55. BÖLÜM
"Bilmiyorum Nazım. Nasıl olur bilmiyorum işte ama eminim kızı gördüğüme oydu. Çarşıda pazarda görsem bir nebze ama bildiğin kulübenin arkasına gizlenmiş Yamaç'ı izliyordu. Üstelik o değişik adamın gelmesi ile ortaya çıkması sence de ilişkili değil mi?" dedi Güneş evden çıkmak için hazırlanıyordu. Nazım ofisinin deniz manzaralı penceresinin kenarına gelip elleri ceplerinde dikildi. "Kız öldü hiçbir izine rastlamadık. Yücel'in planıyla tarihe gömüldü Gece. Bence sen şu Yamaç'ın söylediklerinden çok etkilendin." Dedi. Güneş gözlerini devirip önüne gelen saçları geri attı "Nasıl düşünmek istiyorsan öyle olsun ben seni uyarıp bana parasını ödediğin işi yapayım da gerisi senin bileceğin iş." Dedi kapıyı çekip sokağa çıkarken. Sonbahar tam anlamıyla gelmişti artık. Yazlık belde boşalmaya başlamış sokaklar sarı yapraklar ile kaplanmıştı. Hafif esen rüzgarı arkasına alıp sahildeki kulübeye geldi Güneş. Bir yandan da etrafı kolluyordu. Beklemediği şekilde kulübenin kapısı kapalıydı. Hafifçe ittirip içeri girdi. Hızlıca etrafı taradı. Yamaç'a ait birkaç parça eşyayı aradı ama yoktu. Koşup sahile bakındı. "Gittin mi?" diye mırıldandı kendi kendine. "Yalandan da olsa bir veda etmeden mi yani?" dedi hayal kırıklığı ile. Nazım'a haber vermek için telefonunu çıkardığında kalbindeki ağrıyı bastırmaya çalışıyordu.
Cumali aylardır böyle derin ve rahat bir uyku çekmemişti. Gözünü açtığında Damla'nın onu izleyen yüzünü görüp gülümsedi. "Ben hamileyim." Dedi Damla direk. "Sana da." Diyerek kızın yanağını okşadı adam. Kadın güldü "Ben hamileyim." Dedi yeniden. "Bende." Dedi Cumali. Damla kahkaha atmaya başlamıştı. Cumali doğrulup kalktı yataktan. Üzerinde boxer ve atlet vardı banyoya doğru yürürken durup karısına döndü "Neyiz biz?" diye sordu. Damla'da kalkmış oturmuştu yatakta. "Hamile." Dedi gülüşünü bastırmaya çalışarak. "Güzeeeel." Dedi Cumali Koçovalı.tekrar dönüp yürüdüğünde banyonun kapısına çarptı. Damla panikle atıldı "Cumali İyi misin?" diyerek. "Yok hamileyim." Diye karşılık verdi adam. Kadın daha fazla kendini tutamamış kahkahalarla gülüyordu.
"Cumali kendine gel." Dedi gülüşünü durdurmaya çalışarak. "Geliyorum." Diyerek odadan fırladı Cumali. "Allaaahhh." Diye bağırarak alt kata doğru koştu. O sırada kadınlar da kahvaltı sofrasını hazırlıyordu. "Hamileyim." Diye bağırarak salona girdiğinde Gece ve Sultan hariç tüm kadınlar gözlerini kapayıp arkasını dönmüştü. "Aaaa çok sevindim kaç aylık canım." Dedi hemen ardından içeri giren Salih. Damla sabahlığının yakasını toparlamaya çalışarak koşup gelmişti. "Kızım ne diyor bu deli." Dedi Sultan koltuğun kenarındaki örtüyü oğluna atarken. "Anne ben hamileyim." Dedi kız utanarak. Salih uzanıp abisini kendine çekti "Hey gidi Cumali Koçovalı hey." Diyerek sarıldı. Kadınlarda Damla'yı tebrik ediyordu ki Selim elinde silahı paldır küldür daldı odaya. "Kim ne nereye kaçtı?" diyerek panik içinde etrafa doğrulttu. Salih gözlerini devirip adamın silahını aşağı indirdi. "Yav yok bir şey Cumali bey abimiz babişko oluyor." Dedi. Selim durup abisine baktı, dönüp Damla'ya sarıldı "Buna cesaret ettiğin için seni kutlarım Damla'cım gerçekten." Dedi. "Sen ne elinde silah ne oldu sana?" dedi Ayşe gülerek. Adam bir silaha bir salondakilere baktı "He şey ya ben ne bilim abimin sesini duyunca." Diyerek yanıtladı sonra dönüp çarşafa sarılı abisine bakıp gülmeye başladı. Kısa bir süre sonra küçük İdris dahil herkes gülerken huzurla baktı Gece ailesine. O anda kalabilmeyi o kadar çok isterdi ki...
