100. BÖLÜM
Gece'nin uyanışını takip eden hafta içinde Önce Damla ve Umut ardından doktorları bezdiren Saadet taburcu olmuştu. Doğum konusundan henüz haberdar olmayan Saadet belindeki ağrı müsaade ettikçe Umut ile ilgileniyor "Haklıymışsın valla Salih çok çocuk iyi çocuk biraz iyileşeyim düşüneceğim bunu." diyordu. Adam karısını gülümseyerek yanıtlıyordu her defasında. Cumali ise kelimenin tam anlamıyla bambaşka bir adam olmuştu. Yaşadığı korku ona elindekilerin kıymetini bir kez daha hatırlatmış tattığı babalık hissi resmen sinirlerini almıştı. "Ne yapıyorsun?" diye çıkıştı lavaboda biberonu yıkayan Karaca'ya. Kız şaşkınca ""Yıkıyorum amca mama yapacağım." Dedi. Adam tezgaha yaslandı "Yap bakayım nasıl yapacaksın?" Kız gözlerini devirdi "Amca şaka yapıyorsun değil mi?" diye sorarak. "Öğreneceğim kızım Allah Allah." Dedi Cumali ama niyetini herkes çok iyi biliyordu. Raftaki mamayı alıp süt için tencereyi ocağın üzerine koydu Karaca. "O oda sıcaklığında değil mi?" diye sordu Cumali kızın arkasından kafasını uzatarak. "Amca o bir tencere dümdüz sade boş bir tencere ne sıcaklığında olduğu mühim değil." Dedi Karaca. O sırada Damla ve Umut'ta mutfağa gelmişti. "Çok biliyorsun sen. Okudum kızım ben tencere ısınmadan koyduğun mama ile ısındıktan sonra koyduğun mama arasında fark var." Diye açıkladı Cumali. "Karaca hiç gerilme kızım dur sen." Diye seslendi Damla kucağındaki puseti masaya koyarken. "Madem amcan o kadar bilgili altını değiştirme konusu da onu yormayacaktır. Hadi babası." Dedi. Cumali güldü "Hahahayt yaparım tabi aslan oğlum benim." Diyerek bebeğe yöneldi. Saadet sorar gözlerle baktı Damla'ya kadın bekleyin diye işaret etti sadece. Cumali ceketini sandalyeye asıp üzerindeki battaniyeyi açtı. "Gel benim aslan parçam." Diye coşkuyla başlamıştı cümleye ama daha o aşamada burnuna gelen koku ile yüzünü ekşitti.Bebeği soydukça koku artıyor Cumali Koçovalı'nın tüm heybeti eriyordu. "Hep temiz bezi değiştirdi bu bir ilk onun için." Diye kadınlara eğilip kıkırdadı Damla. Cumali epeyce mücadele ettiyse de daha fazla dayanamayıp "Damlaaa gel buna bak." Diye bağırınca herkes kahkahalarla gülmeye başladı.
Gece hafifçe gözlerini aralayınca yanı başında onu izleyen Yamaç'ı görüp gülümsedi. "Artık eve mi gitsen sen bir duş falan al." Dedi. Yamaç eğilip üzerindeki kazağı kokladı "Niye kokuyor muyum? Yooo kokmamışım." Diye kekeleyerek. "Yok ondan demedim dinlen diye diyorum iyiyim ben çıkacağım zaten bir iki güne hasta olacaksın buralarda." dedi Gece adamın elini okşayarak. Ardından "Kim Yamaç kim yaptı bunu bize?" diye sordu. Yamaç'ın şefkatli ifadesi silindi yüzünden. "Bilmiyorum bilmekte istemiyorum artık." Dedi. Gece sevgilisini çok iyi tanıyordu. Üstelemedi daha fazla. "Aaa Azra'nın çok selamı var." Dedi Yamaç birden modu değişmişti. Gece kaşlarını çattı "Azra?" diye sorarak. "Bizim tilki işte. "diye yanıtladı Yamaç kızı. Gece çok heyecanlanmıştı birden ayaklandı "Nerede o buraya mı geldi? Çok özledim." diye sorarak. Yamaç kızı omuzlarından tutup geri yatırdı. "Yok sevgilim burada değil aradı. Emmi'den duymuş nişanı kazayı olanları yurt dışında hala ilk fırsatta evimize gelecek." Dedi. Gece iç geçirdi "Ne iyi olurdu görsem oda haklı gerçi nasıl gelsin." Diyerek. Ardından birden aklına gelen şeyle doğruldu yeniden "Evimiz derken? Bak ben tamam o ahşap evi çok seviyorum ama evde bütün aile birlikte yaşamayı daha çok istiyorum." Dedi. Yamaç gülümsedi "Yok oradan bahsetmiyorum." Dedikten sonra telefonunu çıkarıp bir fotoğraf gösterdi Gece'ye. "Bu ne yaaa Yamaç bu çok güzel. Tam hayalimdeki gibi." Dedi telefonu eline alıp fotoğrafı incelemeye koyulan Gece. "Burada yaşayacağız." Dedi Yamaç bir süre kızın sevincini izledikten sonra. "Nerede bu uzaktır ama ya nasıl gidip geleceğiz her gün?" diyerek dudak büzdü Gece. "Uzak." Deyince Yamaç adamın ses tonundan bir durum olduğunu anlayıp bakışlarını ona çevirdi "Ne kadar uzak?"
