147.BÖLÜM
"Ya senin burada ne işin var? Bir çuval inciri berbat ettin geri zekalı." diye bağırdı Gece. Arka camdan arkayı yoklayan Yamaç sinirle döndü kıza "Asıl senin ne işin var? Neler çeviriyorsun sen Gece?" diye bağırarak. "Kemal çek kenara ineceğim ben." Diye gürleyince Gece "Sür Kemal!" diye emretti Yamaç. Birbirlerine her an dalmaya hazır bakıyorlardı. "Sana ne be sana ne? Salsana sen beni yeter be! Kemal durdur yoksa atlarım." Deyip kapıyı açınca Gece adam sert bir frenle durdurdu arabayı. Kız kendini dışarı atıp sinirli birkaç adım atmıştı ki Yamaç'ta indi aşağı. "Bıktım bundan! Sürekli tehlikenin içinde olmandan. Neden o adamın yanında duruyorsun hala?" diye bağırdı kızın arkasından. Gece bir hışım arkasını dönüp "Başka kadınlardan çocuk peydahlayan bir adam mı soruyor bana bunu?" diye bağırdı. Yamaç aksine daha da öfkelenmişti "Sen hiç hata yapmıyor musun? Senin bu akşam Asaf'ı kurtarmak için canını tehlikeye atman peki?" diye sordu. "Aynı şey mi?" diyen Gece savrulan saçlarını elleriyle toplamıştı. "Aynı şey değil doğru. Ben ne yaptığımı bile bilmiyordum. Hatırlamıyorum bile ama sen bile isteye o herifin peşindesin." Derken kıza yaklaşmış parmağını sallıyordu Yamaç.
O sırada bir süredir ısrarla çalan telefonunu hırsla cebinden çıkarıp "Ne var?" diye arayana bile bakmadan cevapladı. "Kavga ederken bile çok uyumlusunuz gerçekten." Diyen Enver'in sesini tanıyınca anında ifadesi değişmişti Yamaç'ın. "Ne var?" diye sordu tıslayarak. "E bir huzur vermediniz bu gece baskınlar, kavgalar falan. Neyse ama benim de canım sıkılıyordu zaten. Şimdi bak ne diyeceğim sana saklambaç oynamayı sever misin?" diye sorunca Enver Yamaç'ın alnındaki damarlar belirginleşmişti. "Seversin tabi. Hele de kardeşlerle oynanan oyunların tadı bir başka olur öyle değil mi?" derken gülüyordu Enver. Gece "Ne oluyor?" diye sorarken etrafına bakınıyordu.
"O yanındaki küçük fareden sonra benim için böylesine kıymetli bir mekanı tamamen gözlemeye karar vermiştim. İyi ki de yapmışım ormanda dolanan iki tarla faresi buldum. Bak inan bu planlarım arasında yoktu ama ayağıma kadar gelen fırsatı tepemezdim. Sana bol şans diliyorum Yamaç. Rast gele." Deyip kapadı Enver telefonu. Yamaç öfkeden kıpkırmızı olmuştu. "Sakin ol!" dedi Gece ama olamayacağını biliyordu. Avcunda sıktığı telefon yeniden çalmaya başlayınca karı koca kısa bir an bakıştılar "Aç dinle sakin ol." Dedi Gece. "Ya bak senin gibi öyle havalı havalı konuşacağım derken yapman gerekenleri söylemeyi unuttum. Hoparlöre ver de karında duysun." Dedi Enver. Yamaç derin bir nefes alıp telefonu kulağından indirdi. "Şimdi abilerini almak istiyorsan çok zorlamayacağım seni neticede bende yaşlı başlı adamım bak gecenin kaçı olmuş gidip yatacağım. Sen kimya seviyorsun diye duydum benim kozmetik fabrikalarının birinde git al. Dur bakayımmm ımmm maximum bir buçuk saatin var diye tahmin ediyorum. Vallahi hiçbir engel koymayacağım yetiş kurtar o kadar. Amaaa tek başına. Gece sende gün doğmadan Asaf'ı bana getireceksin. Plan basit gençler kolay gelsin." Deyip yeniden kapattı Enver. "Peşimden geldiler demek ki Cumali abimle Salih. Ahhh ya ahhh." Derken arabaya bir tekme attı. Ardından hızla koşup direksiyona geçerken "Kemal hemen Aliço'yu bul onda mekanların adresleri var. Kozmetik fabrikasının yerini öğren beni ara." Deyip basıp gitti.
