaza yaptılar mahalle boş bir git bak ne olmuş ne bitmiş bizim de burada olduğumuzu söylersin. Şu avukatları da ara çıkışımızı hızlandırsınlar." Dedi Selim. "Tamam tamam ben mahalleye geldim sayılır zaten ilgileniyorum şimdi." deyip kapadı telefonu. "Vay yine mi keder ama artık yeter..." diye histerik bir şekilde şarkı söyleyip gaza yüklendi ardından.
Aylin beklediği para hesabına geçmiş kürtaj için uygun bir klinik bulmuştu. Bir an önce bu işi bitirme telaşındaydı. Çantasını omzuna asarken odanın içinde volta asan Sultan kızı görüp "Nereye sen?" diye terslendi. Beklemediği bu tepki karşısında duraksadı Aylin "Şey işim vardı az." Diyebildi. "Kızım Yamaç aradığında yanımda değil miydin sen? Kimse burnunun ucunu dahi çıkarmayacak evden beklesin işin." Diye bağırdı kadın. Aylin verecek cevap bulamamış içinden küfürler ederek çantasını geri çıkarmıştı. "Kimse açmıyor." Dedi Karaca telefon kulağında endişeli gözlerle bakıyordu kadınlara. "Allah'ım sen koru." Dedi kendini koltuğa bırakan Saadet.
Akın kahvenin önüne park edip hızlıca indi aşağı. Onu gören Medet koşup kapıya çıktı. "Hay gözünü sevdiğim iyi ki geldin Akın. Haber var mı kimseden?" diye sordu. "Babamla Salih amcamı karakola almışlar." Dedi eline cebine atıp kaputa yaslanan Akın.
"Vah benim abim ya doğradı tabi adamları kıydı hepsini ezdi başlarını söktü dalaklarını.." derken Medet Akın yüzünü ekşitip araya girdi "Dur be oğlum dur ruhsatsız silahtan ne cinayeti." Dedi. "Heee öyle yani... Vay benim abim başı çileli abim sen böyle ufak sebepten içeri düşecek adam mıydın?" diyerek devam etti bu sefer Medet. Akın ofladı "Ya Medet bir dur Allah aşkına sen bana özet geç mevzu ne Celasun'la yengem ne kazası yaptı?" dedi. "Bu Enver kadınların peşine düşmüş. Damla Hanım'ı yakalamış dışarda sıkıştırmış toplanıp onu kurtarmaya gittiler." Diye açıkladı Medet. "Neresi peki biliyor musun? Çok oldu mu? Neden gelmediler hala?" diye üst üste sordu Akın. "Neresi bilmiyorum. Çok oldu sayılır aslında. Neden gelmediler e dedin ya karakoldalarmış diye." Dedi Medet kendine has tavrı ile. "Salih amcamla babam karakolda... offf ben sana ne anlatıyorum ya." Diyerek kahveye girdi Akın.
Gece eski silah deposunun kapısına gelince etrafı kolaçan edip kilidi kırılmış zincirleri söküp içeri girdi. Depo çok uzun zamandır kullanılmadığından ağır rutubet kokuyordu. Kırık camlardan içeri sızan ışıktan havada uçan toz parçacıkları görünüyordu. Yüzünde bir iğrenti ile baktı etrafa. O günden sonra adımını bile atmamıştı buraya. Cebindeki elini çıkarıp saatine baktı. Altı olmak üzereydi. Huzursuzca kıpırdandı olduğu yerde.
"Ben bir Gece'ye bakayım ilaçlardan deliksiz uyuyor aç açına uyumasın." Dedi Saadet. İdris'i Cennet'e uzatıp yukarı çıktı. Ama panik içinde aşağı dönmesi çok uzun sürmedi. "Anne yok Gece yok." Dedi bağırarak. "Nasıl yok? Banyodadır. Balkondadır." Dedi ayaklanan Sultan. "Yok anne valla baktım yok." Dedi Saadet. "Nasıl çıkar hep buradaydık nasıl görmeyiz." Diye bağırdı Sultan sinirleri iyice laçkalaşmıştı. "Ben Yamaç'a ne derim?" dedi elini saçlarının arasından geçiren Saadet. "Arayalım." Diyerek araya girdi Karaca ama "Telefonu burada." Dedi Saadet elindeki cihazı göstererek. "Allah'ım sen bana sabır ver." Diyerek üst kata çıktı Sultan. Yaşadığı gerilimi kaldıracak gücü kalmamıştı.