"Kaş'ta." Dedi Yamaç kızın tepkisini ölçmek için dikkatle bakıyordu. "Neden? Tamam yazları tatile falan gideceğiz hee anladım ya." Diye gülerek yeniden fotoğrafa döndü Gece. "Hayır temelli yerleşeceğiz. Çukur'dan gidiyoruz sen ve ben." Dedi Yamaç sesi net ve katı idi. "Yamaç nereye gidiyoruz? Ne diyorsun Allah aşkına?" diyerek telefonu kenara koydu Gece. "Ben böyle yaşamak istemiyorum ben bir kez daha şu koridorda yüreğim ağzımda beklemek istemiyorum. Bu konuda senden itiraz kabul etmiyorum. Her şey tamam ev eşya valizlerin bile. Taburcu kağıdını alıp doğruca havalimanına gidiyoruz. Konu tartışmayı bırak tek kelime etmeye dahi kapalı." Dedi Yamaç oda da çıt çıkmadı bir süre. "Bari evlenseydik." Diye mırıldandı Gece. "Tamam gider evleniriz ondan kolay ne var." Dedi Yamaç ayağa kalkmış pencereden dışarı bakıyordu. "Ama bunu yapanlar her kimse ya yine gelirlerse." Dedi Gece. "Gelirlerse onları koruyacak bir sürü insan burada. Abilerim kardeşlerim." Çok netti Yamaç. Gece ise hala şaşkın. "Yamaç peki haberleri var mı?" diye sordu. "Var Salih halledecek tüm işleri anneme de söyledim herkesin her şeyden haberi var." Dedi Yamaç. Gece'nin son kozunu da elinden almıştı. İçten içe adama hak veriyordu aslında nereye kadar bu şekilde yaşayabilirlerdi oda bilmiyor ve huzur istiyordu ama Çukur'u ardında bırakma fikri göğsünü daraltmıştı. Yavaşça yatağın içinde kayıp çarşafını üzerine çekti.
"Ne demek Gece ve Yamaç gidiyor?" diye bağırdı Saadet. "Bu onların kararı Sadiş nasıl zamanında biz de denediysek şimdi onlar denemek istiyor." Dedi Salih. Hazırda bekleyen yaşları yanaklarından süzülmüştü bile kadının. "Üzülme yavrum biz planımızı yaptık inan yine beraber olacağız öyle uzun uzadıya hasretler girmeyecek araya." Diyerek karısının saçlarını okşadı Salih. "Yine gidecekler yine çok özleyeceğim ben." Diye içini çekti Saadet. Salih kendine çekip sarıldı karısına.
Sultan eski sandığın başına çökmüş anılara dalmıştı. En küçüğünün bir kez daha gidecek olması yüreğini dağlıyordu. Ama haklıydı Yamaç mutlu olmak onun da hakkıydı elbette.
Eline aldığı bohçayı açıp dört bebek yeleği çıkardı. Kahraman.. Cumali... Selim... Yamaç... Kahraman'ın yeleğini Acar Selim'in kini Akın'da giymişti. Eline alıp kokladı uzun uzun. Ardından Cumali'ye ait olanı kenara koydu Umut için. Bohçanın sonunda Yamaç'ın giydiği kırmızı hırka vardı. Okşayarak eline aldı. Gözyaşları burnunun ucundan süzülüp hırkaya damlıyordu. "Yolun açık olsun oğlum. Bir kez daha yolun açık olsun." Diyerek koy verdi kendini.