Kahvaltıdan sonra Gece soluğu Aliço'nun mekanın da almıştı. Yamaç'ın duyma ihtimaline karşılık aramıyor Aliço'dan bir ses bekliyordu. İçeri hızlıca göz atıp boş olduğunu görünce arabasına döndü. Niyeti gidip Nazım'ın ofisini gözlemekti. Eğer Akın'ın anlattıkları doğruysa o videoları bulup almaları herkes için en iyisiydi. Yolda ilerlerken ardından gelen siyah aracın uzun zamandır görüş alanında olduğunu fark edip işkillendi. İlk sağdan içeri girip sürmeye devam etti. Ama araba da onunla birlikte sapmıştı.
"Önümüzde abi. Çok kolay oldu dediğiniz gibi o metruk yerde beklerken geldi. Tamam takip ediyoruz." Dedi adam. "İlk tenhada da sıkın kafasına." Dedi Nazım hiç tereddüt etmeden.
(Bölüm Müziği Çukur Jenerik 4 )
Gece arkasındaki aracın kendisini takip ettiğinden emin olmuştu. Akın'ın öttüğünü düşünüp çocuğu aradı ama cevap alamadı. "İt." Diye bağırıp telefonu yan koltuğa attı. Torpido gözündeki silahı alıp kontrol ettikten sonra beline koyup yolun kenarına çekti arabayı. Sakince arabadan inerken adamlarında ardından durduğunu görüp adımlarını hızlandırdı. Sarnıcın basamaklarından inerken adamlar kızı son anda fark edip peşinden koştular. Kalbi ağzında atıyordu sanki. Bu labirent misali yapıyı çok iyi biliyordu. Üniversite yıllarında Yamaç ile girdikleri anlamsız bir iddia sonucu keşfetmişti burayı. Ardını kollayarak süzüldü içeri. Burada kendini kaybettirebilirdi. Silahını çıkarıp ıslak ve karanlık tünellerden geçerek ilerlemeye çalıştı. Ayak seslerini duyabiliyordu. Ama adrenalin ve karanlık yüzünden tünelleri karıştırıyor çıkışa ulaşmakta zorlanıyordu. Bir kolonun ardına saklanıp yaklaşan sesleri bekledi. İki adam birbirini kollayarak kıza doğru yaklaşıyordu. Silahını çekip hazırladı ama adamlar diğer tünele sapınca hızla yerinden çıkıp ses çıkarmamaya özen göstererek hatırladığınca çıkışa doğru koşturdu. Ama yine hata yapmıştı. Çıkış sandığı bölme aksine çıkmazdı. Ayak sesleri yeniden çalındı kulağına. Yutkunup bir çıkış bir kaçış için bakındı etrafına ama çabası nafileydi. Kendi eliyle mezara girmişti. Sarnıç fikrinin kötü bir fikir olduğunu o an fark etti. Ses iyice yaklaşıp durunca kendi kendine gülümsedi. Arkasında duran adamın şarjörü çekişini duydu. Ölecekse de son kurşununu sıkıp ölecekti. Hırsla arkasını dönüp silahını doğrulttuğunda donup kaldı. Bundan dört ay evvel son karşılaşmalarında olduğu gibi köhne bir mekanda karşılıklı silahlarını çekmiş olarak dikiliyorlardı Yamaç Koçovalı ile. Herşeyin tüm yaşananların anlamını yitirdiği an tam olarak buydu. Buruk bir gülümseme geçti kızın dudaklarından "hoş geldin Çukur'umun Yamaç'ı" dedi adamın o çok özlediği gözlerinin içine bakarak.