Kemal Aliço'ya ulaşmaya çalışırken Gece sessizlik içinde hızla sürüyordu. "Sen Asaf'ı nasıl bulacaksın?" diye sordu Kemal. "Çukur'a gitmiştir o. Başka nereye gidecek?" derken düşünceliydi Gece. Aliço'nun evine geldiklerinde neredeyse yarım saat geçmişti bile. Kemal hızla arabadan atlayıp koşarken Gece'de mahalleye doğru sürüyordu. Aliço Kemal'den aldığı telefonla hemen kalkmış birşeyler bulmaya çalışıyordu. Nergis'den aldıkları adreslerin içinden ayıkladıklarını uzattı adama. "Al bunlardan biri." Diyerek. Kemal hemen elindeki kağıdın bir fotoğrafını çekip Yamaç'a ulaştırmıştı. Gelen adreslere bakan Yamaç "Hepsi birbirinin tersi orospu çocuğu. Orospu çocuğuuuu." Diye bağırıp sert bir manevrayla tersi istikamete döndürdü arabayı.
Mantıklı düşünmeye çalışıyordu. "Kaçıralı çok olmuş olamaz. O zaman Gebze ile Kurtköy'e götürmesi zor. Düşün Yamaç düşün.... Tamam en yakından başlayayım." Diyerek ilk sağdan girdi.
Gece mahalleye gelince arabayı durdurup indi. Etrafına bakınıp bir ıslık öttürünce çatıcılardan bir kaçı görünmüştü. Birine işaret edip aşağı çağırdı. "Mahalleye giren çıkan farklı biri oldu mu son bir iki saatte?" diye sordu. "Abla valla biz kimseyi görmedik ama bir haber uçuralım." Dedi gençten çocuk. "Tamam aslan parçası bir bakın arayın beni." Deyip yeniden arabasına binmiş yavaş yavaş Çukur sokaklarını turlamaya başlamıştı. Tek umudu Asaf'ın Çukur'a gelmiş olmasıydı. Çünkü aklına başka hiçbir yer gelmiyordu.
Yamaç'ın neredeyse kırk dakikadan az zamanı kalmıştı. İlk mekanın önünde durdurup kapıyı bile kapamadan indi arabadan. Silahının horozunu indirip etrafı kolaçan ederek arka taraftaki yangın merdivenlerinden girdi binaya. Faal bir şekilde kullanıldığı belliydi. İçerden ses gelen bir kapıyı tekmeyle açıp içeri dalınca mikroskopları başında çalışan personel korkuyla geri çekilmişti. "Eee sorun yok. Polis siz şey devam edin yanlış adrese geldim ben." Deyip geldiği yerden koşarak çıkıp gitti. Otomobiline bindiğinde direksiyonu yumrukluyor kendini kaybetmemek için direniyordu. Gözü radyonun saatine ilişince telaşla arabayı çalıştırıp diğer adres için yola çıktı.