Damla ve Cumali yatağın üzerinde ortalarında umut ile uyuyakalmışlardı. Selim terasta elinde sazı yüreğinin derinlerinden kopan özlemleri acılarıyla dokunuyordu tellere. Karaca gözü Akşın'ın fotoğrafında dalıp gitmiş yatağın üzerine koydu telefon Azer'den gelen arama ile titriyordu. Akın yatağının üzerine oturmuş elinde eski bir fotoğraf albümü on altı on yedi yaşlarındaki halleri ile Songül ve kendisine bakıyordu. Aylin tek kişilik yatağında bacaklarını toplamış bir cenin misali kafasını yastığına bastırmış hıçkırıklarını saklamaya çalışıyor Sarp hastanenin bahçesinde Gece'nin odasının penceresini izliyor Meke, Kemal ve Celasun meyhanede kadeh tokuşturuyordu. Medet Cennet'in ikram ettiği çayı gülümseyerek alırken Aliço ise her zamanki gibi kitaplarına gömülmüştü. Hayat akıyor kayıplar veriliyor hüzünler boğuyordu hepsini ama günün sonunda farklı evlerde olsalar da aileydi onlar acısıyla tatlısıyla bir bütün ayrılmaz bir parça...
"Düğün istiyorum ben." Dedi Gece yatağının yanındaki küçük kanepede yatan Yamaç'a bakarak. "Sana da günaydın sevgilim." Diyerek kalkıp oturdu Yamaç. "Düğün istiyorum davul zurna gelinlik pasta her şeyiyle." Dedi Gece ellerini göğsünde kavuşturup. "Bütün gece bunu düşündün değil mi? Gidişten vazgeçiremeyeceğini anlayınca zaman kazanmak için düğün bahanesini buldun. Güzel takdir ettim çabanı. " diyerek gözlerini ovdu adam. "Hayır canım ben de her genç kız gibi telli duvaklı gelin olmak istiyorum." Dedi Gece omuz silkerek. Yamaç ayağa kalktı "Tamam dediğin gibi olsun ben gidip doktorla konuşacağım çıkış işine bakalım hemen düğün organize ederiz. Hiç sıkıntı yok." Diyerek eğilip kızı alnından öpüp çıktı.
"Karaca sürahiyi unuttuk." Diye seslendi Sultan elinde ekmek sepeti bahçedeki masaya gelip başa oturmuştu. Aile birkaç haftanın ardından ilk kez bir aradaydı. Başlarına gelenlerin sorumlusu kimdi hala çözememişlerdi içten içe bu huzursuzluğu yaşasalar da geçmişin öğrettiği en net şey anının tadını çıkarmak olmuştu Koçovalı ailesine ve onlarda şuan tam olarak öyle yapıyordu. "E mekan işini ne yapacağız?" diye sordu Salih küçük İdris'e bir parça ekmek verirken. "Aaaa bak Salih'ciğim anlı şanlı bir şeyler diyoruz tabi ki Çukur'un en şaşalı mekanı olacak." Dedi Yamaç. Gece Yamaç'ın kendisine gönderme yaptığını gayet iyi biliyordu. "Tabi canım tabi." Diye mırıldandı. "Ay Gece abla gelinlik çok yakışacak sana." Dedi çorba servis eden Karaca. "şöyle tüller içinde mis gibi olacak benim kardeşim." Diyerek gülümsedi Saadet ardından Salih'e dönüp "Ya Salih sen verirken bin dereden su getirdin ben gelinlik deyince bile içim cız ediyor bizim kızım olursa ne yapacağız?" dedi. Salih bir an Selim ile göz göze gelip sadece gülümsedi karısına. "Tabi tabi tüller taşlar boncuklar özel dikim istiyorum." Dedi Gece şeytani bir şekilde gülümseyerek bakıyordu nişanlısına. "Hay hay Celasun yengeni yarın sabah ilk iş alıp Necip abiye götürüyorsun seferber etsin herkesi gelinliğin dikimi için." Diyerek aynı gülümseme ile baktı Yamaç. "E kına gecesi?" diyerek araya girdi Damla. "Aaa bak o önemli." Dedi Sultan oda mevzunun uzamasından çok memnundu Gece'nin planını anlamış elinden geldiğince destek veriyordu. "Kahvede istiyorum lan." Dedi Gece hadi şimdi ne yapacaksın der gibi bakıyordu Yamaç'a. "Kızım olmaz orda başka yer bulalım sana." Diye araya girdi Emmi. "Hayır hayır Emmim olur neden olmasın tamam kahvede kına yap." Dedi Yamaç. Gece dudaklarını kemiriyordu. Bir bardak su dolduran Aylin kıza uzattı "Al iç sen bunu anca sindirirsin." Diyerek. Gece suyu alıp içti bir dikişte bardağı sertçe vurarak bıraktı masaya. Yamaç çok eğleniyordu.