"Gece senin canını alacak. Azra'nın son sözleri buydu." Dedi Asaf. Gece tüylerinin diken diken olduğunu hissetti. Ayak sesleri yaklaşıyordu ardından ama onunla yüz yüze gelmek istemediğinden dönme zahmetine girmedi. "Eski günlerin hatırına çok yakmadım canını tek hamleyle mortingen." Dedi kızın arkasından dolanıp tam karşısında duran Asaf. Gece midesinin bulandığını hissetti. Adama bakmamak için çaba sarf ediyordu. "Yani galerimi dağıtmana karşılık aslında daha önemsiz bir can almaktı niyetim ama sonradan düşününce sana o galerinin yerini veren ikimizin arasındakileri bilen tek kişiden başlamayı daha uygun buldum." Dedi Asaf kıza iyice sokulmuştu. Her zaman bir çelik gibi sert ve korkusuz duran Gece adama bakmamak için üstün bir çaba harcıyor içten içe titrediğini hissediyordu. "Konuşmayacak mısın? O güzel sesini duymayacak mıyım?" dedi adam eski ve paslı bir sandalyeyi çevirip tersten otururken. Gece adamın kendisinden uzaklaşmasıyla bir nebze rahatlamıştı. "Konuşmaya değer misin onu tartıyorum." Dedi iğrenerek. Asaf burnunu kaşıyıp boğazını temizledi "Maşallah nefretin de gram eksilme yok." Dedi ardından. Gece histerik bir kahkaha attı "Sen delisin. Gerçekten hastaneye yatırılman lazım senin." Dedi Gece öfkesi sesine yansımıştı. "Hastanede yatma hakkımı bedenimde açılan başka yaralar için kullandığımdan o dediğine sıra gelmedi." Diyerek alaycı bir gülüş attı Asaf. "Senin karşında o eski mazlum çocuk yok artık Gece yalan yok seni hala çok seviyorum ama istemiyorum. Sen artık bir Koçovalısın sadece. Azra..." derken parmağını havaya kaldırıp susturdu Gece adamı "Onun adını ağzına almayacaksın." Diyerek. Asaf ayağa kalktı yeniden. "Kanı elime bulaşmışken adını ağzıma almamam pek de bir şey ifade etmez. Azra, Emmi'n ki o amcamın özel mevzusuydu yengen o bıyıklı çocuk bunlar daha başlangıç sevdiğin bırak sevgiyi selam verdiğin kim varsa tek tek öldüreceğim. Dedim ya artık o gariban mazlum çocuk değilim amcamla birlikte tek tek hepinizin canına okuyacağım." Dedi kıza iyice sokulmuştu yeniden.
Gece afalladı "Ne yengesi ne bıyıklısı?" diye sordu titreyen bir sesle. "Haberin yok ha. Benden duy o zaman amcam Enver benden daha hızlı skorbord da 3.5 -1 önde şuan buçuk diyorum çünkü bebekte varmış galiba." Dedi Asaf. Gece titremeye başlamış kontrolünü kaybediyordu. "Ne istiyorsun Allah'ın belası ne?" diye inledi. Asaf gayet rahattı. "Bak bana yapayalnız sayende yarım bir adamım. Sende benim gibi olacaksın istediğim bu." Dedi kollarını iki yana açarak. Gece gözlerinden alevler çıkarcasına baktı adama. "Sayemde öyle mi? Sen bana..." diye bağırırken sustu birden. Asaf sinir bozucu bir şekilde gülümsüyordu "Evet ben sana?" dedi ama Gece susmuş önüne dönmüştü. "Kimse bilmiyor değil mi? O kocan olacak Yamaç'a söylemedin. Tabi ki söylemedin bilse o vakit bulurdu beni değil mi?" dedi Asaf yeniden uzaklaşıyordu kızdan. Gece ağlamaya başlamıştı. "Sen kendine bile söyleyememişsin ki başkasına söyleyesin. Ama sen bana ne yaptın ben sana söyleyeyim sen benim hayatımı elimden aldın." Dedi adam dümdüzdü şimdi sesi. Gece dizleri üstüne çöktü "Sen bana..." diyerek hıçkırıyordu. "Hak ettin ben... ben kimseyi öldürmedim öldüremem ama bana yaptığını başkasına da yapama istedim." Diye bağırdı. Asaf hızla gelip kızı kollarından tutup ayağa kaldırdı "Sen benim erkekliğimi aldın. Ben ailemin son çocuğuydum sayende de öyle kalacağım. Lanet olası seni sevdim hala da seviyorum ama bir ailem olabilirdi çocuklarım olabilirdi şimdi bırak onu bir kadına dokunamıyorum bile." Gece adamı göğsünden itip kendinden uzaklaştırdı. "Sen bana tecavüz ettin." Diye bağırdı tüm gücüyle.