İkinci adres çok daha metruk bir yerdi. Devasa boyuttu tek katlı bir alandı. Büyük demir kapısı tek kişinin sığabileceği kadar aralık duruyordu. Girmeden son kez saatine baktı. Enver ile konuşmasının üzerinden neredeyse bir buçuk saat geçmek üzereydi. İçerisi zifiri karanlıktı. Cep telefonunun fenerini açıp etrafa göz gezdirdi ama karanlığın ucu bucağı yok gibiydi. Temkinli ama hızlı bir şekilde ilerlemeye başladı bir dakika kadar sonra ilerde debelenen iki karaltı görünce var gücüyle yanlarına koştu. Cumali ve Salih iki metre ara ile yarım bir duvarın önünde elleri ayakları ağızları bağlanmış boyunlarına bir ip geçirilmiş şekilde neredeyse boğulmak üzereydiler. Mekanizma milim milim işliyor boyunlarındaki ipi daraltırken adamların ayağını da yerden kesiyordu. Yamaç dehşet içinde yanlarına koştu. "Çakı abi çakın vardır senin." Derken neredeyse ağlamak üzereydi. Cumali sımsıkı bağlanmış bacağını işaret edince hemen adamın paçasına sıkıştırdığı çakıyı çıkarıp önce Cumali'nin sonra Salih'in boynundaki ipi kesti. İki adamda yaklaşık bir dakikadır nefessiz kalmanın acısıyla öksürüğe boğulmuştu. O sırada hemen arkalarındaki duvarın öbür yanından kafasında çuval bir beden yükseldi yukarı doğru. Aynı mekanizmaya bağlı üçüncü bir beden. Yamaç korkuyla önce silahını çevirdi hareketin olduğu yöne. Ardından elindeki feneri çevirince gözüne çarpan ilk şey tanıdık bir gömlek olmuştu.
Gece tüm mahalleyi dolanmış en son tepedeki parka gelip inmişti arabadan. İnce ince yağmura yüzünü çevirip derin bir soluk çekti. "Bir yol bir çıkış ver Allah'ım. Kaldıramıyorum artık olmuyor." Diye mırıldanmıştı ki siyah spor bir araba gelip birkaç metre ötede durdu. "Asaf." Derken sesinde rahatlama vardı. Adam arabadan inip gelip karşısında durdu. "Her şeyden haberim var." Diyerek. "O zaman..." derken sözünü kesmişti kızın "Öldür beni Gece." Diyerek. Kız şaşkınlıkla baktı "Doğru duydun. Öldür beni." Derken gülümsüyordu adam.
Yamaç evin bahçesine girip arabayı durduğunda gecenin o saatine rağmen tüm ışıkların açık olduğunu görüp yutkundu. Kulağında telefon bir yandan da Gece'ye ulaşmaya çalışıyordu. Üç kardeş arabadan indikleri sırada evin kapısı açılmış Sultan çıkmıştı. Cumali yüzünü sıvazlayıp arabaya yaslanırken Salih'te kendini basamaklara bırakmıştı. Yamaç bir türlü cevap alamayınca sakinleşmek için birkaç derin nefes alıp indi arabadan. Birkaç adım dışarı çıkan Sultan "Ne oluyor çocuklar? Ne bu haliniz?" diye sorunca Cumali ve Yamaç birbirlerine bakmışlardı. "Anne." Diye söz başlamıştı ki Cumali kadının arkasından "Neredesiniz siz Allah aşkına?" diyen Cemile çıktı. Kızı görünce yeniden ayaklanmıştı Koçovalı kardeşler. "Cemile sen?" derken Yamaç "Bende Selim." Diyerek abisi çıkınca dışarı üç kardeş birbirine bakıp gülmeye başladı.