"Kemal şu bizim oyun ekibi vardı ya geçen sene sünnette çıkan onları da ayarlayalım diyorum." Dedi. "Olur abi bir sözüne bakar." Diye cevapladı Kemal. Kafasını tabağından kaldırınca Gece'nin delici bakışları ile karşılaşıp sesli bir şekilde yutkundu. "Meke şu Dere'deki atçılar vardı ya bir beyaz at ayarlayalım ama şöyle anlı şanlı şaşalı bir şey gelin almada lazım." Diye devam etti Yamaç. Gece masadaki peçeteyi kendine yelpaze yapmıştı "Ne oldu nişanlım bir sorun mu var?" diye sordu gülüşünü gizlemeye çalışarak kıza dönüp. Gece peçeteyi yerine bıraktı "Sana da frak alalım diyorum çok şaşalı ve asil olur." Dedi Gece. "Nasıl uygun görürsen." Diye yanıtladı Yamaç. Herkes düğün muhabbetine dalmışken usulca kalkıp mutfağa doğru gitti Sarp. Adamın ardından "Ekmek bitmiş tazeleyeyim." Diyerek Aylin'de koşturdu. Sarp cebinden çıkardığı birkaç hapı ağzına atıp bir bardak suyla içti. Aylin kapıdan izliyordu. Ardından ilaç kutularını yeniden ceketinin iç cebine koyup arkasını dönmüştü ki kızla burun buruna geldi. "Ekmek bitmiş." Dedi Aylin sepeti göstererek. Sarp kafasını sallayıp çıktı dışarı.
"Azer'e de söyleyeyim şöyle uzun uzun kebap ocakları kursun." Dedi Yamaç. Azer ismini duyunca Karaca refleksle kaldırmıştı kafasını bu durum Yamaç'ın gözünden kaçmadı. Gece gözlerini devirdi ama gülümsemesini takındı hemen "Tabi tabi Adana kebap önemli." Dedi.
Yemeğin ardından çaylar içilmiş düğün sohbetine devam ediliyordu. "Kızlar gelin siz benle." Diyerek ayağa kalktı Sultan. Hepsi kadının ardından yukarı çıktılar. Yatağın üzeri sandıklardan çıkardıkları ile doluydu. "Damla bu Cumali'nindi al Umut'a giydirirsin." Diyerek mavi yeleği uzattı. "Bak Karaca bu babanındı. Abinde giydi bunu rahmetli annen hiç çıkarttırmazdı üstünden çok yakışıyor benim oğluma diye." derken beyaz yün takımı kıza verdi. Karaca'nın gözleri dolmuştu "Sen sakla bundan sonra ister kendi evlatlarına giydirirsin ister babamdan babaannemden bir yadigar dersin."
"Saadet benim boynu bükük kızım hatırladın mı bunu?" kadının elinde tek gözü çıkmış eski bir bebek vardı. "Anne." Dedi Saadet bebeğe uzanırken. "İdris seni ilk getirdiği akşam elindeydi. Günlerce buna sarılıp uyudun neydi adı ?" derken titreyen sesiyle araya girdi Sadiş "Melek." Diyerek. "Al artık sen sakla kızına verirsin belki." Dedi kadın içtenlikle gülümseyerek. En son kırmızı hırka kalmıştı "Bu da Yamaç'ın mı?" diye sordu Gece. "Yamaç'ın ya. Sarışın böyle kırmızı yanaklı bir çocuktu bunu da giydim mi al al parlardı. Al bunu da sen sakla artık." Diyerek Gece'ye verdi. Tatlı telaşlarının keyfiyle başlarında dolanan karabulutlardan habersiz girdiler o gece yataklarına hepsi. Takılar, saçlar, elbiseler, gelinlik, damatlık pasta çiçek... düşünmeleri gereken o kadar çok şey vardı ki mutsuzluklara sıra gelmesi zordu onlar için bu günlerde...