Bunu sesli söylemiş olmak bile onu delirtirken o anın anısı canlanmıştı zihninde. "Çok sevdim." Diye bağırdı Asaf. Gece elinin tersiyle gözlerini silip silahını çıkardı. Asaf çöktüğü yerden kalkınca kızın ne yaptığını görüp güldü. "Hadi tamamla işini öldür beni öyle boyuna basıp bayıltmak falan nereye kadar ilk leşin ben olayım hadi hak etmedim mi öyle düşünmüyor musun?" diyerek yavaşça kıza yaklaşıyordu. Gece darmadağındı. Eli titriyor görüşü bulanıklaşıyordu. "Yapsana Gece Koçovalı hadi." Diyerek gelip silahı kendi göğsüne dayadı Asaf. Manipülasyonda çok iyiydi. "Hadi deli fişek Çukur'un vedarı iftiharı Gece bas tetiğe... basamazsın ki çünkü biliyorsun içten içe senin de hatalı olduğunu ben bir hata yaptıysam buna senin teşvik ettiğini biliyorsun." Gece gözlerini kapamış titremesini bastırmaya çalıyordu. Asaf namlunun ucundan çekilip kapıya doğru yürümüştü. "Sana açık bir kapı bırakıyorum. Yamaç'ı terk et bende kimseyi öldürmeyeyim. Karar senin." Dedi. Gece gözlerini açınca adamın kapıdan çıktığını görüp yeniden ağlayarak yere çöktü. Tek yapabildiği ağlamaktı o an.
"Salim mahalleye bakın ne oluyor ne bitiyor? Bir de Gece yok Yamaç duymadan bir kolaçan edin etrafı." Dedi Sultan. Hava kararmaya yüz tutmuştu. Salim tam aldığı emri yerine getirmek üzere ardına dönmüştü ki Yamaç'ın arabası bahçeye girdi. Gece kendini güç bela toparlamış eve dönüyordu. Şimdi aklındaki tek düşünce Damla ve bıyıklıydı. "Allah'ım ne olur kimseye bir şey olmuş olmasın." Diyerek içini çekip bahçeye girmişti ki herkesin kapıda olduğu fark edip adımlarını hızlandırdı. "Gece." Diye bağırdı Sultan kızın yaklaştığını görünce. Şoför tarafından inen Yamaç önce annesine ardından baktığı tarafa dönüp kaşlarını çattı. Kız birkaç metre ötede durmuş kocasının yüzüne bakıyor acıyı okumaya çalışıyordu.
O sırada Akın'ın arabası da girdi bahçeye. Selim, Salih ve Akın indiler aşağı. Kimse konuşmuyordu. "Bir şey söyleyin." Diye bağırdı Sultan. Saadet'in tansiyonu düşmüş Karaca'ya tutunmuştu. "Biri bir şey söylesin." Diye inledi Sultan yeniden. O sırada bahçeyi üçüncü bir aracın farı aydınlatmıştı. Gelen Cumali'ydi. Damla kucağında Umut ile arabadan inip merakla onları izleyenlere baktı. "Şükür yarabbim." Diyerek koşturdu Sultan. Torununu kucağına alıp gelinine sarıldı. Damla daha fazla kendini tutamayıp ağlamaya başladı. "Kemeri açılmadı anne açılmadı lanet kemeri açılmadı işte biz atladık o atlayamadı." Diyerek. Gece yıkılmıştı olduğu yere yığılıp kaldı. "Kim?" diye bağırdı Saadet acıyla. Salih koşup karısının yanına geldi. Karaca "Baba." Diye bağırdı alacağı cevaptan korkarak. "Celasun." Dedi Selim sessizce. "Celasun'u kaybettik." Diye tamamladı Akın cümlesini. Birkaç saniyelik şokun ardından Koçova hanesinin bahçesinden kopan feryatlar tüm Çukur'u inletmişti.
Çukur'dan bir Celasun geçmişti... Akkız'ın tek sevdiği, Koçovalı'ların damadı, Yamaç'ın göz bebeği, Meke'nin kardeşi, İdris Koçovalı'nın manevi oğlu... "Ateş gibi bu çocuk." Derdi Saadet onun için. Celasun artık gerçekten de ateş olmuştu...