51. BÖLÜM
Salih ranzasına uzanmış küçük İdris'in fotoğrafına bakıyordu. Kendisi baba acısıyla büyümüştü. Var iken yok olan bir babanın acısıyla. İdris Koçovalı ile arasını düzelttikten sonra bir gün "Ben büyüdüm." Demişti Saadet'e. Gerçekten o zaman büyüdüğünü anlamıştı. Derin bir nefes çekti içine "O zaman büyüdüm de baba ölünce ne oldum ben?" diye sordu kendi kendine. O sırada baş ucunda dikilen adamı fark etti. "Ne var ne oldu?" dedi terslenerek. Adam hiç konuşmadan elindeki zarfı uzattı Salih'e. Zarfı görünce irkildi. Üzerinde el yazısı ile Vartolu Saadettin'e yazıyordu. Getiren çocuk yatağın kenarına bırakıp uzaklaştı. Salih doğrulup oturdu. Beyaz zarfı eline alıp baktı bir süre. Aileden değildi belliydi çünkü kimse ona Saadettin demezdi. Yüzünü sıvazlayıp açtı zarfı. Aynı özenli el yazısı ile yazılmış bir mektup vardı içinde.
"Sevgili Vartolu;
Acı kaybın için çok ama çok üzgün olduğumu belirtmek isterim zira yakın zamanda aynı acıyı yaşamış biri olarak seni benden iyi kimse anlayamaz. Üstelik ikimizin babasının katilleri de hala yaşarken. Sevgili dostum Saadettin; seninle çalışmak her zaman keyif ve onur verici bir deneyimdi benim için. İsterim ki yeniden bir araya gelelim, yeniden güçlenip intikamımızı en derinden alalım. Tabi sen şimdi diyeceksin neden seninle iş yapayım. Haklısın da ama sana babalarımızın katili aynı kişi desem fikrinin değişeceğine eminim. Üstelik bunu sana ispatlayabilirim de düşün taşın orada vaktin bol nasıl olsa.
Sağlıcakla Kal... Nazım KENT."
Salih mektubu üst üste defalarca kez okudu. Sinir ve hırstan boyun damarları belirginleşmiş, gözleri anında kızarmıştı. Kağıdı buruşturup avcunda sıktı. Hızla kalkıp kapıya gidip yumrukladı. Birkaç dakika içinde gardiyan gelip demir gözü araladı. "Ne oldu?" diye sordu. "Beni...." Derken sustu Vartolu. Hiddeti geçip sağduyulu düşününce vazgeçmişti. "Yok bir şey orda mısınız diye baktım." Deyip geçip yatağına uzandı tekrar.
Gece Çukur'dan çıkmış ne yapacağını düşünürken Haluk Çetiner'in aradığını görüp gülümseyerek açtı telefonu. "Haluk bey amca." Dedi. "Geceee sana bazı haberlerim var. Neredesin görüşelim." Dedi adam sevecen bir sesle. Çok geçmeden Gülhane parkında bir bankın altında yan yana oturuyorlardı. "Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında." Dedi adam gülümseyerek. "Ne sen bunun farkındasın nede polis farkında." Diye devam etti kız. "Buldun mu Yamaç'ı ?" diye sordu. Gece kafasını salladı. "Bedenini buldum ama ruhundan emin değilim. Zaman gösterecek." Dedi. Anlayışla salladı Haluk kafasını. "Dava tarihi belli oldu." Dedi kısa bir sessizliğin ardından. Gece günlerdir ilk kez iyi bir haber almanın sevinciyle güldü. "Şükürler olsun ne zaman?" diye sordu. "29 Eylül." Dedi adam "Ama hemen sevinme öyle. Tamam Selim,Mücahit o yeni oğlan neydi adı?" diye devam etti Haluk. "Salih." Dedi Gece pür dikkat adamı dinliyordu. "Ha Salih onlar için kolay işimiz ilk duruşmadan çıkarlar ama." Deyip sustu. Gece anlamıştı "Ama Cumali abim için imkansız." Dedi. Adam kafasıyla onayladı kızı. "Yapabileceğimiz hiçbir şey yok mu?" diye sordu çaresizce. Olumsuz anlamda salladı Haluk kafasını "Git kızım git ve ağabeyine veda et." Dedi.