-6 Saat Önce-
Selim elindeki baltayı var gücüyle kütüğe indirince ağaç ortadan ikiye yarılıp iki yana devrildi. O sırada rüzgar ağaçların kurumaya yüz tutmuş yapraklarını titreterek kendini hissettirince hemen yanında kütükleri sıralayan delikanlı ürpermişti. "Üşüdün mü Ahmet?" diye sordu yeni bir kütüğü önüne koyan Selim. "Abi valla yaz geçti artık serinledi." Diye cevaplamıştı işine devam eden adam. "Bak şurada gömleğim var geçiriver üstüne." Deyince Selim Ahmet mahcupça "Valla hayır diyemeyeceğim abi terimde soğudu kaparım hemen şifayı." Deyip kırmızı tonlardaki oduncu model gömleği giydi adam. Selim ile Yamaç bu gömlek için didişip durmuştu hep. Aralarında bir espri olmuş kim yakalarsa onda kalmıştı. Selim evden ayrılırken özellikle Yamaç'ın odasına girip çalmıştı. İkinci bir rüzgar dalgası yoklayınca baltayı kenara bırakıp ellerini birbirine çarptı Selim "Yengen geç kaldı havada bozacak gibi ben şu yola doğru bir çıkayım karşılamaya. Sen devam ediver." Dedi. Ahmet "Tamam abi." Deyip baltayı devralmış kesme işine girişmişti. Civar köyden odunculuk yapan, Selim'le aynı yaşlarda, saygılı hoş sohbet bir adamdı Ahmet. Selim bu köye ilk geldiğinde onunla tanışmış bu evi de o ayarlamıştı ona. Kapının girişinden şemsiyeyi alıp yola koyulmuş evden biraz uzaklaşmıştı ki takım elbiseli üç adam silahlarını doğrultup belirdi Ahmet'in karşısında. "Ne oluyor lan?" derken elindeki baltayı adamlara savurunca iki el silah sesi yankılandı ormanda. Adamlardan biri hemen koşup nabzını yokladı. "Yaşıyor İstanbul'u çıkarır ölümcüle sıkmadık ya." Derken cebinde getirdiği plastik kelepçeyi Ahmet'in el ve ayaklarına doladı hemen. Bir diğeri "Soner eminiz değil mi bu adam? Enver bey ile uğraşmayalım sonra." Derken bez çuvalı Ahmet'in kafasından geçiriyordu. Az önce kelepçe takan adam Ahmet'in üstünü başını yoklarken gömleğin cebinde üzerinde Selim Koçovalı yazan kredi kartını bulunca çıkarıp arkadaşlarına gösterdi "Aha işte Selim Koçovalı." Diyerek. Üç adam zavallı Ahmet'i der top edip geldikleri patika yolda gözden kaybolurken olanı biteni gizlendiği bir ağacın arkasından izlemişti Selim.
Silah sesini duyup dehşet içinde eve koşturan Cemile'yi görünce hızlı bir hareketle kızı yakalayıp eliyle ağzını kapadı "Sakın bağırma benim." Diyerek. Cemile korkuyla kafasını sallayınca yavaşça elini çekti "Ne oluyor Selim kimdi o adamlar? Kimi götürdüler." Diye sordu Cemile. "Enver'in adamları sanırım beni kaldırmaya gelmişler. Nasıl buldularsa?" diye cevaplarken kızın elinden tutmuş adamların tersi istikamete doğru koşmaya başlamıştı Selim.
-Şimdiki Zaman-
"Sonra işte otostop falan derken geldik buradayız." Diye açıkladı Selim. Yamaç abisini kendisine çekip sıkı sıkı sarıldı. "Ben o bedeni görününce. O gömleği görünce..." derken hıçkırıklara boğulmuştu. "Tamam oğlum buradayım ben. İyiyim sakin ol." Derken Selim'in de sesi çatallanmıştı. Cumali ve Salih'te gelip kardeşlerine sarıldılar. Dört kardeş o gece yeniden birlikte ve sağ oldukları için Allah'a şükür ediyorlardı içlerinden.
