146.BÖLÜM
"Neymiş şimdi burası? O it burada mı yaşıyormuş?" diye sordu Cumali. Yamaç elindeki dürbünü gözüne kaldırırken "Bilmiyoruz. Anlamaya geldik işte." Diye yanıtladı abisini. "Abi ben hiç görmedim. Ev kale gibi korunuyor. İki gün gözledim zaten onda da bir hareket olmadı." Dedi Kemal. Yamaç'ın elindeki dürbünü alıp bakan Salih "Valla kale gibi şuraya bak." Dedi. "E ne yapacağız burada böyle bekleyecek miyiz?" diye sordu Cumali sabırsızca. Herkes Yamaç'a dönmüştü oda biraz daha bakındıktan sonra "Cık.. Gece usulü nöbet tutacağız. Ne varmış burada bilelim önce. Kemal cezan bu yanına birilerini daha çağır. Kuş uçsa haberimiz olsun." Derken dürbünü adamın eline vermişti.
Nergis köşkün önünde aracından inip bahçe kapısından girmek üzereydi ki kaldırımın kenarında arabanın içinde oturan Gece'yi görüp o tarafa doğru döndü. Teklifsizce kapıyı açıp yolcu tarafına oturunca "Gel tabi ya müsaidim." Diyerek doğruldu Gece. "Soracak bir şeylerin vardır. Benim de pek bir işim yok bu akşam." Dedi kadın pervasızca. Gece yüzünü buruşturarak baktı bir süre. Ardından kontağı çevirirken "Madem öyle diyorsun." Deyip bastı gaza.
"Sadiş." Diyerek içeri girdi Salih ama cevap alamamıştı. Ceketini çıkarıp askıya asarken yeniden seslendi içeri doğru "Sadiş." Diyerek ama kadın cevap vermemişti. "Allah Allah e ışıklar açık. Diğer evdeler mi acaba?" diye söylenerek odaya girmişti ki Saadet duasını bitirip yüzünü sıvazlayıp elindeki kuran kitabını dolabın üzerine koydu. "Pardon Sadiş ben cevap alamayınca.... Allah kabul etsin." Derken mahcuptu adam. "Sağ olasın. Yok ben bitirmeden bozmak istemedim. Gel hoş geldin erkencisin." Dedi yazmasını özenle katlarken Saadet. Salih güldü "Erken dediğin de saat on biri geçmiş be kızım." Derken eğilip beşiğinde uyuyan oğlunu öptü adam. "Haa olmuş mu o kadar. Ne bileyim duaya dalınca fark etmemişim." Deyince kadın Salih'in gözü duvardaki takvime ilişmişti. Ekim ayının yirmi ikisiydi. Saadet'in ailesinin ölüm yıl dönümü olduğunu o an fark etti. Şefkatle gelip karısının saçlarını okşayıp hafifçe göğsüne bastırdı bedenini "Nur içinde yatsınlar." Diyerek. Kadın kocasının sırtını sıvazladı "Tüm ölmüşlerimiz inşallah." Derken geri çekilip "Açsındır sen gel bir şey hazırlayayım." Deyip çıktı odadan.
Cumali odanın kapısını paldır küldür açıp içeri dalınca Damla yatağın üzerindeki ıslak mendil kabını bir hışımla fırlattı kocasına. "Alışamadın Cumali. Bir alışamadın insani davranmaya. Zor uyuttum zaten Allah aşkına ya." Diyerek. Cumali eliyle ağzını kapayıp "Affedersin." Dedi sessizce. "Etmem Cumali zaten huysuz hasta uyumuyor yemiyor valla uyanırsa şimdi af maf etmem." Derken yavaşça yataktan kalkıp dağınık buklelerini eliyle topladı kadın. Cumali yatağın ucundaki berjere oturmuştu. Ayağa kalkan kadını kolundan tutup dizine oturttu. "Sen çok mu yoruldun bakayım." Diyerek. İki gündür oğlanın ateşiyle uğraşan Damla'nın sinirleri çok bozulmuştu. Kocasının şefkatli tavrıyla hemen ağlamaklı olmuştu. "Çok uykum var." Diyerek nazlandı. "Uyuruz o zaman." Derken kadının boynuna sokulmuştu Cumali. Damla karşı koyar gibi olsa da oda özlemle kocasına sokulmuştu ki Umut bebek gür sesiyle ağlamaya başlayınca karı kocanın hayalleri suya düştü.