Akşam olmuş Yamaç kağıt arabasını bırakıp kulübesine dönmüştü. Yeni bulduğu dergileri yatağın üzerine koyup üstündeki yeleği çıkardı. Güneş'in verdiği sandviçi alarak sırtı duvara gelecek şekilde oturdu. Birkaç ısırık aldıktan sonra ekmeği tekrar poşetine koyup yatağın yanında duran yine Güneş'in verdiği uyku ilacından aldı bir tane. Sonra uzanıp battaniyenin altındaki günlüğü çıkardı. Kapağını okşayıp rastgele açtığı sayfları okurken uyuyakalmıştı. Birkaç saat sonra sahilden gelen sesle sıçradı yerinden. Gençler toplanmış şarkı söylüyor sohbet ediyorlardı. Tekrar gelip yatağına oturdu. Yere düşen günlüğü uzandı. Son sayfası açıktı. Yeni sözcüleri hemen ayırt etmişti gözleri. Defteri kolunun altına sıkıştırıp koşarak dışarı çıktı.Gece Aliço'nun mekanında denize karşı oturmuş yakamozu izliyordu. "Çok güzel." Dedi Aliço ellerini çırparak. Gece'nin yüreği sıkıştı. "Cumali abim bir daha göremeyecek." Dedi sessizce. Ama Aliço onu duymamıştı. "Yamaaaçç" dedi bir çocuk edasıyla. "Az kaldı Aliço'm sabret." Dedi Gece adama gülümseyerek. "O beni bırakmazdı gitmezdi benim Yamaç'ım." Diye sitem etti Aliço. Gece bir kahkaha attı. "Ulan Aliço benim bilmem kaç senelik sevgilim ben bu kadar içten söyleyemedim bunu." Dedi. Sonra birden aklına gelen fikirle durdu. "Aliço Yamaç ne olursa olsun seni dinler değil mi?" diye sordu. Aliço kafasını salladı "Sever beni Yamaç. Arkadaşım o benim." Kafasına vurdu "Aklımı sever." Diye ekledi. Kız kalkıp Aliço'yu kafasından öptü. "Bende severim senin o aklını. Aliço şimdi bana bir söz vermeni istiyorum. Ne olursa olsun karşındaki kim olursa olsun benim yaşadığımı söylemeyeceksin." Dedi gözlerinin içine bakarak. "Dedim ya söylemicem Gece." Kız iyice yaklaştı "Kimseye Aliço. Eğer bana söz verirsen seni Yamaç'a götüreceğim." Dedi Aliço'nun gözleri parlamıştı. "Yamaaç" dedi. "Yamaç'a bile Aliço söz ver." Diye tekrarladı kız. "Ama neden Yamaç seni de sever." Diye karşılık verdi Aliço "Onun iyiliği için Aliço'm şimdilik bilmemesi gerekiyor. Söz mü?" diye sordu. Kafasını salladı Aliço. Gülümsedi Gece. "Ulan katıksız güvendiğim tek insan sensin be." Diyip bir kez daha sarıldı adama. Temastan hoşlanmayan Aliço nazik olmaya çalışarak kurtulmaya çabalayınca geri çekti kendini. "Ayyy tamam pardon en en en kısa zamanda götüreceğim seni söz." Dedi Gece tekrar koltuğa yerleşip çayını yudumlarken.
Yamaç elinde defter Güneş'in kapısını yumrukluyor "Aç aç aç." Diye bağırıyordu. Kız panikle açtı kapıyı. "Yamaç ne oldu iyi misin?" diye bağırdı. Adam elindeki defteri açıp kıza uzattı. "Şu mavi kalemle yazılı yeri oku." Dedi. Güneş okuyup tekrar Yamaç'a döndü. "Eeee ne olmuş?" diye sordu. Yamaç nefes nefeseydi yutkundu. "Yoktu Güneş bu yazı burada yoktu. Bana doğru söyle bu defteri bilen tek sensin sen mi yazdın?"Güneş gözlerini devirdi "Saçmalama ben niye yazayım. Vardır da sen dikkat etmemişsindir." Dedi. "Hayır işte yoktu. Ben aylardır bu defterin her kelimesini ezberledim. Bu yazı burada yoktu. Bak eğer sen yazdıysan." Dedi Yamaç parmağını sallayarak. Güneş ellerini beline koyup diklendi adama. "Ne yaparsın döver misin?" dedi. Yamaç toparlandı "Öyle demek istemedim." Diye mırıldandı. Güneş hemen yanında duran ayakkabı dolabının çekmecesini açıp kalem kağıt çıkardı. Deftere bakarak aynı cümleyi yazıp adama uzattı. "Al bak bakalım sence benim yazım mı?" diye sordu. Yamaç bir deftere bir kağıt parçasına baktı. Yazılar çok farklıydı. "Yoktu Güneş bu yazı burada yoktu." Dedi çaresizce. "Sen sana verdiğim ilaçları alıyor musun?" diye sordu kız. Yamaç kafasını salladı. "Pekala o zaman git uyu şimdi Yamaç Koçovalı çünkü benim çok uykum var." Diyerek yolu gösterdi Güneş. Yamaç bir kıza bir deftere baktıktan sonra dönüp uzaklaştı. Güneş bahçe kapısından çıkan Yamaç'ın ardından bakarken bir yandan da telefonunu çıkarmış numaraları tuşluyordu. Bir iki çalmanın ardından açıldı telefon. "Yeter artık ya beni burada bu delinin başında bıraktın. Gecesi yok gündüzü yok ki gece bile diyemiyoruz zaten. Sıkıldım ben artık." Diye çıkıştı. "Tatlım daya ilacı uyut göz hapsinde tut. Bu kadar basit sana bunun için ödeme yapıyorum ben." Dedi uykusundan uyanan Nazım. "Söylemesi kolay. Sevgilisinin hayaleti gelmiş gecenin bu saati onu haber vermeye gelmiş. Sıkıldım ben Nazım yeter tıktın beni buraya üç aydır." Diye sitem etti Güneş. "Merak etme az kaldı onunda sırası geliyor Güneş'cim hadi uyu fazla stres o güzel yüzünü bozar." Deyip kapattı telefonu Nazım.