"Beceriksiz herifler!" derken karşısında el pençe divan duran adama okkalı bir tokat attı Enver. "Aklım almıyor aklımmm koskoca planımın içine sıçtınız! Bir fotoğraf bulmak çok mu zordu ha!" derken diğer adama elindeki bastonu geçirmişti. Hiddetinden camlar bile titriyordu. "Efendim adres doğruydu. Üzerinden de ismi yazılı kart çıkınca biz..." diye açıklama yapmaya çalışan üçüncü adamada bir tokat indirmişti. "Yıkılın karşımdan soysuz itler. Şimdi akın akın gelecek üzerime o Koçovalılar. Şiz beni o zaman da koruyamazsınız. Ulan bari elimde avcumdaki iki tanesini kaçırmasaydım." Derken öfkesinden yerleri tekmeliyordu Enver. Sinirle pencerenin önüne gelip alacalanmaya başlayan gökyüzüne baktı "Gece'den haber var mı?" diye gürlemişti. Kimseden ses çıkmayınca "Defolun ulannn defolun..." diyerek bastonunu adamlarına doğru fırlattı.
"Asaf ne diyorsun Allah aşkına. Enver seni istiyor. Cumali Salih elinde off Yamaç ne yaptı acaba?" derken telefonunu aranmıştı ceplerinde Gece. "Buraya gelirken gördüm beni fark etmedi. Üçü de sağ salim arabadaydı." Dedi Asaf. "İyi bari. Çok saçma bir gece oldu. Ne yapmaya çalışıyor bu adam anlamıyorum ki? Neyse bak şimdi seni götürmek zorundayım yada artık değilim herhalde. Bir yol bir şey bulalım." Derken arabanın kaputuna çökmüştü Gece. Asaf gülümsedi "Öldür beni Gece." Diyerek. "Ya sikicem sende papağan gibi ne? Ne istiyorsun ya?" diye Bağırdı kız. Yağmur artmaya gökyüzü maviye çalmaya başlamıştı. "Enver beni çok özlediğinden mi istiyor Gece? Kendisi öldürmek için istiyor." Derken birkaç adım öne gelmiş kollarını iki yana açmış alaycı bir gülüş atmıştı. Bana bunu bari çok görme bırak bir gece göğsümde uyutamayacaksam seni, bir sabaha saçlarının kokusuyla uyanamayacaksam bir kere olsun öpemeyeceksem öldür beni be sevdiğim." Derken bir damla yaş süzüldü yanağından. "Asaf saçma sapan konuşma. Düşünelim bir yol bulalım hadi." Dedi Gece hızlanan yağmur kirpiklerine dolarken.
"Bu arada başka bir mevzu daha var." Dedi Selim. Tam arabaya geri dönmek üzere olan Yamaç "Nedir?" diye sordu. "Biliyorsunuz bu babamın bana bıraktığı dosyalar falan vardı. Ben gitmeden bir arkadaşımdan bazı araştırmalar yapmasını istemiştim. Bu Enver'in nüfus kayıt örneği falan işte..." derken "Evet hatırladım." Dedi Yamaç. Cemile dönüp eve baktıktan sonra sesini biraz daha alçaltıp konuşmaya devam etti "Çok ilginç bir şeye rastladık. Asaf Enver'in yeğeni olmayabilir demiştim ya." Derken aceleyle kafasını salladı Yamaç. Bir an önce Gece'yi bulmak istiyordu. "Değilmiş gerçekten de. Ama ilginç kısım buradan sonra başlıyor. Mahallede bir aile katledilmiş o yıllarda. Üç çocuklu bir aile. Asaf o ailenin en küçüğüymüş o zamanalar henüz üç dört aylık daha. Nasıl yapmış nasıl olmuş bilmiyorum ama Enver o çocuğu ölen yeğeninin yerine geçirmiş ki aileyi katleden de muhtemelen oymuş zaten." Derken Salih'e dönmüştü kızın bakışları. "Eee Cemile devam et." Dedi Yamaç otomobilin kapısını açmış kızın konuşmasının bitmesini bekliyordu. "Eeesi dümdüz söylüyorum Asaf yüzde doksan beş Saadet ablanın kardeşi. O katledilen aile Saadet ablanın ailesiymiş." Deyince Cemile kimseden çıt çıkmamıştı bir süre. "Sen emin misin?" diye kekeledi Salih. "Abi tabi ki yüzde yüz emin olamam ama çok çok çok büyük ihtimalle öyle." Deyince kız "Gece Asaf'ı bulup Enver'e götürecek." Dedi Yamaç. Dört kardeş telaşla arabaya doluştuklar.