"Azer bu evler çok büyük." Dedi Karaca, kulağında kulaklığı elinde telefon nişanlısının gönderdiği fotoğraflara bakarken bir yandan da konuşuyorlardı. "E olsun gülüm ne var? Biz de kalabalık bir aile olmayacak mıyız?" diye sordu Azer. Kız güldü "Onu olunca düşünürüz." Diyerek. "Eee babanla konuşabildin mi? Bak önümüz kış soğuğa kalmayalım." Deyince Azer Karaca iç geçirdi "Hayır ulaşamadım hala." Diyerek. "Yavrum istersen ben bir bakınayım. Sorup soruşturayım?" diye sordu Azer. "Yok ya döner o bana bugün yarın. Uzarsa ararsın sende." Dedi kısa bir an düşünen Karaca.
Nergis iskemlesinde kıpırdanıp etrafına küçümser gözlerle bakarken Gece alaycı bir gülümsemeyle uzanıp kadehine rakı doldurdu. "Hadi ama söylediklerinin doğruluğuna inancımı kırıyor bu tavırların. Çukur'dan çıkmasın madem böyle mekanlara alışık olman lazım." Dedi. Karaköy sahilinde salaş mekanlardan birinde küçük bir masada karşılıklı oturuyorlardı. Nergis çantasını yandaki boş olan tabureye koyarken "Yıllar oldu. Hem bütün bu olanlar böyle mekanlarda yaşamamak içindi." Dedi. Gece kaşlarını çatmıştı "Nesi varmış bu mekanların? Sana bir şey deyim mi o topuklularınızın üzerinde minnacık kanepeleri tırtıklayıp sidik gibi şampanyalarınızı yudumladığınız insanlardan bin kat daha temiz ve güzeldir bu mekanları var edenler." Dedi. İkili bir süre sessizce birbirini izlemeye koyulduktan sonra daha fazla dayanamayan Gece olmuştu "Anlat." Dedi bir dilim peyniri ağzına atarken. Nergis kadehini ilk kez o an eline aldı. Büyükçe bir yudum içtikten sonra gülümsedi "Vay be. Özlemişim." Diyerek. "Hop de ya daha anlatacakların var çarpılma hemen." Diyerek araya girmişti Gece. Kadın acınası bir ifade ile güldü "Bir şey olmaz merak etme." Diyerek. Ardından konuşmaya başladı.
-17 Nisan 1990 Kaza Akşamı-
Fatma koku, duman ve seslerden çıldırmak üzereydi. "Biri yardım etsin." Diye inledi. Patlama yüzünden kulakları uğulduyor başı dönüyordu. Narin'in yanına dizleri üzerine çöktü "Dayan abla." Derken sesini kendisi bile duymamıştı. Ne kadar direnmeye çalışsa da bedeni ağırlaşmış olduğu yere yığılmıştı. Islak toprağa doğru serilmiş tam gözlerini kapamak üzereyken dumanalrın içinde bir silüet belirmişti.
