Çukur ekibi eş zamanlı olarak Yücel ile bağlantısı olabilecek her yere baskın düzenlemişti. Azer ve Timsah Celil başta olmak üzere herkesin evi, iş yerleri basılmış adamları zapt edilmişti. Yamaç hızla girip salonda üzerine silah doğrultulmuş halde onu bekleyen Azer'in yanına gitti. "Sana bir kez soracağım. Tek bir kez. Sonra da çıkıp gideceğim. Ammma! O orospu çocuğunu bulduğumda ki seni temin ederim uzun sürmeyecek seninle bir bağlantısı olduğunu anlarsam buraya bu defa tek başıma gelir senin yedi sülaleni kazırım." Dedi. Azer yüzünde bir gülümseme ile dinliyordu onu "He gülüm he boş yapma Yücel mücel bilmiyorum ben çek arabanı." Dedi. Sinsi bir şekilde güldü Yamaç "Eyyy ahali! Duydunuz ben bir şey bilmiyorum dedi. Şahitsiniz. Pekala hadi gidelim." Diyerek arkasını dönüp ayrıldı evden. Aynı şekilde Timsahı da uyarmıştı ama onun kafası zaten güzel olduğu için anlayıp anlamadığından emin değildi. Çevrede kalan üç beş kara kuzuyu da yokladıktan sonra kahveye döndü."Oğlum sen neredesin toplamışsın tüm mahalleyi de bize neden haber vermiyorsun?" diye çıkıştı Emmi. "Buradayım emmim sorun yok." Deyip Medet' döndü. "Aletleri çıkar." Diyerek bekledi. "Ne aleti ne edavatı Yamaç ne yapıyorsun?" dedi İdris ufaktan sinirleniyordu. Yamaç bilgisayar ve birkaç cihazı masanın üzerine kurup Meke'den Ferhat'ı çağırmasını istedi. "Yücel'i arıyorum baba. Yer yarıldı işine girdi pezevenk. Ama bulacağım. Kimlerle iş yapıyor bu? Mutlaka bir tanesiyle irtibata geçecek bende biliyordum kimsenin ötmeyeceğini gözdağıydı sadece bu. Evlerine arabalarına verici koydum birinden biri mutlaka görüşecek onunla." Dedi. İdris oğlunu süzdü. Toparlanmasına sevinmişti ama bu hali de pek normal değildi. "Abinlere neden bir şey demedin?" diye sordu. Yamaç kahvenin içinde volta atıyordu. "Çok erkendi uyusunlar dedim." Diye geçiştirdi babasını. Devamında bütün gün Ferhat ile birlikte kahvede oturup bir haber çıkmasını bekledi. Tam vazgeçmiş eve gitmek üzere ceketine uzanmıştı ki dinleme cihazlarından birinden sinyal geldi. Azer'in evine konulan vericiydi bu.
Yamac hızla arabasına yürürken Cumali Salih ve Selim de tam arabadan iniyorlardı. "Aslan parçası nereye?" diye bağırdı Cumali ama Yamaç dönüp bakmadan doğruca aracına binip uzaklaştı. "Çabuk gidin peşinden bir delilik yapmasın." Dedi İdris kahvenin kapısına çıkmış endişesi yüzüne yerleşmişti. Yamaç son sürat ilerlerken yan gözle Metin'in numarasını tuşladı. "Azer'desiniz değil mi? Güzeeel kuş kafese girdi aman deyim gözünüzü ayırmayın üzerinden. Ben o tarafa doğru geliyorum haberleşelim." Metin telefonu kapattığı an Azer'in bahçesinin büyük demir kapıları aralandı. Siyah jip bir yılan gibi kıvrılıp uzaklaşırken Kemal'de arabayı çalıştırmış peşine düşmüştü.
Azer buluşma adresine geldiğinde seri hareketlerle aracından inip onu bekleyen Yücel'in yanına gitti. Adam elindeki değneğe yaslanmış manzarayı izliyordu. "Ayaklanmışsın." Dedi Azer gülerek, elini uzatıp tokalaştı. "Daha iyiyim. Yamaç süründükçe çok daha iyi oluyorum." Diye yanıtladı Yücel. "Valla bugün hiç de sürünüyor gibi değildi bilesin. Kırmızı görmüş boğa gibi nereye saldıracağını şaşırmış fellik fellik seni arıyor. Güldü Yücel "Bunun olacağını biliyorduk." Diyerek banka oturdu. "Zapt etmesi zor olacak. Artık kökten çözmenin vaktidir konu çok uzadı." Dedi Azer ellerini cebine sokarken. "Az kaldı. Son bir kişi ardından Yamaç Koçovalı efsanesi tarihin tozlu sayfalarına karışacak." Dedi Yücel ve devam etti "Her şey, tüm plan hazır ben olsam da olmasam da işleyecek şekilde planlandı." dönüp Azer' e baktı "Koçovalılar'ı bitirmek istiyor musun Azer Kurtuluş?" diye sordu Azer kafasıyla onayladı Yücel'i "O zaman az sabır." Dedi tekrar ayağa kalkarak. O sırada Yamaç acı bir frenle arabasını durdurup indi. Hiç bir şeye aldırmaksızın önüne çıkana sıka sıka yürüyordu. "Felaketin olmaya geldim ammmına kodumun çocuğu." Diye bağırarak tepedeki çardağa doğru yürümeye başladı. Diğer Koçovalılar da gelmiş arkasından hilal şeklinde kardeşlerini destekleyerek ilerliyorlardı.