Asaf elindeki küçük kumandanın tuşuna dokununca müzik yankılandı gecenin alacakaranlığında. "Ben sana bir sürü kötülük yaptım Gece'm. Sevdiklerini aldım. Ömründen aşkından çaldım. Beni öldürmek senin hakkın." Derken birkaç adım daha yaklaşmış "Yağmur yağar ıslanırsın vay aman güneş doğar kaybolursun vay aman.." diyerek şarkıya eşlik ediyordu adam. Gece ıslak saçlarını geri attı "Dur Asaf. Sus!" diye bağırdı. "Umudumsun sen benim Gece. Yakamozumsun unuttun mu?" dedi Asaf. Kollarını iki yana açmış kızı ikna etmeye çalışıyordu. "Öldür beni be sevdiğim. Ölüm bari senden gelsin." Derken ağlamaklıydı. Gece birkaç saniye arkasını döndükten sonra tekrar yüzünü adama döndü. Oda ona doğru gelmiş aralarındaki farkı kapatmıştı. "Affetme beni. Bu dünyada çektim bırak orada da çekeyim günahlarımın bedelini." Diye fısıldadı Asaf. Gece tek elini adamın yanağına koyup okşadı. O sırada belindeki silahı çıkarmış emniyetini indirmişti. "Yalnız tek bir şey istiyorum senden. Eğer gerçekte kim olduğumu öğrenirsen bir gün bari mezar taşımda yazsın." Dedi Asaf. Gece akan gözyaşlarına engel olamıyordu ama ifadesi sabitti. Sol eli hala yanağındaydı eğilip sağ tarafına küçük bir öpücük kondurdu. Asaf gözlerini kapayıp gülümsemişti. Ardından sağ elindeki silahı kalbine dayayıp tetiğe bastı.
Çatıcılardan kızın mahallede olduğu bilgisini almış Bir yandan Gece'yi arayıp diğer yandan etrafına bakına bakına sürüyordu Yamaç. Silah sesini duyunca "Tepeden." Dedi ön koltukta oturan Salih. Yamaç gaza yüklenip sesin geldiği yöne doğru sürdü hemen. Müzik sesini duyunca parka doğru kırdı direksiyonu. Karşılıklı duran iki aracın far ışıkları ortada oturmuş Gece ve onun kucağındaki Asaf'ı aydınlatıyordu.
Şarkı hala çalmaya devam ediyordu. Yağmur aynı şiddette yağarken hava kızıllaşmaya başlamıştı. Gece az önce vurduğu adamı kucağına almış kısık sesle şarkıya eşlik ediyordu. Asaf son gücüyle elini kaldırıp kızın yanağını okşadı "Ay ışığı der durursun vay anam Yakamozsun sen..." diyerek şarkıya eşlik ederken gülümsüyordu. Eli sağına doğru cansızca düşünce Gece bir müddet bakakaldı. O sırada Yamaç ve diğerleri gelmiş dehşet içinde onlara bakıyordu. Genç kız son kez adamın yüzüne baktıktan sonra uzanıp açık olan gözlerini kapadı. Ardından nazikçe bedeni kenara kaydırıp ayağa kalktı. Üstü başı eli yüzü kan içindeydi. Selim'in karşısına gelip durdu gülümsüyordu "Akın'In intikamını aldım Selim abi." Dedi ardından yüzünü Yamaç'a döndü "Azra'nın da." Diyerek. Sonra birden yüzü bulutlandı "Kendiminkini de... Ama... diğer yandan... diğer yandan..." derken gözü kararmış boylu boyunca yere serilmişti....