Birkaç saat sonra gözlerini açtığında tanımadığı bir oda da uyandı. Oldukça suratsız bir hemşire odaya girip kızın serumuna bakıyordu. "Neredeyim ben?" diye sordu Fatma korkarak. Kadın cevap vermedi. "Hastane değil burası." Derken bakışlarını etrafta gezdirmişti. Hemşire işini bitirip çıkarken tek kelime cevap vermemişti kıza. Birkaç dakika sonra kapı açılınca korkuyla toparlandı yatakta. Enver gülümseyerek gelip yanına oturunca şaşkınlıktan konuşamamıştı bile. "Sen...?" diyerek kekeledi. "Ben ya ben... İyi misin?" diye sordu adam kızın elini avuçlarına alarak. "Ablam? Bebek?" diyerek hareketlenmişti Fatma ama Enver omuzların tutup geri yatırdı kızı. "Korkma ablan ameliyatta. Doktoru yaşayacağını söyledi. Bebeği de babasına vermiştin ya." Deyince Fatma olanları hatırlamıştı. "Ne işimiz var burada ne oluyor? Sen minibüste değil miydin?" diye sordu. "Şimdi beni iyi dinle Fatma. " derken ayağa kalktı Enver. Ellerini ceplerine sokup küçük oda da dolanmaya başladı. "Son dakika hesapta olmayan iki misafir binince mecbur başka araca geçtim. Ama işte hayat tesadüfler silsilesi o sayede şimdi iyi ve buradayım. Tabi ki kaza yapmak gibi bir planım yoktu ama ben her zaman şanslı ve hazırlıklı bir adamım. Şimdi burayı iyi dinle ve karar ver. Eğer sesini çıkarmaz planıma uyarsan zenginlik, lüks, sınırsız imkanlar sunarım sana yok istemem dersen o kafanı yasladığın yastığı suratına bastırıp birkaç dakika içinde kurtulurum senden ki zaten herkes öldü biliyor seni." Dedi. Fatma şaşkındı "Nasıl ölü biliyorlar?" derken sesi titredi. "Dedim ya arabada fazladan iki misafir vardı. Birini senin diğerini ablanın yerine geçirdim. Arabayı patlatınca da zaten herkes tanınmaz hale geldi." Diye açıkladı adam. Fatma şoktaydı "Sen mi patlattın?" diye sordu. Enver kafasını salladı "Onlar senin ailendi." Derken korkusu sesine yansımıştı genç kızın. "Ve hepsi ölmüştü. Onlar için yapabileceğim bir şey yoktu bende hayatta kalanlar için çabalıyorum." Diye açıkladı Enver. "Nergis Taşlıca mı? Sebahat Kaya mı? Hangisi olmak istersin?" diye sordu gayet rahat bir tonda. Fatma yutkundu yeniden. Hızlıca olanı biteni düşündü. Yapabilecek hiçbir şeyi yoktu. "Nergis Taşlıca." Dedi cılız bir sesle. "Tamam Nergis'cim sen dinlen. Ben ablana bakmaya gidiyorum." Deyip çıktı adam odadan.
-Günümüz-
"Nasıl yani? Kendi ailesini mi yakmış ruh hastası?" diye sordu Gece dehşetle. "Kendince açıklaması var. Zaten hepsi ölmüş ha yanmışlar ha toprağa gömülmüşler önemi yokmuş." Derken üçüncü kadehini dolduruyordu Nergis. Gece tüylerinin ürperdiğini hissetti. "Peki annen?" diye sordu birden aklına gelmiş gibi. Nergis güldü "İşte orada da benim Enver'den bir farkım kalmıyor. Annem durumu öğrenmiş Enver ona da para vaadinde bulunmuş. Annem yani senin anneannenin para sevdası yaktı ya zaten bizi neyse... iki gün sonra öldü haberi geldi. Acımıza dayanamamış kalp krizi geçirmiş diye yaydırdı Enver. Ama bence... " deyip sustu Nergis. Gece tek kaşını kaldırıp "Sence?" diye sordu "Bence Enver öldürttü annemi. Ama kanıtım ispatım yok. Anneme zaten para vermeyecekti kökten susturmak için de sıktı boğazını muhtemelen." Deyip kadehi dikledi. Gece tiksintiyle bakıyordu "Bunu bu kadar rahat nasıl anlatırsın?" diyerek. "Ne yapabilirdim Gece? Olan olmuştu. Hem illa doğurdu diye birini ölümüne sevemezsin. Annem mimari bugünümün. " deyip iç geçirdi Nergis. Bir süre sessizce oturdular ardından kadın devam etti "Sonrası işte İsviçre'ye gittik. Allah'ı var bana iyi baktı Enver. Okuttu eğitti. Dolu dolu yaşattı. Şimdi sana bencilce geliyor ama başka çarem yoktu Gece. On altı yaşındaydım. Ailem yoktu. Ablam incecik bir çizgideydi. Enver'in imkanları onu bugüne getirdi. Sen güvenli ellerdeydin. Annem ölmüştü eş dost akraba kimsemiz yoktu bizim. Başka ne yapacaktım?" diyerek. Gece çatalını bırakıp dikleşti "Peki Koçovalı'lara garezi ne?" diye sordu. "İşte orası karışık. İdris Koçovalı uyuşturucu işi yüzünden rezil etmiş zamanında bunu. Ablamla olan davasında da Koçovalılar dahil olmuş hep. Yani bunlardan kin güdüyor işte." Diye açıkladı kadın. Ardından son yudumunu içip ayaklandı "yeter bu kadar mazi hadi." Diyerek. Gece'nin kafası allak bullaktı yine ama artık ne tarafa inanacağı netleşiyordu sanki. Kadının anlattıkları Aliço'nun kilerle örtüşüyordu. Oda ceketini alıp kadının arkasından yürümeye koyulmuştu. "Haaa." Diyerek ince topukları üzerinde geri döndü Nergis. Gece ne oldu dercesine kafasını yana eğmişti "Asaf çiftlik evinin bodrumunda. Her ne yaşadıysanız bilmem ama o kötü bir çocuk değil Gece. Sen ben gibi hayatın oyunlarına kapılmış bir fani sadece. Ben yapamıyorum ama sen başarabilirsen özgür bırak onu. Bırak ki günahlarının bedelini ödesin. Hiç değilse ölünce huzur bulsun." Dedi.
Yamaç aracını durdurup sessizce indikten sonra çiftliği gözleyen Kemal'in yanına gelip oturdu. "Var mı bir hareket?" diye sorarak. "Yok abi aynı bırakmıyorsun Gece'yi sıkıştırıp öğreneyim neymiş." Diye isyan ederek yanıtladı Kemal adamı. "Olmaz uyandırma şimdi onu. Var zamanı." Dedi dürbünle eve bakan Yamaç. Yerdeki torbadan bir bira çıkarıp açtıktan sonra Yamaç'a uzatan Kemal "Hayırdır gece gece niye geldin abi sen?" diye sordu. Şişeyi kafasına dikip yarılayan Yamaç iç geçirip "Bekleyenim mi var oğlum? Geldim işte." Derken Kemal'in telefonunun ekranı yandı ekrandaki Gamze ismini gören Yamaç güldü "Senin var herhalde." Diyerek. Kemal anında kızarmış gevelemeye başlamıştı "Yok şey abi bilmem bir şey soracaktır." Diyerek aceleyle uzaklaştı yanından. O sırada Gece'nin aracı evin kapısına gelmiş demir kapının açılması için duraklamıştı. "Gece." Diye mırıldandı Yamaç dürbünle bakıyordu. Kız kapı açılınca hızla bahçeye girip gözden kayboldu. O esnada Yamaç'ın telefonu çalmaya başlamıştı kim olduğuna bile bakmadan açtı "Salih nerede olduğunu sormak için aramıştı. "Çiftlikteyim Gece geldi buraya. Konuşuruz sonra." Deyip kapadı telefonu.
Gece arabadan inip ağır adımlarla eve yürüdü. Kapıdaki güvenlik kulaklığından bilgi geçiyordu ki çabuk bir hamleyle kulaklığı çekip aldı "Gece'den Tekinoğlu'na. Gece'den Tekinoğlu'na... beş kadeh rakının ban averdiği yetkiye dayanarak anamı görmeye geldim. Kimse bana engel olmasın. Tamam." Deyip kulaklığı tekrar adama uzattı. O sırada Enver'in yanında olan güvenlik amiri sesi adama dinletmişti. Enver güldü "Deli kız... Dokunmasın kimse istediği gibi takılsın." Emri vermişti.
Gece biraz da rol yaparak sarhoş adımlarla eve girdi. Bakışları etrafı tarıyordu. Kaç adam var? Nereden kaçılır? Aşağı nasıl inebilir? Onları hesapladı. Enver'in talimatıyla korumalar kenara çekilmişlerdi. Gece ağır adımlarla mermer basamakları tırmanıp yukarı çıktı. Adamların görüş açısından çıkınca sessizce asansörün kapısını açıp bindi. Fazla ses çıkarmaması için dua ederek eksi bri yazan düğmeye dokundu ama bırak ses çıkmasını kabinin hareket ettiğini bile anlamamıştı. "Gözünü sevdiğimin teknolojisi." Diye mırıldanıp çıktı dışarı. Koridor loş bir ışıkla aydınlanıyordu ve bir sürü kapı vardı. "Hay anasını ya hangisinde acaba." Derken koridoru dönünce en son odanın önünde duran adamları görüp hızla geri çekti kendini. Bir iki saniye daha bakmamış olsa yakalanacaktı neredeyse. Hızla koridorun başına dönüp odalardan birinin kapısını açıp sertçe kapadı. Adamlardan biri ne olduğuna bakmak için gelince çevik bir hamle ile boynun bastırıp bayılttıktan sonra içeri sakladı. Ardından bir başka odanın kapısını çarpıp aynı işlemi diğer koruma için uygulamıştı. Adamların ceplerini yoklayıp anahtarı aldıktan sonra koşarak kapıya gidip açtı. Delikanlı bitkin bir haldeydi. Gece bile onu öyle görmeyi ummuyordu. "Gece." Diye mırıldandı gördüğüne inanamayarak. Kız hemen yanına gelip dizleri üstüne çöktü. "Bana bak iyi misin? Çıkabilecek miyi buradan? Asaf ben seni taşıyamam bak ha." Dedi. Adam güldü "Mevzu kaçmaksa her zaman gücüm var." Deyince Gece getirdiği diğer silahı ona verip hızla kapıya koştu "Hadi o zaman." Diyerek.
Yamaç bulunduğu yerden hiçbir şey göremiyor olmanın hırsıyla yeri tekmeledi. "Sikicem ya ne oluyor o evde amına koyim." Derken dürbünü Kemal'in eline tutuşturup ormana doğru gözden kaybolmuştu. Asaf ve Gece alt katı sorunsuz geçip merdivenlere yönelmişlerdi ki adam kızı tutup geri çekti. "Merdivenlerden itibaren her yerde kamera var. Hemen adam dolar burası gel bu taraftan." Deyip kızı karanlık tarafa doğru sürükledi. Kapılardan birini açıp içeri girince "Oğlum cam bile yok burada." Diye söylendi Gece ama Asaf yerdeki kapağı kaldırınca "Tabi ki kaçış tüneli var." Deyip adamın peşinden girdi. Yamaç silahını kaldırmış etrafına dikkat ederek içeri girmenin bir yolunu arıyor evin etrafını dolanıyordu. O sırada Gece ve Asaf dikenli tellerin bitişinde bir başka kapıdan dışarı çıktılar. Asaf dışarı çıkınca birkaç adım uzaklarındaki Yamaç'ı görünce panikle tetiğe bastı. Korumalar silah sesiyle birlikte o tarafa koşmaya başlamıştı. Gece "Yamaaaç." Diye bir çığlık kopardı. Adam son anda kendini çalılıklara atıp kurşundan kurtulmuştu. "Ben tanıyamadım. Gece özür dilerim." Dedi Asaf korkuyla. "Kaç Asaf kaçabildiğin kadar kaç ben oyalarım onları." Deyip Yamaç'a doğru koştu Gece. "İyi misin?" diye sordu yanına gelince. "Ne yapıyorsun Gece sen? Ne?" derken arkalarından yaklaşan bir adamı vurup indirmişti Yamaç. Adamlar akın akın gelirken karı koca sağlı sollu sıkıyor her geleni indiriyordu. Son birkaç adam kalmıştı ki kurşunları bitti. "Kahretsin." Diyerek bir çıkış bulmak umuduyla etrafına bakınmıştı Gece ki tellerin hemen altındaki patika yola Kemal gelip arabayı durdurdu "Hadi." Diyerek seslenerek. Gece ve Yamaç el ele tutuşarak kendilerini arabaya attılar. Kurşunlar arabanın metaline çarpıp sekerken doğan marka otomobil geldiği gibi hızla gözden kaybolmuştu.